Bir iş cinayetinin agonisi…
Hohlmann standartlara uygun ve insana yaraşır prefabrik işçi koğuşu maliyetinin, metrekare başına yaklaşık 21 euro olduğunu bilecek kadar işine hakim. 11 işçi için en az 44 metrekare koğuş alanı gerektiğini de biliyor. O bilmese de, bilen elemanları var yanında. Yangın sonrası açılan davalarda hiçbir ceza almıyor. İlerleyen yıllarda başka AVM’ler işletmeye devam ediyor. Oysa babası iyi bir Hristiyan olsun diye Aziz Michael’in ismini vermişti ona.
Serkan Küçük
Hu diyelim gerçeklerin demine,
Gerçeklerin demi nurdan sayılır.
Pir Sultan Abdal
Eva: 28 yaşında. 2 çocuğu var. 5 yaşındaki Adel ve 3 yaşındaki Ema. Eva çalışmıyor. Yani çocuk bakmayı saymazsak, bordrolu olarak çalışmıyor. Kah evin ihtiyaçlarını karşılamak kah arkadaşlarıyla buluşmak kah çocuklarını eğlendirmek için evinin yakınındaki alışveriş merkezine gidiyor sık sık. Grand Lagoon bölgesine yeni taşınmışlar.
Eva mutlu. Başını sokacağı bir evi, severek evlendiği bir kocası var. İki çocuğun tüm sorumluluğunun kendi omuzlarında olması zaman zaman tükenmişlik derecesinde yorulmasına sebep olsa da şikayet etmiyor.
"Buna da şükür" diyor. Buna da şükür.
O gün bir elinde poşetler, diğerinde çocuklar, alışveriş merkezinin otoparkına doğru telaş içinde koşturuyor. Akşam trafiğine kalmadan eve yetişmesi lazım. Aylardan Mart. Hava buz gibi soğuk. Buz gibi. Eva bir an önce sıcacık evine yetişmek istiyor.
Eva, gündemle ve politikayla pek ilgilenmiyor. Sorsanız, 2012 yılının Mart ayında burada 11 işçinin yanarak öldüğünü hayal meyal hatırlar elbet. Haberleri izlerken içinin sızlamış olması da çok büyük ihtimal.
Gabriel: 28 yıllık itfaiyeci. Bugüne dek yüzlerce cana tekrar nefes vermiş. Yüzlercesini de kurtaramamış. Onun sızısını saklar derinlerde bir yerlerde. Artık neredeyse hiçbir olay onu şaşırtmaz. Buz gibi bir havada işçi çadırlarında çıkan yangına müdahaleye gidiyorlar.
İleride alışveriş merkezi olacak şantiyeye varıyorlar. Manzara vahim. Bilir misiniz insan evladı ölmeden önce bir can çekişme evresi yaşar? Yüzde soğuk terlemeler olur, dudaklar morarır, alt çene düşer ve ağız açılır ve daha başka fonksiyonel bozukluklar gelişir. Tıpta buna agoni denir.
Gabriel, agoni evresini çok iyi biliyor. Kenarda iki büklüm yatan ve suratı isten dolayı kapkara olmuş işçilerden birisinin gözünden çenesine kadar ip gibi uzanan iz, ölmeden önce dökülen son bir damla göz yaşına dalalet. Üzerine yanmış plastik yapışmış bir başkasının, açılan ağzı ve düşen çenesi de öyle. Tipik agoni belirtileri.
Teşkilata yeni giren Raphael manzaradan tedirgin olsa da ustası bellediği Gabriel’e var gücüyle yardımcı olmaya çalışıyor. Raphael, karşı köşede başı öne düşmüş bir işçiye doğru yöneliyor. Gabriel, "sakın kafasını kaldırma" diye bağırsa da temiz hava solunum cihazının yüzünü kaplayan maskesinden dolayı sesini duyuramıyor. Raphael, kurbanın göğsüne düşmüş kafasını kaldırıyor.
İşte yine oluyor. İşte, 28 yıllık meslek hayatında bir kez daha o sesi duyuyor. Yanmış çadırın içinden dışarıya taşıyor o ses. İlerideki şantiye duvarlarına çarpıp oradan tekrar geri geliyor. Gabriel bu sesten nefret ediyor. 28 yıldır tek alışamadığı şey bu ses. Kulaklarından giriyor, beynine doluyor ve oradan da çıkmıyor bir türlü. Sesler çekmecesi gibi beyni. 28 yılda biriken ne kadar çok ses olmuş yarabbi. Kimi ince bir ‘ah’, kimi kalınca ve tok ‘hah’, kahir ekseriyeti tek heceli ‘hu’ tınısında bu seslerin. Hu…
Seslerin yüzleri yok. Onları biriktirmiyor Gabriel. Aksi olsa baş edemeyeceğini biliyor çünkü.
