Şengal Katliamı'nın tanıkları anlatıyor 2: 400 rehine öldürüldü çünkü biz sahipsiziz
Şoförümüz H. bizi Musul'da Cumhuri Hastanesi'ne yakın bir yerden geçirdi. Yıkıntı haline gelen hastane Musul'un en büyük hastanesiydi. IŞİD ve Irak güvenlik güçleri çatışmaya başlayınca IŞİD 400 Ezidi kadını, çocuk ve yaşlıları bu hastaneye kapatıp canlı kalkan olarak kullanmış. Irak güvenlik güçleri de bu kadın ve çocukları kurtarmaya gerek duymamış. H. bunları anlattıktan sonra derin bir iç çekerek, “Biz Ezidi Kürtleri tamamen sahipsiziz” diyor.
Ruken Hatun Turhallı*
Rehberimiz bize yakın kamplardan birinde IŞİD'in elinden kurtulan Hevi adında bir Ezidi kızı olduğunu söyledi. Alman yardım kuruluşundaki yöneticilerle kampa vardık. Binlerce Ezidi ailenin yaşadığı bu kamp diğerlerine göre daha derli toplu. Kampta aile sayısına göre çadır tahsis edilmiş ve daha temiz görünüyor.
Hevi’nin ailesi bizi güler yüzle karşılıyor. Daha sonra kendisi ile de tanıştık. Henüz 21 yaşında olan Hevi, narin, sevimli bir kızdı. İnce ses tonuyla, küçük harflerle konuşuyor. Kısa özgeçmişini, yaşadıklarını anlatırken Ketrin kısa notlar alıp ona zarf içinden 50 bin dinar çıkarıp veriyor. Ve öteki kızlarla daha önce yaptığı gibi fotoğraflar çektiriyor.
Benim de Hevi ile konuşacak zamanım oluyor. Ailesiyle bir araya geldikten sonra onlarla tekrardan mutluluğu yakalayabilmiş miydi acaba? Ailesinin ona karşı olan tutumunu merak ediyordum.
Hevi’nin anne ve babası o henüz küçükken ayrılmışlar. Hevi amcasının nüfusuna kayıtlı. Ama gerçekte de kendini hep onların kızıymış gibi gördüğünü söylüyor. “Kuzenimle kardeş gibi büyüdük” diyor “Şimdi onunla bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Bana çok yardımcı oluyor” diyor.
Hevi amcasıyla beraber IŞİD’e esir düşmüş. Esir düşme anlarını şöyle anlatıyor: “Ağır silahlarla köyü bastılar. Bizi dövdüler ve alıp yerlerde sürüklediler. Her tarafta ölüler ve yaralılar vardı. O manzaradan çok korkmuştuk. Bizi arabalara doldurup, bilmediğimiz yerlere doğru götürüyorlardı. İlkin Beac'a götürdüler. Burada genç kadınları ve yaşlıları gruplar halinde ayırdılar. Beni Tılkeser'e götürdüler. Sonra da Tılbınant'a. Köylerimizden toplayıp getirdikleri biz, otuz Ezidi kadını bir yere kapattılar. Hiçbirimiz birbirimizi tanımıyorduk. Sonra da bizi birbirimizden koparttılar. Her defasında birimizi gözlerine kestiriyor, sürüye dalan vahşi kurtlar gibi her defasında birimizi çığlıklar içinde alıp götürüyorlardı. Sonra beni önce İnfethiye’ye, oradan Hatimi'ye, sonra da Remboziye götürdüler. Bu saydıklarım hepsi Ezidi köyleriydi. Bizi hep o karakoldan bu karakola kendileriyle birlikte gezdirdiler. Gördüğüm IŞİD’lilerin çoğu Şengal'deki Sünni Araplardı. İçlerinde tek tük yabancılar da vardı. Beni ilkin Deha Mahmud adında biri kendine 'cariye olarak' götürdü. Bir yıl onunla kaldım. Şengal'de bir çatışmada öldürülünce beni Yasin Uwayd Mahmud aldı. Bana nikah yapmadı. Evliydi, bana 'cariye' muamelesi yapıyordu.
Biz Ezidi kadınlarını genelde 'cariye' ve birinci eşlerine hizmetçi olarak alıyorlardı. Yasin Uwayd beni bütün operasyonlarda kendisiyle birlikte gezdirdi. Kaldığı bütün karakollarda beni yanında tuttu. Sonra o da öldürüldü. Telafer operasyonu yapıldığında ailesi beni Haşdi Şabi'ye teslim etti. Bu şekilde esaretten kurtuldum. Onlar da beni aileme teslim ettiler. Şimdi ailemle, hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum. Ailem bana çok yardımcı oluyor." diyor.
