Gül'ün adaylığı ve iyimserliğe dair
Muhalefetin ilk turdan başlayarak bir ortak aday gösterme dışındaki tüm çabaları beyhude ve havanda su dövmek olacaktır. Ortak aday olarak da hâlihazırda, Erdoğan'a karşı seçim kazanabilecek yegâne kişi, şu an eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül görünüyor. Gül, aynı zamanda muhalefet partilerinde adaylık için ismi zikredilenler arasında, bütün muhalefet tabanını büyük ölçüde konsolide edebilecek müstesna kişi olarak da öne çıkmakta.
Kenan Erdenci*
Ülkenin her anlamda çıkmaza girdiği bir dönemde, daha seçimlere bir buçuk yıl varken iktidar cephesi, yaşadığı erimeyi de hesaba katmış olmalı ki baskın bir erken seçim kararını kendisi için daha hayırlı gördü. Bu kararla birlikte, hazırlıksız ve dağınık bir görüntü arz eden muhalefet karşısında doğrusu, bir avantaj elde ettiği de söylenebilir. Buna karşın, İYİ Parti’nin seçime katılmasını garantileyen CHP hamlesi, durumu biraz eşitlemiş görünse de mevcut hâl iktidar lehinde sürmeye devam ediyor.
On altı yıllık AKP iktidarının ülkeyi artık idare edemediği, ortaokul talebesi çocuklar dahil, herkesin malumu. Bu öyle ‘metal yorgunluk’ itirafıyla açıklanabilecek bir durum da değil. Olay bunun çok ötesinde ve daha vahim.
Asıl mesele demokrasinin ağır yara almasıdır. Adalet ve eşitliğin ortadan kalkmasıyla birlikte boy verip gelişen her türlü yolsuzluktur. Çözüm sürecinin akamete uğramasıyla devreye sokularak iç ve dış barışı baltalayan savaş politikasıdır. Ve bütün bunların toplumda yarattığı ağır tahribattır.
Bu durum, AKP içinde ve tabanında da zaman zaman homurdanmalara sebep olmuş; fakat alışkanlık; iktidara yakın kalmakla elde edilen konforun –düşme emareleri henüz belirmemişken- duyulan rahatsızlıktan daha ağır basması; AKP içinde, şimdilerde uzak düşmüş ilk kurucular arasından - duyulan rahatsızlığa rağmen- Erdoğan'ın gücünden korkulduğu için tabandaki belli bir kitleyi harekete geçirecek yeni bir çıkışın olmaması gibi lehte nedenlerden, şimdiye kadar ciddi bir soruna yol açmamıştır. Yol açmadı; ama iktidar cephesinde her şeyin güllük gülistanlık olmadığı da ortada.
Özellikle, başarısızlıkla sonuçlanan 15 Temmuz darbe girişiminden devşirilen yeni süper güçle birlikte; gidişat, bu iktidardan kurtulma adına ümitlerin iyice sarsıldığı bir noktaya varmıştı. İnsanlar arasında kimi zaman kabullenilmiş çaresizlik derecesinde kendisini hissettiren bu durum, birkaç gündür muhalefet cephesinde yaşanan trafik ve iyiye işaret sayılabilecek bir takım açıklamalarla bertaraf olmaya başlayıp beraberinde yeni bir umut da yeşertmiş durumda.
Tam olarak kapalı kapılar ardında ne konuşuluyor, neler yaşanıyor bilemiyoruz tabii. Umarız muhalefet cephesi, hâlin gereğini ıskalamayan sağlıklı bir okuma yapıyordur. Doğrusu bu konuda biraz endişelerim var. Zira bu durumlarda kendinden olanların, özellikle de yakın çevrenin yarattığı sisle oluşan bir tür körlük, genel resmi görmeye engel olabiliyor. Böyle bir yanlışa düşmemenin en iyi ve basit yolu, resme dışarıdan bakabilme ya da etrafa kulak kabartabilme marifetini göstermektir.
Takip ettiğim kadarıyla dışarıdan bakanların tespitleri büyük ölçüde örtüşmektedir. Görülen şey; muhalefetin ilk turdan başlayarak bir ortak aday gösterme dışındaki tüm çabaları beyhude ve havanda su dövmek olacaktır. Ortak aday olarak da hâlihazırda, Erdoğan'a karşı seçim kazanabilecek yegâne kişi, şu an eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül görünüyor. Gül, aynı zamanda muhalefet partilerinde adaylık için ismi zikredilenler arasında, bütün muhalefet tabanını büyük ölçüde konsolide edebilecek müstesna kişi olarak da öne çıkmakta.
Eski bir AKP'li diye buna karşı çıkanlar şunu bilsin ki ortak çatı adayı olarak Gül'ü göstermeyi hedeflemeyen her çalışma Cumhur İttifakı'na hizmet edecektir. Evet, keşke muhalefet AKP iktidarına karşı, eski bir AKP'liye ihtiyaç duymadan kendi içerisinden güçlü bir aday çıkarabilseydi. Bu keşke ile birlikte, Gül'ün ılımlı, demokrasi vurgusunu ön plana çıkaran, uzlaşmacı, sorumluluk sahibi bir devlet adamı olduğu ve seçilmesiyle, içeride ve dışarıda ihtiyaç duyulan yepyeni pozitif bir iklimin hemen oluşabileceği kanaatindeyim.
(Seçim sathı mailîne hızla girilince, tabii olarak adaylarla ilgili basında bir takım seri spekülasyonlar da dolaşmaya başladı. Gidişattan memnun olmadığını herkesin bildiği on birinci cumhurbaşkanı Gül’ün şimdiye kadar çoktan harekete geçmesi gerektiğini düşünenlerden biriyim. Ülkesini seven biri olarak Gül’ün, bu kritik dönemde, hem oldukça geniş bir halk tabanından hem de bizzat muhalefet partilerinden böyle bir talep varken, tarihi bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi bekliyorum. Aksi hâlde tarih affetmeyecektir.)
Elbette burada bir kişiye mahkûm olmaktan söz etmiyorum. Ancak, işe en doğru seçenek üzerinden başlanmalı diyorum. Eğer bu mümkün değilse, en yakın diğer bir seçeneğe geçilmeli ve bunun en güçlü alternatif olması için imkânlar seferber edilmelidir.
Partiler üstü bir çatı aday etrafında toplanacak olan CHP, İYİ PARTİ, HDP ve SP temsil ettikleri taban itibarıyla aynı zamanda bir Türkiye mozaiği oluşturmuş olur. Bu da olası bir seçim zaferinden sonra, oluşup pekişecek bir yakınlaşmayla ülkenin temel meseleleri konusunda da bir ortaklaşma zemini yaratabilir ki ülke adına asıl büyük kazanç o olur.
Ümit var olmak istiyorum. Dilerim muhalefet cephesi; gelecek adına, bir araya gelebilmeyle oluşabilecek muazzam potansiyeli görür ve öyle hareket eder. Gördüğü şelaleyi anlatırken fenomen haline gelen vatandaşın sözüyle bitireyim. ‘’ Görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok, konuşmuyorum.’’
Muhriç eğitimci