Gabriel, Raphael’e bakıyor. Raphael bakılacak gibi değil. Raphael donmuş. Raphael buharlaşmış. Raphael başka diyarları görüp de gelmiş o iki saniyede. Gerçekten gelebilmiş mi belli değil. Raphael’in ilk Hu’su bu.
Son nefesini veremeden başı öne düşerse insanın bir yangında, başı kaldırıldığında ciğerlerde ve nefes borusunda kalan havanın sesidir bu ‘hu’. Tıpta buna agoni diyorlar.
Hava soğuk. Çadır sıcak . Cehennem gibi.
11 işçi ölüyor. Hu…
Michael: Tam ismi Andreas Michael Hohlmann. Alışveriş merkezi inşaatı yapan ve işleten global firmalardan birisinin genel müdürü. Başarılı bir profesyonel. İnşaat aşamasından bu yana işin başında. Standartlara uygun ve insana yaraşır prefabrik işçi koğuşu maliyetinin, metrekare başına yaklaşık 21 euro olduğunu bilecek kadar işine hakim. 11 işçi için en az 44 metrekare koğuş alanı gerektiğini de biliyor. O bilmese de, bilen elemanları var yanında.
44 metrekare. Metrekaresi 21 euro. Prefabrik. Şantiye koğuşu…
Yangın sonrası açılan davalarda hiçbir ceza almıyor. İlerleyen yıllarda başka AVM’ler işletmeye devam ediyor.
Oysa babası iyi bir Hristiyan olsun diye Aziz Michael’in ismini vermişti ona. Baş Melek Michael, Allah’ın kendinden ilk yarattığı varlık, ilk melekti. Cennetin genel yöneticisi, baş meleklerin lideriydi. Adı ‘Tanrı gibi’ anlamına geliyor. Hu…
Ballhead: Yangının olduğu tarihte koca kentin belediye başkanı. Megakent yönetimi konusundaki deneyimi dünyada da takdir topluyor. Üstelik mimar. Yönettiği kente köprüler, imaretler yaparak da katkı sunuyor. Şantiyecilik geçmişi olmasa da, işçi nedir iyi biliyor. Zira yönettiği belediyede on binlerce işçi çalışıyor. Geçici ve saha işleri yapanların çalışma koşullarını iyileştirmekle övünüyor.
Dini bayramlarda, milli günlerde, acil durumlarda, kara kışta on binlerce hemşehrisine çadırlarda ve prefabrike yapılarda yemek çıkarıyor. Prefabrike yapıları iyi bilen ekipleri var. Metrekaresini 15 euro'ya düşürecek bağlantılara sahip.
Kentteki tüm büyük inşaat ruhsatlarında belediye olarak devreye giriyor. Alışveriş Merkezleri Yönetmeliği’ne de oldukça hakim. Aksilik bu ya, 11 işçi onun başkanlığı sırasında yanarak ölüyor.
Mr. Value: Emekli devlet memuru. Meslek hayatını işyerlerini denetleyerek geçirmiş bir üstad. Emeklilik sonrası hayatını bilirkişi olarak kazanıyor. Dolayısıyla her şeyi biliyor. 11 işçinin öldüğü çadır yangınında, üst düzey yöneticileri ve asıl işverenleri sorumlu tutmadı. Yangında ölen işçileri kusurlu buldu. Bu durum kamuoyunda garip olmak bir yana tevekkülle karşılandı.
Mr. Value iki çocuk babası. Özellikle kızına aşırı bağlı. Onun kılına zarar gelse canını vermeye hazır. Mr. Value her şeyi bilir. Koskoca adalet sistemin yükünü omuzlarında taşıyor. Arada adalet ve dürüstlükten şaştığı oluyor mu derseniz, vicdanı rahat derim. Bu devirde kim ailesini ve ikbalini düşünmeden karar verebiliyor ki?
Mr. Value, ‘’ölümlü kazadan’’ sonra kusur oranlarına ilişkin çok güzel bir makale yayınlıyor. Herkes ona neden ‘üstad’ dendiğini bir kez daha anlıyor. Mr. Value bir bilirkişi. Her şeyi biliyor.
