Ayıdan kork, teknolojiden kork, komşundan kork
Devletimiz senin ciğerini okumaya bu kadar niye uğraşsın, onca masrafı etsin? Bu veri analizleri falan ucuz işler değil sonuçta. Komşun isimsiz ihbar mektubu yazıp FETÖ/DHKP-C/PKK repliğini kullanırsa zaten içeridesin. Komşu bu hizmeti bedavaya veriyor. Donanım ve yazılım altyapısına ihtiyaç yok. "Büyük veri"den korkma, komşudan kork.
Hülya Kurt*
Dijital ortamda yaptığımız her iş bizim ile ilgili bir veriyi kaydetmiş oluyor. Kastım sadece sosyal medya değil, hastaneye gidersin adına kayıt açılır, bankada kayıtlısın, otobüs bileti alırsın gene kayıtlısın. Yaptığın her işte teknolojik bir iz bırakıyorsun sonuçta. Sosyal medyada kendi tercihinle izini yaratıyorsun. Arkadaşların kim, ne seversin, ne istersin, nerede gezdin, neyi beğendin. Pek çok şey. Sosyal medya kullanmayabilirsin, ama sıfır dijital iz bırakmak neredeyse mümkün değil günümüzde. Hiçbir şeyin yoksa bir vatandaşlık numaran var. Hem de pek dijital.
Veri analizi çözümleri çıktıktan sonra hep bu konuda tartışmalar olmuştur; bu bilgiler bizim aleyhimize kullanılır mı kullanılmaz mı, izleniyor muyuz? Uzaydan bakılınca evinin sokağı bile görünüyor, gözler üzerimizde. İnternette yorgan baktım, sonra girdiğimde bana nevresim önerdi, yok efendim kitap aldım o kitabı alanlar bunu da aldı dedi, falan filan. Peki korkalım fişlenmekten, izlenmekten, manipüle edilmekten ama o kadar da korkmayalım diyorum ben.
Evet, teknoloji, veri analizi çözümleri, sosyal medya ile insanlar hakkında fikir edinmek mümkün. Bizimle ilgili kim bilgi edinmek ister ve bu bilgi ile ne yapar? Devlet kuzularını yönetmek ister, ticari kuruluşlar aynı kuzulara satmak ister. Bir malın veya bir fikrin satışı söz konusu olabilir. Biraz paran ve siyasi partiye verilecek bir ‘oy’un varsa, hele de muhalifsen derdin var diyebiliriz. Gelsin analizler, ne satarız çalışmaları.
Neredeyse bütün ticari kuruluşlar veri analizi konusuna yatırım yapar. Müşterisini tanımak, ürün satın alacak insana ulaşmak ister. Potansiyel müşteri olmayan kişiye zaman ve enerji harcamak istemez. Müşterisi olmayanı kazanmak, aklını çelmek ister. Müşterisini neden tanımak ister? Elbette çıkma teklif etmek için değil, daha çok satmak için. İçinde yaşadığımız sistemi karikatürize edecek olursak, herkes bir şey satmak ve kar etmek, sonra yine satmak istiyor. Kredi çekip araba alıyorsun, kredi aldığın banka araç sigortası satmaya çalışıyor; çağrı merkezi telefon ediyor, internet bankacılığını açıyorsun ‘sana özel’ teklifler önüne düşüyor. Bakın, burada sihirli bir durum yok. Bir yazarın üç kitabını okuduysan, aynı yazarın dördüncü kitabı sana teklif edilebilir. Çünkü ismini kullanarak internetten alım yaptın, bu firmaların veri tabanı var. Veri tabanı analiz eden uygulamaları var. Bu analizin sonucunda sana bu kitabı da almak istersin belki diye bir öneride bulunuluyor. Kitabı, önerilen sigorta poliçesini alıp almama özgürlüğün var. Hakikaten sevdiğin yazarı tutturduysa kitabı alırsın. Yok istemiyorsan bakmaz, geçer gidersin. Anna M. Clark’tan bir alıntı yapayım: “İnsanlar, tarihte var olmuş malların tümünden fazlasını yalnızca 1950’den bu yana ürettiler. Bu bilgi beni o kadar çok etkiliyor ki size anlatamam. İnanılmaz bir durum. Son 70 yılda deli gibi tüketmişiz. Her şeyi satın almışız ve dünyayı; kaynakları, doğayı mahvetmişiz. Bizim verilerimize erişilmesinden çok kendi tüketiciliğimizden, sürekli bir şeyler almamızdan korkmamız daha doğru olacak sanki. Çarpraz satıştan korkacağına kendinden kork. Satın alma.
