Sıkıntı 'maya'da değil!

Kimlik siyaseti tam da bu söylemin üzerine oturuyor: Toplumsal muhalefetin devletle ezelden beri sorunu olan kimlikler (Alevi, Kürt vd.) dışında adresi olamaz. “Kendi” mahallemizden başka siyaset alanı yok. Yoksul muhafazakâr emekçiler de kalsın AKP’nin hegemonyasına. Bizim için de AKP’den kurtulmak mümkün değil demenin başka yolu bu!

Google Haberlere Abone ol

Güneş Gümüş

Tutuklu kaldığı süreçteki tavrıyla toplumsal muhalefete otoriter bir tek adam rejimine direnme azmi veren Ahmet Şık'ın ağzından birkaç gün önce, “AKP'nin bu kadar oy almasını şununla da açıklıyorum: Bu ülkenin mayası korkunç bir kötülük barındırıyormuş” sözlerini duyduk.

Bu ifadeler, AKP’ye karşı olanlarda son derece yaygın olan hayal kırıklığının ve geleceğe dair karamsarlığın işareti. Bu karamsarlık da ne yapacağını bilememekten kaynaklanıyor.

Neticede siyaset aktörlerle yapılır. Yani AKP’ye oy veren emekçilerin en azından bir kısmının gönlünü çelebilen bir sol partimiz yok, yani mevcut kimlik-kültür duvarını yıkıp geçemese de duvarda delikler açabilecek, emekçilerin sesi ve örgütü olacak yapılarımız ve önderlerimiz yok. Yani inisiyatif alıp etrafı toparlayacak bir oyun kurucumuz yok. Durum böyle olunca da ülkedeki siyaseti kimlikler, kültürler ve yaşam biçimleri belirliyor. Böyle olunca da emekçilerin büyük kısmı AKP’ye oy veriyor.

Kapitalizm altında bütün ülkelerin mayasında korkunç kötülükler vardır, ama aynı zamanda bu kötülüklerle beraber dayanışma, cesaret ve onur da vardır. Zamanla hangisinin öne çıkacağını ise yakın geçmişin belirleyici mücadelelerinin sonuçları ve emekçi sınıfların örgütlülük düzeyi belirler. İşte bu yüzden anahtar sınıf mücadelesi ve örgütlenme bambaşka bir hava yaratıyor.

Tam da eylemdeki Flormar işçilerine yaptığım ziyaretler mücadelenin içerisinde bambaşka bir atmosferin yeşerdiğini bir kez daha yaşayarak görmüş oldum.

FLORMAR MAYIS'TAN BERİ DİRENİŞTE

Sendikalaşmak istedikleri için, fabrikalarında yeterli üye sayısına ulaşıp yetkiyi almalarına rağmen işten atılan Flormar işçileri Mayıs’tan beri fabrika önünde direnişteler. Çoğu türbanlı kadın işçiler. “Karşı” mahallenin yoksul emekçileri. Direnişin gerçekleştiği Gebze; AKP'nin yüzde 50, MHP'nin yüzde 13, Erdoğan'ın ise yüzde 62 oy aldığı bir yer. İşçiler, Gebze Organize Sanayi bu bölgenin dokusunu taşıyor. İşte bu işçiler -çoğu da kadın emekçi- 80 gündür fabrika önünde.

İş çıkışı ve molalarda fabrika içindeki arkadaşlarına seslenmeyi, onları da içeriden direnişe çağırmayı eksik etmiyorlar. İşte bu zamanlar tam bir şenlik: Şarkılar, türküler, sloganlar birbirine karışıyor. Bütün grev türküleri ezbere biliniyor. Bu anlarda çevreden gelen destek de zirveye çıkıyor. Korna çalanlar, el sallayanlar, direnişi gördükten sonra içeceklerle dönüp destek olmaya çalışanlar... 31 Temmuz günü gittiğimde en ilginç görüntü kornasıyla destek veren bir TIR'ın arka brandasıydı.