Örneğin mevcut İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nda, riskleri değerlendirmenin ve gereken her türlü önlemi almanın işveren sorumluluğunda olduğunu biliyor. Örneğin Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmelik’te, barakalar gibi geçici bölümlerde de yangın önlemlerinin zorunlu olduğunu ve bu binalarda kolay yanıcı kaplama malzemesi kullanılmasının yasaklandığını biliyor. Örneğin, elektrik tesisatında kaçak akım koruma sigortalarının insan hayatını nasıl koruyacağını gayet iyi biliyor. Örneğin yine mevzuatta seyyar çoklayıcılar kullanılarak bir sortiden sabit güç tüketimi amaçlı başka sortiler yaratılmasının yasaklandığını da iyi biliyor. Yani seyyar uzatma kablolarının kullanılmasının sınırlandırılmış olduğunu demek istiyorum. Her şeyden önce İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu’nda alınan kararların işverene doğrudan bildirilmiş olacağını ve kurul kararı olan maddelerin işverence hayata geçirilmek zorunda olduğunu da biliyor.
Mr. Value bir bilirkişi, elbette tüm bunları biliyor ve bu bilgisiyle son nefeslerinde "hu" diyenleri kusurlu buluyor.
Mr. Value bir tek, ‘agoni’ nedir onu bilmiyor…
Eric: İnşaat mühendisi. "Şantiyenin çamuruna batan, çimentonun tozuna bulanan iflah olmazmış" derler bu meslekte. Mezuniyetinden bu yana şantiyecilik yapıyor. O artık kıdemli bir şef. Şantiyede şef demek, kimi zaman Allah demek. Şantiyede şef demek, kimi zaman orduda komutan demek. Yeri gelirse ‘baba’ demek.
Eric iş güvenliğine de önem veriyor. O kadar ki genç iş güvenlikçileri, İngilizlerin pek bir meşhur NEBOSH kursuna bile göndermiş. O günden sonra da şantiyede ‘piidii’ diye anılır olmuş.
Meğerki o gençler kursta, şantiye risklerini yönetmek için ERIC PD (ERIC Prevent Death -Eric Ölümü Önler) diye bir yöntem uygulandığını öğrenegelmişler.
Eric’in E’si, elimanate (Tehlikeyi ortadan kaldır); R’si, reduce (Ortadan kaldıramıyorsan azalt); I’si, isolate (tehlikeyle çalışanları ayır); C’si, control (Tehlike kaynaklarını kontrol altına al); P’si, personel protective equipment (kişisel koruyucu donanım); D’si, discipline (disiplin) anlamına gelirmiş.
Şantiyede kuş uçsa haberi olan, artık bir orkestra şefi gibi şantiye yönettiğini düşünen, şimdiye dek tüm zaman baskılarına karşın projelerini zamanında bitirmekle övünen Eric, bu lakabı çok sevmiş. Çok sevmiş ama 11 işçinin ölümünü engellememiş. Mahkemede de Mr. Value’nun gözüne hiç çarpmamış.
Achille: 30 yaşında. İş güvenliği uzmanı. Alışveriş merkezine danışmanlık yapan firmada ücretli olarak çalışıyor. İşçi barakalarındaki elektrik tesisatlarının ve ısıtıcıların yangın riski yarattığını, çöplerin ve atıkların işçilerin sağlığını tehdit ettiğini, barakalarda acil çıkış olmadığını, kişi başı 12 metreküp hava hacmi sağlanmasını tavsiye etmiş ve raporlamış. Üstelik bunu sekiz ay boyunca yapmış. Sonuç? Altı yıl hapis cezası.
Böylelikle sistemin günah keçisinin adı bir kez daha konuldu: İşgüvenliği Uzmanı. Sonrasında karar yargıtayda bozulsa da Achille en zayıf yerinden yara aldı bir kere. Artık mesleği bırakmayı düşünüyor.
Sentinels: Eşler. Çocuklar. Sevgililer. Avukatlar. Mühendisler. Sıfatları önemli değil, güzel ve onurlu insanlar. İş cinayetleri unutulmasın, gerçek sorumlular yargılansın, başka işçiler ölmesin diye çabalayanlar. İtiraz edenler. 70'inci Vicdan ve Adalet Nöbeti’ni (1) 2017 yılının Mart ayının dördünde, ülkenin en kalabalık meydanında tuttular. Hava soğuktu. Çok üşüdüler. Belki de yanlarından geçtiniz. Gördünüz mü?
(1) www.iscinayetleriniunutma.org
Not: Andreas Michael Hohlmann ismi ve görevi gerçek, diğer kişi ve olaylar kurmacadır.