Cezaevindeki Boğaziçiliden mektup

Tutuklu 14 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin yeri neresi olmalıdır bu öğrenciler dışarıda olabilselerdi ne gibi yönlerden ülkedeki hatta dünyadaki bilimsel çalışmalara katkı yapıyor olacaklardı?

Google Haberlere Abone ol

İbrahim Zülküf Erkol

Sebebi köşe yazım tıpkı benim gibi cezaevlerinde rehin tutulan on binlerce öğrenci ve benim özelimde, Boğaziçili arkadaşlarım adına olacak. Bütün hikayeyi gayet sıradan bir öğrenci olan ben’in başında gelenler üzerinden anlatmak durumun çok net bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Bahsedeceğim ben’in hikayesi, söz konusu öğrencinin tam da akademik çalışmalarına hız verdiği ve bu çalışmalarını yoğunlaştırmak için günün çoğunu kütüphane masalarında geçirdiği bir dönemde gerçekleşmekte.

Tüm bu olaylar yaşanırken hayatımda, birden bire kendimi güvenliğimizin “bekçileri” polisler tarafından gözaltına ve ayaklar altına alınırken buluyorum. Ve daha sonrasında geçirdiğim hatta üzerimden geçen gözaltı, psikolojik baskı, darp gibi klişe sahnelerden bahsetmek zannımca gereksiz olacaktır. Ayrıca siz değerli okuyucuları aynı hikayelerle sıkmaktır. Yani bilene bildiğini söylemeye, görüp geçirmemiş olana da hep aynı şeyleri anlatmaya gerek yoktur.

Bu yazıda daha ziyade dikkat çekmek istediğim noktalar şunlar: Bu tutuklu 14 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin yeri neresi olmalıdır bu öğrenciler dışarıda olabilselerdi ne gibi yönlerden ülkedeki hatta dünyadaki bilimsel çalışmalara katkı yapıyor olacaklardı?

Kendimden başlayarak örneklendirme yapayım. Üstüne pek değerli hocalarım ve bölümdaşım asistanlarla çalıştığım bir proje kapsamında çiftçinin iklim değişikliğiyle mücadele sorunsalı, tarımda dış bağımlılığı azaltıp orta ve küçük ölçekli çiftçilerin refahını artırma gibi meseleler üzerine mesai harcarken, şu anda burada tutuklu bulunmam müthiş bir tezat örneğin.

Durum maalesef diğer arkadaşlarım için de pek farklı değil. Kimi ülkedeki matematik çalışmalarına yön verebilecek bir araştırma üzerine çalışıyorken katıldı bu hukuksuzluklar silsilesinin içine. Bir başkasının İngilizce öğrenimi baltalandı. Uzun lafın Türkçesi bu yani sayın okuyucular.

Bu mesel hukuksal herhangi bir dayanak olmamasına rağmen esir alındıklarının gayet bilincinde olan, elleri kolları bağlı, akılları ve vicdanları hür 14 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin meselidir. Bu meselin de sonunun iyi biteceğine inanıyoruz.

İnanıyorum çünkü hukuksuzlukların raf ömürlerinin kısa olduğunu, ancak son kullanma tarihleri gelene kadar muhafaza edilebildiklerini biliyorum. Çünkü umut etmeye inanıyorum ve yoldaki yeğenim Ali Efe’nin yanına o daha dünyaya gözlerini açıp ilk şokun etkisiyle çığlığı basmadan gitmiş olacağımı da biliyorum.

Silivri’den bildiriyorum.

Beni ve arkadaşlarımı unutmayınız.

Saygılarımla, hasretlerimle, tutsaklığımla selamlarım hepinizi.

Au revoir

Tschüss

Arrivederci

Hasta Pronto

Görüşmek dileğiyle…