Müşahidin bir günü: Sandığı değil ama birbirimizi kazandık
Sandıkları bırakmayacağız elbette. Sabah beşte sıcak yatağımı bırakırım ama sandığı bırakmam! Sadece ben de değil; böylesine kararlı bir sürü insan görüyorum. Beşte başladığım seçim maratonunu bitirmeye hazırlanırken aklıma sabah benimle sandviçini paylaşmaya çalışan kadının samimiyeti geliyor. Kısmi zafer gerçek zafere dönüşüyor. Biz kazandık, belki sandığı değil ama birbirimizi...
Meral Candan
Bir pazar günü saat beşte uyanmak için iyi bir sebebi olmalı insanın. Yoksa neden sıcak yatağını bırakıp hava bile yüzünü güneşe dönmeden bilmediği bir mahallede, bilmediği bir okula doğru yola koyulsun ki…
Görevli olduğum okula giderken çoğu insanın hâlâ yatakta olduğunu düşünüyorum. Tatlı rüyada olanlar, kabuslardan kabus beğenenler ve benim gibi yarı uykulu biçimde sandık başına gitmek için sokaklara düşenler… Sabah kahvaltısını edip oy kullanmaya gidecekler var aklımda. Ben de onlardan olmak isterdim aslında. Bu ülke çok fazla sorumluluk yüklüyor insana. Oy kullanmak için sandığa gideceksin, yetmez üstüne bir de sandıkları koruyacaksın. Korumak için kevgire döndürülen seçim kanunlarını da iyi öğreneceksin. Daha bitmedi… Oy sayım işlemi bittikten sonra sandıkları ilçe seçim kurullarına kadar takip edip, doğru teslim edildiğinden emin olacaksın. Bunlar bile yeterli olmayabilir. Olmuyor da zaten…
'HAYIR BERABER KABİNE GİREMEZSİNİZ'
Görev bilinciyle okula biraz erken gidiyorum. Stresimi yatıştırmak için bir sigara yakıyorum. Yanımda benim gibi sessizce bekleyen birine şüpheyle bakıyorum. Oyumuzu çalmaya çalışanlardan mı yoksa o da benim gibi az da olsa umutlu olan azınlığın bir parçası mı? Bir sandviç çıkarıp yemeye başlayan kadın bir anda bana dönüp “İster misin diye soruyor?” Bazı anlar vardır ya karşınızdaki tamamen yabancıdır ama bir o kadar da tanıdıktır. İşte öyle bir an. Ben bunu Gezi’den, parklardan, 7 Haziran sonrasından iyi biliyorum. Nitekim hisler yanılmaz. Öyle de oluyor. HDP’nin sandık görevlilerinden biri. Kapıların açılmasını beklerken öz ama samimi bir muhabbet bir anda kuruluyor. Nihayet görevli olduğum sınıfa çıkıyorum. Karşıma bir önceki seçimden kalma kabusumun devamı çıkıyor. Yaşlı ve engelli sandığında görevliyim. Bir önceki seçimden antrenmanlıyım aslında ama yine de benden uzak olsun dediğim bir görev alanı. Sebebi de en çok tekrar etmek zorunda olduğunuz cümlenin “Hayır, beraber kabine giremezsiniz” olması.
Neler oluyor o sandıkta bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim. Mesela gözlerinin iyi görmediğini iddia eden bir amca, akrabası ile kabine girmek için sizinle tartışırken bir anda cep telefonundaki mesajı okuyuveriyor. Okuma yazma bilmediğini söyleyen bir teyze benzer tartışmaları tekrarlarken yardım önerilerinizi “ben biliyorum her şeyi” diyerek reddediyor. Bir de bölgenin ismini vermek istemediğim bir partinin ilçe seçim başkanı sandığınıza gelip oy kullanmak isterken buna şova dökmek istiyor ki, bence günün en saçma ve en Türkiye’yi özetleyen anını oluşturuyor. Telefonunuzla kabine giremezsiniz uyarısını şahsına hakaret, sandığa oy atarken fotoğraf çektiremezsiniz çıkışını temsiliyetine saygısızlık anlayan insanlara kuralları hatırlatıyorsunuz. Ama nafile. O istiyor ki, dillere pelesenk olan herkes eşit anlayışı “o” söz konusu olduğunda abartılı bir romantizm olsun. Uyaranlara kendisinin sıralı unvanlarını hatırlatsın yetmezse, yeterince duymayan, duyup da sallamayan kulaklara korku salsın.