Diriliş Ertuğrul dizisinin resmini yaptırmış arkaya ama işçilere desteği tam. Ahmet Şık'ın bahsettiği kötülüğün yerinde yeller esiyor; dayanışma var burada. İşten atılan arkadaşlarına sahip çıkarak sendikalaşmaya devam ettikleri, fabrikanın içinden dışarıdaki işçilere el ettikleri için atılmış 132 işçinin çoğu. Görüştüğüm bir kadın işçi vardı; ciddi bir ev borçları varmış. Patron yıldırmak için çoğunluğu tazminat, işsizlik maaşı olmayacak şekilde attığından direniş sürecinde işe girmiş.

Kocasını borçla yalnız başına bırakmak istemiyor, ama gönlü direnişteki arkadaşlarla birlikte attığından 9 gün dayanabilmiş yeni işinde. Sonrasında ayrılıp direniş alanında almış soluğu…

ORTAK BİR 'MAYA' OLABİLİR Mİ?

Bir kere geniş bir halk kitlesini aynı kalıpta değerlendiren açıklamalar gerçekliği anlamak ve anlatmaktan yıldızlar kadar uzak. Çünkü sadece görüngüye bakıyor, kalıcı sonucu çıkarıyor. Anı dondurup edebileştiriyor. Daha 7 Haziran’da AKP Meclis’te hükümet kurma çoğunluğunu kaybetti. Önemli değil…

AKP’ye rant ilişkileriyle bağlı oligarkından bürokratına, aktrolünden sanatçısına bir kitlenin insani değerlerini paraya feda ettiğinden bahsedebilirsiniz ama geniş yığınlar için bunu söylediğinizde en hafifinden umutsuzluk yaymaktan başka bir hizmetiniz olmaz.

Kimlik siyaseti tam da bu söylemin üzerine oturuyor: Toplumsal muhalefetin devletle ezelden beri sorunu olan kimlikler (Alevi, Kürt vd.) dışında adresi olamaz. “Kendi” mahallemizden başka siyaset alanı yok. Yoksul muhafazakâr emekçiler de kalsın AKP’nin hegemonyasına. Bizim için de AKP’den kurtulmak mümkün değil demenin başka yolu bu!

NİYE FLORMAR'DA FARKLI BİR HAVA VAR?

Çünkü kimlikler-yaşam tarzlarına dayalı bölünmelerin yarattığı kutuplaşmaların yerine emekçilerin patronlara karşı mücadelesi almış; çatışmanın dinamikleri değişince Gebze Organize'deki sağ-sol bütün işçilerde patronlar karşısında kader ortaklığı, dayanışma hissi yükseliyor.

Ötesini de mücadele süreci öğretiyor. Temel anayasal hakkı sendikalaşmak isterken bir süre sonra karşısında polisi, yargıyı, grev yasaklamalarını görünce iktidar ile patronlar arasında bağ da işçinin kafasında deneyimleriyle kuruluyor. Gebze Organize Sanayi’de çalışan işçi biliyor ki Flormar işçisi kazanırsa kendisinin de sendikalaşmasının, daha yüksek maaş talebinin önü açılacak. Dayanışmak gerektiği o kadar açık ki. Kahramanlık meselesi değil, vicdan meselesi değil.

NE KADAR ÖRGÜTLÜ O KADAR GÜÇLÜ...

Lenin, 'işçi sınıfı örgütsüzken hiçbir şeydir' derken tam da bizim ahvalimizi anlatıyor. 12 Eylül sonrasında egemen sınıfların en büyük başarısı işçi sınıfının örgütlülüğüne darbe vurmak oldu. Patron karşısında birleşik bir güç olmayan emekçiler ona, buna kul olmanın ötesine gidemiyor. Ancak bu örgütlülük arttığında emekçi sınıfların eylemliliği ve bilinci bütün burjuva ilişkileri kavrayacak ve kendi çıkarına sahip çıkacak pozisyona ulaşacaktır.