Şekerin bahçesi
Savaştan çıkmış halkın moral bulduğu şeker fabrikalarının yoksul halka sağladığı mekansal olanaklara, bugün bir yerleşke içerisinde ancak milyonlarca liraya mal olan güvenlikli rezidans ve sitelerde ulaşılabilmektedir. Şeker fabrikaları taşıdığı mekânsallıkla fabrikadan ötedir. Cumhuriyetin halkına sunduğu kamusal alanlardır.
Tezcan Karakuş Candan*
Kentlerin azgın yapılaşmadığı dönemlerde, çocukluk aklımızla, dağ bayır dolaşır, o Türk filmlerine konu olan yaşlı huysuz ama iyi kalpli, amcaların teyzelerin bahçelerinden meyveleri aşırmanın keyfini yaşardık. Bahçe duvarlarını düşmeden aşmak, yakalanmadan bahçeye girmek, meyveyi dalından düşürmek için taş atmak, uzun değnek kullanmak, ezber bilgilerden daha çok matematiği, yaşamı öğretiyordu bize. Hayat böyle bir şey. Dokunarak, hissederek öğrendiğinizi unutturmuyor işte.
Okullar tatil olunca, kentlerdeki küçük özgürlük alanlarımızı okulun açılması sürecine bırakarak gittiğimiz memlekette bir yaz tatilinde öğrendim şekerin bahçesini. Kocaman elmaları vardı. Isırdığınızda ağzınızın iki kenarından akan su, daha silinemeden üzerinize damlardı. Hayatımda öyle elma yememiştim. "Şekerin bahçesinden" dediler. Meyve aşıracak yeni bir bahçe bulmanın keyfiyle göz göze gelen kuzenler için şekerin bahçesine gitmek zorunluluğumuz olmuştu. Lakin şekerin bahçesinin öyle bahçe duvarlarından, yakalanmadan gireceğimiz bir yer olmadığını çok kısa sürede öğrendik. Sonra hepimizin elinden tutarak bizi şekerin bahçesine götürdüler. Şeker ne teyze ne amca idi. Şeker hayattı, elmayı dalından koparttığımız, piknik yaptığımız, doyasıya yeşil alanlarında koştuğumuz, kahkahalar attığımız, tiyatro, sinema izlediğimiz, golf oynarken, elimizdeki sopa ve top ile matematiği ve fiziği öğrendiğimiz, yüzmeyi öğrendiğimiz yerdi. Şekerin bahçesi şimdi daha iyi anlıyoruz ki bizim olmayan, bizim bahçemizdi.
Çocukluğumun güncesinde kalan, belki de bu ülkenin binlerce yoksul çocuğunun yaşadığı bu anı ve yaşanmışlığı, bugünlerde satılması gündeme gelen şeker fabrikaları gündemi hafızamın derinliklerinden bulup gün ışığına çıkarttı. Mekan böyle bir şey işte, hafızanızın derinliklerinde bulunan bir şeyi, bir kelime, bir duvar, bir fabrika bir okul, bir sinema ya da başka bir şey, bir anda bugüne taşıyor, hatırlatıyor. O hatırlama anı ile yüzünüzdeki o gülümseme, o mutluluk var ya, işte onun hiçbir şekilde maddi karşılığı olmadığı gibi bizim varlık nedenimiz, hayata tutunuşumuzun sebebi. Çünkü o bizim kolektif hafızamız.
Şeker üretiminde dışa bağımlı olan Osmanlı’nın çok uğraşmasına rağmen yapamadığını, 1923 yılında İktisat Kongresi ile kararları alınmış, Cumhuriyetin ilanı ile hayata geçirilmiş şeker fabrikaları yapmıştır. Bugün bu fabrikalar biriciktir, eşi benzeri yoktur. Ekonomik kalkınma ile birlikte yaşamsal kalkınmanın önemli mekanları olan şeker fabrikaları, mekansal planlaması ile bugün bile karşılaşamadığımız bir devrimci bakış açısını barındırmaktadır. Fabrika yerleşkesi içerisinde yapılan mekanlar, peyzaj düzenlemeleri modern bir toplumun öğrenme, üretme ve paylaşma okulları olarak karşımıza çıkmaktadır. Şeker fabrikaları ile birlikte yerleşke içerisinde, işçiler için inşa edilen konutlar, mevsimlik işçiler için planlanan lojmanlar, misafirhaneler, işçi çocuklarının ve kentte yaşayanların eğitimi için yapılan okullar, meslek edindirme kursları, okuma yazma bilmeyen halka yönelik açılan okuma yazma kursları, spor tesisleri, yüzme havuzları, stadyumları, golf sahaları, futbol takımları, balo, sinema ve tiyatro salonları, lokantalar, hastane ve ucuz satış mağazaları, piknik alanları ile yapıldığı kente kimlik ve hayat vermiştir.
Savaştan çıkmış halkın moral bulduğu şeker fabrikalarının yoksul halka sağladığı mekansal olanaklara, bugün bir yerleşke içerisinde ancak milyonlarca liraya mal olan güvenlikli rezidans ve sitelerde ulaşılabilmektedir. Şeker fabrikaları taşıdığı mekânsallıkla fabrikadan ötedir. Cumhuriyetin halkına sunduğu kamusal alanlardır. Cumhuriyetin aydınlanması, kolektivizmi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayat bulduğu, bilimin ve sanatın boy verdiği, sağlıklı nesillerin yetişmesinin spor mekânları, halkın teknolojiyle tanıştığı aydınlandığı alanlardır. Bir halk üniversitesi kimliğini içerisinde barındıran şeker fabrikalarının satışına ilişkin her kesimden karşı çıkış olmasının arkasında yatan şey bir ülkenin kurulmasında ve gelişmesinde hepimizin hayatına dokunan ve birlikte yarattığımız kolektif hafızamızın varlığıdır. Bugün satılmak istenen şeyde tam da budur. Bizim direnme gücümüzü arttıracak ve tüm baskılara karşı koyabilme gücünü bulacağımız ortak hafızalarımızın yok edilmesidir.
O gün çocukluk hafızamın en derinlerine işleyen şekerin bahçesi bu ülkenin yokluğunu varlığa dönüştürdüğü ve devleti ana, baba, komşu yapan sevgiyi büyüten yerdir. Bir çocuğun dalından kopartarak ısırdığı elması, bir işçinin çalıştığı, barındığı, çocuğunu okula gönderdiği, çatal bıçak tutmayı, okumayı öğrendiği, dans ettiği, maç yaptığı, hastanesinde tedavi olduğu, havuzunda yüzdüğü, konser dinlediği, film seyrettiği, ağacının gölgesinde serinlediği şekerin bahçesini, fabrikasını satmak isteyenler işte bu nedenle kaybedecekler. 3 Nisan'da başlayacak şeker fabrikalarının satışının yapılacağı ihale sürecinde, satmak isteyenlerle, ihaleye girenlerin gözlerinin içine bakmak, boyalı elma şekerleri ile bizi kandıramayacaklarını söylemek için orada olmaya ne dersiniz?
*Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı