Şamanizm Aleviliğin neresindedir?
Alevilik ve Şamanizm arasında sık sık vurgulanan benzerliklerden bir özdeşlik ne derece çıkartılabilir ve bu kimin ne işine yarar emin değiliz diyemiyoruz. Örneğin Dede ve Kam benzerliği veyahut Şaman'ın davulu eşliğinde icra ettiği dansı ile Semah fenomeni bir arada düşünüp hızlıca bir özdeşliğe varılması bir düşünce kolaycılığı ya da kötü niyet savurganlığıdır.
Sadık Acar
Alevilik hakkında, bazı ilahiyatçılar nezdinden itibar gören bir düşünce de “Aleviliğin İslam suyuna bir kez batırılıp çıkarılmış Şamanizm” olduğu savıdır. Aleviliği hepten İslam dışı bir fenomen olarak görmeyi pragmatik bir nedenle doğru bulmamış olsalar ki daha naif bir geçiş olarak bu tabiri söylemeyi reel-politik açısından daha uygun bulmaktadırlar.
İlginç olan şu ki Alevi-Bektaşi geleneğini Şamanizm üzerinden temellendirenler yalnızca bahsedilen ilahiyatçılar veya muhafazakâr çevreler de değildir. Özellikle seküler çevrelerde DAİŞ gibi radikal gruplar veya selefi-vahhabi söylem ve pratiklere sahip camiaların varlığından hareketle Aleviliğin İslam dışı olduğunu –sanki bir kurtuluşmuş gibi- savunan görüşler de yok değil. Buna dayanak bulabilmek için Zoroaster’den Bay Ülgen’e kadar geniş bir coğrafya ve din havzasında gezintiye çıkan bazı Alevi grupları arasında da aynı sav farklı hassasiyetlerle dillendirilmekte ve yeni köken arayışlarına malzeme edilmektedir.
Bu iki zıt kutbun ortak imgesi olarak “İslam dışılık”, “Aleviliğe ne derece uymaktadır ve bu yakıştırma geleneğin kendisi üzerinden temellendirilen bir sav mıdır yoksa farklı ideolojik bağlamlarda mı ele alınıp işlenmektedir?” Bu gibi soru ve sorunların cevapları konun ilgilileri açısından elbette bir meçhul değildir?
Aleviliğin iman esasları, itikat bağlamları bakımından ele alınıp incelenmesi Şamanizm’le gelişi güzel kurulan bu ilişkinin tözsel olmaktan çok fenomenal bir ortaklaşalığın bulunduğuna işaret etmektedir. Elbette dinsel hakikatlerin döküldüğü kaplar olarak davranış kalıplarının ve inanç pratiklerinin birbirlerine benzerliğinin bulunması farklı inanışlar arasında bir kültürel etkileşimin olduğuna güçlü bir işarettir. Örnek olarak Sümerlerin, semavi dinler olarak kabul edilen İbrahimi dinlere etkisi ya da pagan öğretilerinin Hıristiyanlığa etkisi gösterilebilir. Fakat buradaki pozitivist okumanın mutlak anlamada işlerin hep böyle yürüdüğüne vurgu yapması da kabul edilebilir değildir. Kaldı ki birbirleriyle hiç karşılaşmamış topluluklarda da kültür ve inanç unsurlarında benzerliklerin, aynılıkların bulunduğu antropolojik bir bulgudur. Bu elbette Şamanizm ve Alevi inancı arasında hiçbir karşılaşmanın ve alışverişin olmadığı anlamına gelmez. Fakat varolan benzerliklerin de tümden bir kültürel aktarım ya da kabaca bir kopyalamanın sonucu olduğunu da bize göstermez.
Bugün her dinin kendi içerisinde de farklı din ve inanışlarla ortak olan ritüel ve simgeselliklerin bulunduğunu biliyoruz. Bu durum yalnızca kültür alışverişi bağlamında izah edilemez. Bu daha çok benzer fenomenlerin arkasındaki ontolojik birliğe işaretle böyledir. Bu bakımdan Şamanizm’le Alevilik arasında bir benzerlik, aynilik ya da farklılık tespit edilecekse bu dini görünüşler üzerinden değil, daha çok iman esasları ya da başka bir deyişle bahsedilen bu dini görünüşleri birliğe getiren ilkesel kabuller ve niyetler üzerinden kurulmalıdır. Alevilik iman esasları bakımından İslam dairesi içerisinde ve hatta kimilerine göre merkezindedir. Elbette Şamanizm de tıpkı Tao’culuğun, Budizm’in ve diğer başka inanışların aynı hakikate iye olmaları gibi ilkesel olarak İslam’dan uzakta değildir. Burada belki de işaret edilmesi gereken hakikate olan yakinlik derecelerindeki farklılıklar ve görünüşlerde düştükleri ayrılıklardır.
Alevilik ve Şamanizm arasında sık sık vurgulanan benzerliklerden bir özdeşlik ne derece çıkartılabilir ve bu kimin ne işine yarar emin değiliz diyemiyoruz. Örneğin Dede ve Kam benzerliği veyahut Şaman'ın davulu eşliğinde icra ettiği dansı ile Semah fenomeni bir arada düşünüp hızlıca bir özdeşliğe varılması bir düşünce kolaycılığı ya da kötü niyet savurganlığıdır.
