Puduhepa'dan Muhibbe Darga'ya
Antik çağlarda, ağaç gövdelerinde tanrısal yüzler gördüğüne inanan insanların, Kibele ve Artemis’e “ağaçların hanımefendisi” dedikleri bu güzelim coğrafyada, sevgili Muhibbe Darga, gönlümüzde hep arkeolojinin hanımefendisi olarak yaşayacaktır.
Hanife Altuntaş
Gündemin hiç bitmeyen can sıkıcılığı arasında belki sizin de gözünüzden kaçtı ama arkeolog, Hititolog ve Dilbilimci Muhibbe Darga, 6 Mart'ta hayata gözlerini yumdu.
Ölümüyle ilgili birkaç küçük haber çıktı ve bir elin parmağını geçmeyecek sayıda da köşe yazısı yazıldı. Sonuçta Muhibbe Darga toplumda popüler(!) bir figür değildi ve belki de sadece uzmanlık alanlarına yakın olanların tanıyabileceği bir isimdi.
Kadınların her gün, her yerde, her akıl almaz biçimde ve niyette karşı karşıya geldikleri zorluklara ve zorbalıklara bir yenisinin eklendiği tam da şu günlerde Muhibbe Darga’yı daha yakından tanımamız ve tanıtmamız gerekmez mi peki?
1921 yılında İstanbul’da doğan Darga, 1939 yılında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’ne girdi. 1943 yılında mezun oldu ve aynı üniversitenin Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nde asistan oldu. 1947 yılında doktor ünvanını aldı ve bir dönem Güneydoğu Anadolu’da Elazığ ve Muş’ta çeşitli liselerde sanat tarihi dersi verdi. 1965’te doçent, 1973’te ise profesör oldu. Çok sayıda kazıya katıldı ve önemli kazılarda kazı başkanlığı yaptı. Hitit sanatı ve Hitit dili ile ilgili çalışmaları sayesinde birçok eserin ve yapının anlaşılmasını sağlayan Darga, Side dili çalışmalarıyla da bu dilin çözümüyle ilgili ciddi katkılarda bulundu. Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanlığ’ından ve üniversiteden kendi isteğiyle 1985 yılında ayrıldı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde bir yıl konuk öğretim üyesi olarak Anadolu uygarlıklarıyla ilgili ders verdi. Avrupa’da çok sayıda konferansa katıldı ve bildiriler sundu. 1990-2004 arası Şarhöyük-Dorylaion antik ören yeri kazılarının başkanlığını yaptıktan sonra arazi çalışmalarına son verdi.
Önemli eserleri, kazı anılarını içeren “Kazı Başkanının Karavanası”, “Hitit Sanatı”, “İstanbul’dan Asya-yı Vusta’ya Seyahat: Seyyah Mehmet Emin Efendi’nin Seyahatnamesi” ve “Anadolu’da Kadın” kitabıdır.
Doksan yedi yıllık bir insan öyküsünün çok kısa bir özetidir elbette bu yazdıklarım. Merak eden ve ilgilenenler mutlaka daha fazlasını araştıracaktır.
Bu esnada Muhibbe Darga’nın fotoğraflarıyla da karşılaşacaktır elbette. Başında yemenisi ile bir kazı alanında tozun toprağın ortasında bağdaş kurmuş görecektir onu. Başka bir fotoğrafında genç Muhibbe Darga Hitit stellerinin önünde elleri ceplerinde poz vermişken ne kadar da mutlu görünüyordur.
Daha başka fotoğraflarında hep o çok sevdiği işi yaparken, çalışırken, okurken ve yazarken görürüz onu. Taşın toprağın hemen yanında, bir şeyi ararken, bulmuşken ya da bulmaya yakınken süreriz izlerini.
Muhibbe Darga, “Anadolu’da Kadın (1)” kitabında, arkeolojik araştırmalar ışığında tarih öncesi dönemden erken Bizans dönemine kadar Anadolu coğrafyasında eş, tüccar, anne ve kraliçe olarak kadını anlatır.
Anadolu’nun oldukça ilgi çeken Neolitik merkezlerinde karşımıza çıkan kadın figürlü resimler ve heykelcikler, anaerkil aile düzenine ve kadına verilen öneme işaret eder.
M.Ö. ikinci bin yılda Asur ticaret kolonileri dönemine ait Kültepe çivi yazılı belgeleri, o bölgede, farklı sınıflardan kadınların, dönemin ticari, siyasi, politik yapılanmasına olan etkisini anlatır. Kadın burada birçok şey olduğu gibi, beyçe/şehir kraliçesidir de.
Anadolu coğrafyasına çok derin izler bırakmış olan Hitit Krallığının en önde gelen isimlerinden biri de, büyük kraliçe Puduhepa’dır. 3'üncü Hattuşili’nin karısı Puduhepa, hükümdarlık yetkilerini sonuna kadar kullanmış, bu yetkiden doğan görevlerini yerine getirirken de kralla eşit konumunu muhafaza etmiştir. Ünlü Kadeş Antlaşmas'ının esas nüshasının bir yüzünde kralın, diğer yüzünde Büyük Kraliçe Puduhepa’nın mührü, bu eşit duruşu tarihin hiç yok olmayacak sayfasında imler bize.
Frig Uygarlığı'nın Tanrıça Kibele’si vardır. Anadolu topraklarında ve Helen, Bizans ve Roma geleneklerinde karşımıza çıkan, sadece kadınların katıldığı ve “Bereket Tanrıçası Demeter” için yapılan törenler ve dini bayramlar bizim için hâlâ çok ilgi çekici ve gizemli bir doğaya sahiptir.
M.S. ikinci yüzyılda, kadınların kurduğu Montanizm mezhebi, pagan inanışların egemen olduğu Anadolu’da, Frigya’da kurulmuş, kadını ön plana çıkaran duruşu nedeniyle, kilise tarafından sapkınlık suçlamasıyla yasaklanmıştır.
Kadim Anadolu topraklarında kadının doğurganlığı, yaşamı ve doğayı yaratımıyla eş değer tutulmuş, taşa, ağaca, dağa, çiçeğe kadın isimleri yakıştırılmıştır. Gökyüzünün tanrıçaları, yeryüzünün eli ayağı olmuştur kadın hep. Bin yıllardan günümüze geldiğimizde kadını bu coğrafyada her yerde görürüz. Kadın artık hekimdir, hakimdir, işçidir, aşçıdır, sanatçıdır, öğretmendir ve elinin değdiği her yere bereketin ve güzelliğin kokusu siner.
Antik çağlarda, ağaç gövdelerinde tanrısal yüzler gördüğüne inanan insanların, Kibele ve Artemis’e “ağaçların hanımefendisi” dedikleri bu güzelim coğrafyada, sevgili Muhibbe Darga, gönlümüzde hep arkeolojinin hanımefendisi olarak yaşayacaktır.
1- Darga Muhibbe, Anadolu’da Kadın, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,2011.