Beş yazı ile terörist olmak: Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne’nin kim olduğu ile hiç ilgilenmiyorum. Benim için de özgürlük -Roza’dan ilhamla söylersek- benim ve dostlarımın değil (Kendimize ve dostlarımıza zaten adil davranırız öyle değil mi?) “öteki”lerin özgürlüğüdür...

Google Haberlere Abone ol

Orhan Gazi Ertekin

Son bir yıldır her hafta bir kaç güncel iddianame okuyorum. En son “barış için akademisyenler bildirisi”ne dair iddianameleri okudum. Her biri diğerinden trajikomik iddianameler. Geçmiş zamana ait olsa aynı zamanda eğlenceli de diyeceğim ki trajedi geçtikten sonra genellikle komedi yoluyla başa çıkmaya çalışırız. Aslında önceden görmediğimiz bilmediğimiz şeyler yok iddianamelerde. Ama asıl sorun bugünkü iddianamelerin komik olmak yerine trajik olmaları sanırım. Yoksa bu gözler neler okudu iddianame olarak neler... Kafka'ya dava açıldığını görmüştü 1994'te örneğin... Ermeni sanığa 1981'de “Ermeni oğlu Ermeni” diye seslenen savcıları, 1983'te “eee işkence yapılmasa örgüt nasıl açığa çıkacak?” diye soran işkence yanlısı hakim meslektaşlarımın zabıtlarını da okudu bu gözler... Daha neler okuduk neler gördük...

Türkiye yargı tarihinin tüm merhaleleri dönemeçlerini çıkarmak mümkün bu iddianamelerden...

Bunu bir süre sonra yapacağız zaten...

Neyse bugünün iddianamesi 2 yıldan fazladır tutukluluğu devam eden Mümtazer Türköne’ninki...

Okudum, döndüm bir daha okudum... 5 yazı ile terör örgütü için suç işlemiş Türköne...

Peki her iddianamede olması gereken şey; İtalyanların pek sevdiği deyişle “suçun hukuki anatomisi” yani suçun biçimsel ve maddi unsurları nerde?

İddianamede bu soruya cevap yok maalesef...

1920’lerden itibaren düzenlenen milletlerarası ceza hukuku kongrelerinde terörizmin bir suç olarak ihdası önerileri düzenli olarak getirilmişti. Her defasında ciddi hukukçu duayenlerin reddi ile karşılaşmış ve suç fiilinin belirlenemez doğası nedeniyle ceza hukuku ve yargılamasının zarar göreceği dile getirilmişti. Yani özü şuydu: Terörizm sadece bir suç tasnifi olarak tehlikeli değil bütün bir suç hukukunu tahrip edecek ve toplumsal ve siyasal yaşamın olağan pratiklerini kriminalleştirecek kadar tehlikelidir... Zinhar uzak durulmalıdır...

1926-1969 (Alman ceza usul yasasındaki ilk değişiklik tarihi) aralığı ceza hukuku açısından önemli demokratik direnç alanları ihtiva ediyordu. Fakat 1969-2018 aralığı ise ceza hukukunun dehşet çağıdır...

Bu süreçleri iyi anlamak lazım. Haklarımızın hukuk devletleri ve liberal demokrasi lakırdıları arasında gündelik olarak nasıl çiğnendiğinin hikayesidir bu...

Mümtazer Türköne işte bu dehşet çağının “kurban”larından biridir. Gazetecilik, yazarlık ve akademisyenliğinin olağan siyasal gücü, etkisi ve potansiyeli aleyhine kullanılmaktadır...

İddianame bunu yapmaktadır...

Garip olan şu ki 1920’ler totaliter çağının ceza hukukçuları buna ciddi bir direnç gösterirken bugünün demokrasilerinin cakalı hukukçuları ise tüm bu ihlalleri normalleştirmektedirler...

Nihayet şunu ekleyeyim: Mümtazer Türköne’nin kim olduğu ile hiç ilgilenmiyorum. Benim için de özgürlük -Roza’dan ilhamla söylersek- benim ve dostlarımın değil (Kendimize ve dostlarımıza zaten adil davranırız öyle değil mi?) “öteki”lerin özgürlüğüdür...

Ve bizden olmayanların hakkı ve hatta “düşman”larımızın hakkıdır...


Not: Yargılama süreci ve gerekçeli kararı ayrıca inceleyeceğim.