ÇOK ZOR BİR SORU...!
Ona kimsenin duymayacağı şekilde, senin orada hiç çocuğun oldu mu diye soruyorum. İlkin inkar ediyor. Sonra ısrar edince, “Evet bir kızım oldu adını Ayşe koydular” diyor. "Onu adamın ailesine teslim ettim, orada güvendedir.” diye ekliyor.
Konuştuğum birçok Ezidi kadını orada doğum yaptıklarını, çocukları olduğunu inkar ettiler. Kadınlar IŞİD'in elinde esir kaldıkları dönemi, 'kirlendikleri' bir dönem olarak görüyorlardı. 'Kirlenmenin meyvesi'ni anlatmak, onlara ağır geliyordu.
ŞENGAL YOLUNDA
Gruptakiler, Xanke Köyün'den Şengal'e nasıl geçebileceğimizin planını yapıyorlardı. Ben Irak’ta yaşadığımdan herhangi bir bürokratik engelim yoktu. Almanya'dan gelenler içinse Irak Merkezi Hükümeti'nin izni gerekiyordu çünkü Kürdistan Bölgesi'nin pasaportlara vurduğu mührü Irak Merkezi Hükümeti tanımıyordu. Musul ve Şengal de Merkezi Hükümetin denetimi altındaki bölgelerdi. Şeyh özel ilişkileri üzerinden, yol güzergahını güvenlikli bir şekilde geçmemizi sağlamak için uğraşıyordu. Sonunda şeyh, Haydar Şeşo'nun gücünden bize bir rehber sağladı. Onun arabası ile birlikte iki araba yola koyulduk.
Duhok sınırından çıkıp Musul sınırına girdiğimizde, gizli IŞİD hücrelerine hedef olmamamız için başımızı örtmemiz söylendi. Musul yolunun tümünü Irak ordusu ve Haşti Şabi tutuyordu.
HAYALET ŞEHİR MUSUL
Dicle Nehri'nin sol tarafından Musul şehrine giriyoruz. Dicle’nin bu bölümü Saddam döneminde kalburüstü semtlerden biriydi. Eskiden Musul burjuvazisinin yaşadığı bu bölümde nehir boyunca lüks villalar, köşkler dizili. Bazı tepeciklerin üzerinde ihtişamlı Arap tarzı yapılar görünüyor. Şehrin bu bölümü ağaçlandırılmış ve nispeten daha yeşil. Ortalık oldukça sesiz ve sakin, çok az sayıda açık dükkan var. Şehrin tüm sakinleri göçmüş veya sessiz bir uykudalarmış gibi geliyor insana.
Koalisyon ve Bağdat Merkezi Hükümeti Musul'a saldırı başlattığında şehrin bu tarafı hiç direnmeden ve savaşmadan teslim olmuş. O nedenle diğer tarafa göre fazla hasar görmemiş. Duvarlarda Irak seçim panoları asılı. Çok sayıda erkek aday içinde tek tük aşırı makyajlı kadın adayın fotoğrafları da gözüküyor. Savaşın viran ettiği boş şehirdeki bu demokrasi skeci ve panolar gülünç duruyorlar.
Dicle üzerinden şehrin sağ tarafına geçiyoruz. IŞİD'in uçurduğu köprüler henüz yeni onarılmış. Bu taraf yoksul Musul olarak kabul ediliyordu. Aynı zamanda IŞİD'e gönüllü katılımların da en yoğun olduğu yerdi. IŞİD, sistemini burada kurumsallaştırdığından Musul savaşının tümü neredeyse bu bölümde geçmişti. Amansız savaşın ardından şehrin bu mahalleleri tamamen enkaza dönüşmüş. Özellikle havadan atılan bombalar taş üstünde taş bırakmamışlar.
HAYAL EDİLMESİ DAHİ ZOR BİR VAHŞET
Şoförümüz H. bizi Musul içinden, Cumhuri Hastanesi'ne yakın bir yerden geçirdi. Tamamen yıkıntı haline gelen hastane Musul'un en büyük hastanesiydi. IŞİD ve Irak güvenlik güçleri buraya yakın mesafede çatışmaya başlar başlamaz IŞİD 400 Ezidi kadını, çocuk ve yaşlıları bu hastaneye kapatıp canlı kalkan olarak kullanmış.