'BENİ BURADA HERKES TANIR'
Elinizde seçim kanunu yazan kitapçıkla dolaşmak da çoğu zaman manasız çabalar silsilesi haline dönüyor. Kural değil teamüllerin geçerli olduğu bir toplum düzeni var ve bu anlayış seçim de olsa “meçim” de olsa değişmiyor. Kimlik fotoğrafı tahrip olmuş genç bir kadın “Beni burada herkes tanır, şu mahallede oturuyorum” deyip zorla oy kullanmak istiyor. o sırada kimlik beyanı ile tanımlanmış kanun maddeleri toz bulutu. Çünkü kadını herkes tanıyor, kimliğe neden ihtiyaç olsun? "Yok"lar, "olmaz"lar işe yarasa da stresi yanınıza kar kalıyor. Mahallede herkesin tanıdığı “o” kişiye oy kullandırmadığınız için kendinizden utanmalısınız. Oy kullanmak için “taaaaa” oraya kadar gelmiş seçmenin kimliğini yenileme, olmadı geçici kimlik belgesi alma sorumluluğuyla tabii yakından uzaktan ilişkisi yok.
Peki sandık kuruluna ne demeli? Aradan en fazla yarım saat geçtikten sonra herkesin hangi partiden görev aldığı anlaşılır mı? Sorunun cevabı maalesef evet. Söylenen bir söz, tavır partilerin karakteristik özelliklerinden izler taşırsa anlaşılır. Bir özgüven ve “takma bunlara bu kadar yaaaa” cümleleri belli bir siyasi angajmana işaret ediyor. Kendimi test ettim ve yanılmadım da. İnsan sarraflığı ile alakası yok, keşke olsa… Bu kadar kötü de değil tabi. Elindeki bisküviyi ikram edenler, çay ısmarlayanlar, notlarını paylaşanlar da var… Mesela seçmen bir teyze oy kullandıktan sonra elinde yaklaşık 10 simit ve kiloluk kaşarla geldi. Görev başındayız ve belki kahvaltı edememişizdir diye. Zaten bunun yüzü suyu hürmetine değil mi her şey?
Çok romantize ettiysem biraz da gerçeklere bakalım. Hayallerin Paris gerçeklerin Sarıyer’de bir okulun olduğu yerde sayım başlıyor. AK Parti ve Tayyip Erdoğan ismi çok sık tekrar ediliyor. O sırada Suruç’tan haberler geliyor. Sayımın sonlarına yaklaşırken de ülke genelinden sonuçlar gelmeye başlıyor. Sınıftaki bazılarının yüzleri düşüyor. O düşen yüzlere seninki de ekleniyor ama önemli değil. Sandıkları bırakmayacağız elbette. Sabah beşte sıcak yatağımı bırakırım ama sandığı bırakmam. Sadece ben de değil; böylesine kararlı bir sürü insan görüyorum. Birbirimize bakıp gülümsediğimiz, hiçbir şey konuşmadan anlaştığımız anlar yaşanıyor. Öğreniyoruz ki HDP barajı geçiyor. Yüzlerde kısmi bir zafer görüntüsü...
Beşte başladığım seçim maratonunu bitirmeye hazırlanırken aklıma sabah benimle sandviçini paylaşmaya çalışan kadının samimiyeti geliyor. Kısmi zafer gerçek zafere dönüşüyor. Biz kazandık, belki sandığı değil ama birbirimizi...