Bize bir fikrin satılması hele hele bu fikir ‘Trump’ tadında bir liderse gerçekten çok korkutucu. Kişiye özel mesaj vermeler, kışkırtılmak, manipüle edilmek korkutucu. Doğru olmayan bilginin virüs gibi sosyal medyada yayılması korkutucu. Ama Trump’ın seçilmesinde en büyük etken ‘Amerika’yı yeniden büyük yapacağım’ hayalini satmasıydı bence. Trump, ABD toplumunda var olan ‘büyük Amerika’ isteğini görmüş ve ona yönelik mesaj vermiş ve bu mesajın ona seçimi kazandıracak kadar alıcısı çıkmış. Eğer Trump bu konuyu tespit ederken teknolojiden yararlandıysa korkalım. Ama böyle olduğunu sanmıyorum. Çünkü her türlü sosyolojik analize, veriye, çalışmaya, şuna buna rağmen insan topluluklarının neye göre davrandığını tam olarak öngörmek, ya da davranışları tam olarak yönlendirmek mümkün değil bana sorarsanız. Toplumun nerede patlayacağını, neye aç olduğunu görse görse insan zekası, sezgisi görüyor diye düşünüyorum. İş bilir, tüccar Trump veya onun ekibi görmüştür büyük Amerika açlığını. Her şey o kadar matematiksel olsa, Türkiye’de herkes Gezi olaylarını öngörebilirdi değil mi? Ama hayır olacakları bu seviyede öngörmek mümkün değil, olan oluyor ve olduktan sonra ne oldu analizleri yapılabiliyor. Duygular, etkileşimler, orada oraya akmalar, toplumsal patlamalar, insan öngörülemiyor. Toplumda etkileşim yaratılabiliyor elbette ama öyle 2x2=4 durumundan herkes çok uzak. İyi ki.
İzlenme konusu ise enteresan. Yanında cep telefonun varsa nerede olduğun belli olur. Uzaydan bakınca bizim ev de görünüyor. Nerede olduğumuz bilinebilir, evimizin caddesi görünebilir. Burada birkaç şey var kafamdan geçen. Kim senin her gün kaçta evden çıktığını ve kahvaltıda ne yemek istediğini merak etsin? Her şey o kadar korkutucu ki, sokağımın uzaydan görünmesi inanın bana en az korkutucu olan şeymiş gibi geliyor. Bakın ortamda veri çok fazla bu doğru, ama sorun tam da burada ‘veri çok fazla’. Milyonlarca insanın sokağa kaçta çıktığı ya da yemek yemek için nereye gittiği verisinin bence bir değeri yok. Bu kadar çok veriyi analiz etmek, bundan hedefe uygun bir bilgi çıkarmak, bu bilgiyi kullanmak çok zor. "Big data" – "büyük veri" diye bir kavram var. "Büyük veri", sosyal medya paylaşımları, fotoğraf arşivleri gibi farklı kaynaklardan elde edilen verilerin bir araya getirilmesi ve analiz edilmesi demek. Yani büyük veri analizi yapılacak ve benim ciğerim okunacak durumu. Buna uğraşılıyor ama çok fazla yol alındığını düşünmüyorum, şimdilik. Veri çok fazla, veri çok dağınık, verinin sahibi tek değil vb. gibi. Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değmiyor. Ciğer okumak kolay iş değil. Zaten ciğer dediğin de değişken bir şey. Bir kere okusan, bitmiyor. İnsan parametresi var burada. Her şeyi düzgün görünen efendi bir tip bir sabah kalkıp 15 kişiyi öldürüveriyor. Cinnet diyorlar, kimse cinneti öngöremiyor. Ve ayrıca devletimiz senin ciğerini okumaya bu kadar niye uğraşsın, onca masrafı etsin? Bu veri analizleri falan ucuz işler değil sonuçta. Komşun isimsiz ihbar mektubu yazıp FETÖ/DHKP-C/PKK repliğini kullanırsa zaten içeridesin. Komşu bu hizmeti bedavaya veriyor. Donanım ve yazılım altyapısına ihtiyaç yok. "Büyük veri"den korkma, komşudan kork.
Son söz olarak:
İki avcı ormanda yürümektedirler. Sohbet edip giderlerken avcılardan bir tanesi "ay ay, yerde ayı b.ku var, burada ayı vardır, çok korkuyorum" diyerek çığlık atar. Etrafa bakınırlar, ayı falan yoktur ortada, yola devam ederler. Korku bedendedir. Biraz daha yürürler. Bizim avcı gene bağırır ‘ay ay, bak yerde ayı b.ku var, ayı da vardır, çok korkuyorum’ diye. Bakınırlar etrafta ayı yoktur. Gene yola devam. Ayı var krizi sarıl, ağlaş, kork şeklinde 2-3 defa daha tekrarlar. Derken arkadaşından yılmış olan diğer avcı eğilir, bir avuç ayı b.kunu yerden alır, güzelce yer ve ‘bu ne be, ayıdan kork, b.ktan kork, nereye kadar korkacağız? Yiyelim şunu da kurtulalım, bitsin bu eziyet’ der.
Korkulacak bir şeyler var, ama o kadar da değil diyorum. Asıl korkutucu olan başka şeyler olabilir diyorum. Kork kork, nereye kadar diyorum. Yiyelim şunu da kurtulalım diyorum. İnsanı komple çözecek bir sistem henüz icat edilmedi, icat edileceği de yok diyorum. Korkmaktan da, korkutulmaktan da bıktık arkadaş diyorum. Susmuyoruz, korkmuyoruz. Analizini alan gelsin. Bekliyoruz.
Şimdi gidip Instagram’a bir ‘selfie’ koyayım, üzerine de bir kahve içerim. Herkese iyi günler.
*Emekli Bilgi Teknolojisi çalışanı