İlksel dönemlerden bugüne, Asya’da ve kuzey Amerika’ya kadar uzanan geniş bir bölgede sıra dışı bir kişilik olarak görülen Şaman, otantik haliyle sağıltıcı ve iyileştirici işleviyle bilinir. Şamanın bir ruh-taşıyıcısı, ruh-güder (psychopompe) olması esrime tekniklerini bilmesi sayesindedir. Şaman'ın toplum nezdinde tanınması da ilkin esrime düzeyinde (rüyalar, kendinden geçme, vb.) kazandığı sıra dışı deneyime ve daha sonrada gelenekler düzeyinde aldığı eğitime (Şamanlık teknikleri, ruhların adları ve işlevleri, klanın mitolojisi ve soyağacı, gizli dil vb.) bağlıdır. Özellikle hayvanlarla kurulan ilişkide hayvanların kuvvetleriyle özdeşim kurmak, kehanette bulunmak, şifa vermek gibi durumlar Şaman'da aranan tipik özelliklerdir. Şaman'ın esrime deneyimine girdiğinde hayvanla arasında mistik düzeyde bir ilişki açığa çıktığı ve hayvanın yetilerini kendisi için kıldığı düşünülür. Bu aynı zamanda bir noktaya kadar Şamanik yükselişi, eş deyişle miracı da hatırlatır.
Bir alevi dedesinin bu niteliklere ne derece uygun düştüğü tekrar düşünülmelidir. Uygun düşese bile Alevi irfanı içerisinde bulunan bir kanaat önderinin örneğin şifa verme konusunda Allah’ın şafi esmasının tecelligahı olarak tıp kurumuna başvurulması gerektiği konusunda görüş bildireceği ve bildirdiği kolayca gözlenebilecektir. Şamanizm'de doğaya, özellikle hayvan mertebesine (yetileri kullanmak için) dönüş başat bir fenomen olarak gözlenirken bu Alevilikte insan olmanın mütemmim cüzi olmaktan öteye bir iş değildir. Batı’da Bergson’un içgüdüye, İslam dünyasında da İbn Arabi’nin mutlak hayvan mertebesine yaptığı vurgu benzer içeriktedir. İslam’da dolayısıyla Alevilikte aslolan şuurdur, esrime deneyimi içerisinde buluşulan hayvansal yetenekte kalınması istenilen bir durum değildir. Kaldı ki tasavvuf açısından hayvan mertebesine hükmedebilme bir prototip olarak Süleyman peygamberle şuurlu kılınmış ve tarihe armağan edilmiştir. Şamanizm'de “Dünyanın payandaları olarak görülen Kozmik Dağ inancı, dünyanın göbek delikleri ve dünyayı dört yöne bölen paradigmatik nehir düşüncesi, dalları Bay Ülgene ulaşan kökleri yeraltına uzanan “dünya ağacı” miti, at kurban edilmesi, kayın ağacının kutsallığı gibi hiyerofaniler Alevilikte ne derce karşılık bulmaktadır izah edilmeyi beklemektedir. Alevilikte doğaya dönüş, doğayı kutsayış zannedildiği gibi animik dinsel fenomen olarak bir regresyona değil varlığın birliği bağlamında alem aynasında tecelli eden zat’a hürmetendir. Alevilikte İnsan doğanın hüviyeti, zat’ı, kimliği olarak şuur varlığıdır.
Konuyla ilgili olarak Mevlana’nın fil hikayesi önemlidir. Filin her parçası, yalnızca ona ulaşabilmiş ya da sadece onu görebilmiş kişi açsısından bütüncül olmayan bir görü sunar ve kişiyi kabaca bir benzetmeye mahkûm eder. Alevi inanç öğretisi de senkretik bir yapıdadır. Kendi bünyesinde bir tevhide sahiptir. Bu sebeple de farklı kültür ve inanışları cem edebilmiştir. Aleviliğin tevhidi yapısı onu aynı zamanda çalışılması zor bir konu olarak da gündem de tutmaktadır. Dolayısıyla da Aleviliğin içerisinden herhangi bir tekil görünüşü ele alıp parlatmak ve bunun üzerinden de farklı bir kültürü referans göstererek Alevilik İslam dışıdır demek doğru değildir. Şamanizm, Aleviliğin senkretik yapısında öz olarak korunmakla birlikte, Aleviliğin kendisi değil, Aleviliğin aşure kazanında kendi ilkesiyle yerini bulmuş lezzetlerdendir. Benzer bir vurgu olarak Zerdüşt üzerinden yapılan ve Alevi inancını Zerdüşt’e dayandıran görüşler olsa da durum Şamanizmde olduğundan farklı değildir. Alevi inancı, Anadolu inanç havzasında hakikate giden her itikadı itikat edinmekte beis görmemiş fakat hiçbir itikadı da başat kabul edip kayıtlanmamıştır. Hakk’a giden her yol Aleviliğin uhdesindedir.
Alevilik için aslolan insan olabilmektir. Alevilik Kuran söylemi içerinde kendi ilkeselliğini bulmuştur. Kuran metninde aktarılan ayetleri her dönem için tevil edebilmeyi, yani evveline, eş deyişle akla-yani ilkeye götürebilmeyi tarih sahnesinde başarabilmiş bir topluluktur. Dolayısıyla da bugün İslam’ın güncel tartışmaları içerisinde yürütülen dogmatiklik-tarihselcilik vb. tartışmalarının kaynağı olan sorunları hiçbir zaman yaşamamıştır.
Alevilik Vahdet-i Vücûd öğretisine bağlı, temel ibadetlerini kuran metnini referans alarak biçimlendirmiş, Hak-Muhammed-Ali desturuyla Hakkın ulûhiyeti, nübüvveti ve velayeti altında insan olabilmeyi amaç edinen İslam’ın, yani barışın nazenin yoludur.