Koş Kathrine koş

Kadınların da maratonda koşabilmelerine öncülük eden Kathrine Switzer, tarihe not düştüğü 1967 Boston maratonundan sonra, “Eğer o an vazgeçseydim kimse kadınların da uzun mesafe koşabileceklerini ve en önemlisi buna hakları olduğunu düşünmeyecekti” sözleriyle özetliyor başkaldırısını.

Google Haberlere Abone ol

Hanife Altuntaş

Boston’ un neredeyse en önemli etkinliği bütün bir yıl beklenen ve bir festival havasında yaşanan ünlü maraton koşusudur. Bu maratonu benzerlerinden ayıran ve onu diğerlerinden farklı bir yere taşıyansa 1967 maratonuna damgasını vuran olay olmuştur.

1967 yılı Nisan ayında yağmurlu bir günde Boston maratonuna katılan bütün atletler başlangıç çizgisindeki yerlerini almışlardı. Koşucuların hepsi erkekti çünkü etkinliğe kadınların katılması en başından beri yasaktı. Şimdi tam da bu noktada tarihe dönüp yeniden bakmakta fayda var elbette. Özgürlüğün ve eşitliğin en yüce değerler olarak sunulup pazarlandığı Amerika Birleşik Devletleri’nin bundan sadece elli yıl önce kadın haklarından ne kadar uzakta durduğuna şaşırmak ya da kızmak size kalmış ama bu tepkilerin ötesinde belki de asıl üzerinde durulması gereken şey cinsiyet eşitsizliğinin nasıl da hayatlarımızın orta yerinde durduğu ve bunu kanıksamak zorunda bırakıldığımızdır. Toplumların kaderini değiştiren şey kimi zaman bireysel karşı koymalarla birlikte gelen farkındalık ve uyanışlar olmuştur ki, bu karşı koyuculara da objektif tarih yazıcıları kahraman ve öncü demeyi tercih etmiştir hep. 1967 yılı Boston maratonu da işte böyle bir kahramana ev sahipliği yaptığını bilmeden başladı ve bittiğinde en azından bazı şeyler eskisi gibi olmayacaktı artık.

Yarışma öncesinde koşucuların adlarını yazdırdığı listede KV Switzer ismi hiç dikkati çekmemişti aslında. 261 sırt numaralı KV Switzer maratona başladığında da her şey yolunda görünüyordu. Etkinlik komitesi başkanı Jock Semple koşu güzergahında araçla rutin bir kontroldeydi ve ünlü Boston erkekler maratonunda koşan kadın atleti gördüğünde delirmeye yakın bir tepki vererek araçtan indi ve Switzer’ i tartaklamaya başladı. Kolundan çekiyor, pistin dışına itiyor, üstündeki numarayı sökmeye çalışıyor ve bu arada avazı çıktığı kadar da bağırıyordu. “Burada sadece erkekler koşabilir, yarışmamdan defol!”. Bu mülkiyetçi, seksist ve zorba adamı tam da saldırı anında çekilmiş fotoğraflarda detaylı görebiliyoruz. Ve belki de bu fotoğraflar, kadının ikinci sınıfa indirgendiği ve neredeyse yok sayıldığı toplumsal yapıları anlatan onlarca cilt kitaptan çok daha fazlasını söylüyor bize. Ve aynı anda Switzer’i de görüyoruz. Sadece kısa bir an geriye dönüp bakıyor ve bir yandan kendini saldırganın ellerinden kurtarmaya çalışırken bir yandan da “koşmaya” devam ediyor. Koşmanın en çok gerekli olduğu anın bu olduğunu bildiği için koşuyor artık, kaçmak için değil. Başarmak için – hem yarışı bitirmek hem de bir daha hiçbir kadın maratonda koştuğu için benzer zorbalıkları yaşamasın diye- bunu yapmak zorunda olduğunu anlıyoruz yüzüne baktığımızda. Koşmazsa daha kim bilir kaç yıllarca hiçbir kadının koşamayacağını ve bu toplumda koşamamanın görünmez kılınmakla, kendine tanımlanmış alanlarda kapana kısılmakla eş değer olduğunu anlıyoruz o isyana davet eden inatçı öne atılışlarında.

Sıradan koşullarda dahi bitirebilmenin çok da kolay olmadığı Boston maratonunda yaşadığı onca şeye rağmen son çizgiye ulaşan Switzer bu başarısıyla ilk kadın maratoncu olurken, onun sayesinde ve yine de ancak beş yıl sonra Boston maratonuna kadınların da katılmasına izin(!) verildi. 1984 yılına gelene kadar kadın maratonu olimpiyat oyunlarına dahil edilmemişti bile.

Kadınların da maratonda koşabilmelerine öncülük eden Kathrine Switzer, tarihe not düştüğü 1967 Boston maratonundan sonra, “Eğer o an vazgeçseydim kimse kadınların da uzun mesafe koşabileceklerini ve en önemlisi buna hakları olduğunu düşünmeyecekti” sözleriyle özetliyor başkaldırısını.

Koşun diyor, arkanızdan sizi çekiştiren, durdurmaya ya da yolunuzdan alıkoymaya çalışan ellere rağmen koşun. Çünkü bir kadın koşmaya başladığında, dünyanın da onunla birlikte koşacağını, değişimin gerçek kaynağının da bu bitmeyen koşu olduğunu bağırın herkese.