Irak güvenlik güçleri de hastanede bulunan rehinelerin varlığından haberdar oldukları halde, bu kadın ve çocukları kurtarmaya gerek duymamışlar. Koalisyon güçleri de sivillerin hayatını kurtarmak için hiçbir adım atmamış. Koalisyon güçleri ve Irak Hava Kuvvetleri, Musul Cumhuri Hastanesi'ni IŞİD'li ve siviller içeride beraberken bombalama kararı almışlar. Yerle bir edilen hastane içinde 400 Ezidi kadın, çocuk ve yaşlılar ölmüş.
H. bunları anlattıktan sonra derin bir iç çekerek, “Biz Ezidi Kürtleri tamamen sahipsiziz” diyor.
Şengal güzergahında bize eşlik edenlerden biri de Keke Ferman’dı. Yirmili yaşlarındaki bu genç adam Irak Özel Güçleri'nde görevliydi. IŞİD hücrelerinin hâlâ faal olduğunu ve sürekli tutuklamalar yapıldığını söylüyor.
Ferman, Musul'da yaşananlara ilişkin korkunç ayrıntılar aktarıyor.
“Musul Nuri Camii'nin alt katı geniş bir bodrumdur. IŞİD yüzlerce Ezidi kadın ve çocuğu burada esir tutuyordu. Onları günlerce aç ve susuz bıraktı. Kurtulan Ezidi kadınlar onlara bu bodrumda bazı günler sadece pişmiş et verildiğini bunu nedenini anlayamadıklarını anlatmışlar. IŞİD’liler daha sonra kadınlara, aslında onlara kendi çocuklarının etini yedirdiklerini söylemişler. Hangi gün, hangi kadının çocuğunu kesip ona yedirdiklerini bile söylemişler. Birçok kadın bu bodrumda ya çıldırmış ya da kahrından ölmüş. Bunu o bodrumdan kurtulan tanıklardan bizzat dinledim” diyor.
Yine Keke Ferman, Musul'a ilişkin şunları belirtiyor, “Hedba Cami Meydanı'nda ve Cuma Pazarı'nda Ezidi kadınlarımız satıldı.” Badoş Cezaevi eskiden Irak'ın en büyük cezaevlerindendi. IŞİD burayı Ezidi halkı için yeni bir cezaevine dönüştürdü. Binlerce Ezidi kadın, çocuk, yaşlı buralarda tutuldu, açlığa, susuzluğa her çeşit işkenceye ve vahşete tabi tutuldu.” diyor.
CEZALANDIRMALAR
Şu anda Musul'da hemen her yerde parmakları kesik erkeklerle karşılaşmak mümkün. Zira DAEŞ, sigara içenleri böyle cezalandırıyormuş. Namaz saatinde dışarıda olmak da yasakmış. İnsanlar sokak ve caddelerden zorla namaza götürülüyormuş, gitmeyenlere ise işkence yapılıyormuş.
IŞİD'in kara çarşaflı kadın elemanları şehrin içinde devriye gezerek kim nasıl giyiniyor, ne konuşuyor nasıl davranıyor diye istihbarat topluyor bunları toplum polisine bildirip cezalandırıyorlarmış. Erkeklerin Afgan tarzı kısa entari ve şalvar, ayaklarına ise terlik giymeleri mecburiymiş. Yine bıyıkları kesik, saçları uzun ve sakallı olmak zorundaymışlar.
Sigara satanların kafası kesilirmiş. Buna rağmen karaborsada bir sigara paketi 100 dolara gizliden satılıyormuş. Erkeklerin çalışması yasaklanmış. Savaş ve cihat için eğitilerek savaşa girmeleri zorunluluk haline getirilmiş.
Tarihi Musul kentinden geçerken ikiye ayrılmış şehrin görüntüleri pencere camından sessizce akıp gidiyor. Yıkıntılarla dolu bu ıssız şehrin cenneti de cehennemi de gördüğünü düşünüyorsun. Ancak burada cehennem daha uzun sürmüş gibi duruyor… Duvarlar dile gelse dünyaya anlatacağı cehennemin hikayesi olurdu hiç şüphesiz.
*İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan yazar 1991 yılında Yeni Ülke gazetesinde gazeteciliğe başladı. 1991'de kurulan Yurtsever Kadınlar Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Uzun yıllar Avrupa ve Ortadoğu’da kadın hakları savunuculuğu yaptı. Kürt kadınlarının yakın tarihiyle ile ilgili çalışmalarını sürdüren yazar Erbil’de serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.
Şengal Katliamı'nın tanıkları anlatıyor 1: Ezidi kadınlar saçlarını kesiyor
YARIN: ŞENGAL KATLİAMI'NIN TANIKLARI ANLATIYOR 3: GÜNEŞİ YİNE EZİDİ KADINLARI DOĞURACAK!