'Yunanistan' sana söylüyorum 'Türkiye' sen anla
Eşcinsellik alt-kimlik, partili kimlik üst-kimlik değildir. Eşcinsel kimlik ideolojik sapmalar yaratmaya müsait potansiyel bir tehdit, partili kimlik ise olası sapmaları engelleyecek bir sigorta olarak görülemez. Bu yaklaşımın özcü olması bir yana, hayat tarafından da yanlışlanmıştır.
Tunca Özlen
Sosyalist Küba’da gündemde olan Anayasa değişikliği, evliliği “bir erkek ve bir kadın arasındaki birlik” olarak tanımlayan arkaik ve heteroseksist maddenin rafa kaldırılmasını, bunun yerine evliliğin “iki yurttaş arasındaki birlik” olarak yeniden tarif edilmesini de kapsıyor.
Kübalı komünistler, “evlilik burjuva kurumudur, eşcinsellik burjuva toplumunun tortusudur” diye eveleyip gevelemek yerine, değişim sürecine öncülük ediyorlar. Alkışın en büyüğünü ise, Ada’da LGBT haklarının kurumsallaşması mücadelesinin başını çeken Mariela Castro hak ediyor.
Bununla birlikte dünya komünist hareketi “eşitsiz gelişme yasası”ndan [1] muaf değil. Komünistler Küba’da evlilik eşitliği için mücadele ederken, Yunanistan’da buna karşı bağnazca savaşıyorlar.
2015 sonlarında Yunanistan parlamentosuna gelen “medeni birliktelik” [2] yasa tasarısı, ülkede etkili bir güç olan Yunanistan Komünist Partisi’nin (YKP) eteğindeki taşları dökmesine vesile oldu. Tasarı yasalaşırken, muhafazakâr Bağımsız Yunanlar ve ırkçı Altın Şafak’la beraber hareket eden YKP oylamada karşı oy kullandı.
YKP aldığı bu gerici tutumu kitaba uydurmak için sonrasında bir takım metinler yayınladı. “YKP’nin medeni birliktelik yasasına dair duruşu” başlıklı metinde [3] geçen argümanlar, partinin bu başlıktaki sefaletini gözler önüne seriyor:
“Özetle, YKP cinsel yönelimin, medeni birliktelik gibi, özel bir mesele olduğunu düşünüyor. Cinsel yönelim, cinsel ilişki veya cinsel tatmin toplumsal haklar doğurmaz. Hemcins çiftler için medeni birlikteliğin kurumsallaşması, özünde aile kurumunun bu çiftlere genişletilmesidir. Diğer ülkelerdeki deneyimler gösteriyor ki ne zaman bir medeni birliktelik veya eşcinsel evlilik yasallaştı, bu evlat edinmenin de önünü açtı.”
YKP “öncülük” görevini yerine getiriyor ve bugün evlilik hakkını elde eden eşcinsellerin yarın evlatlık hakkı isteyeceklerine dair uyarılarda bulunuyor!
Bu kısa paragrafa heteroseksizmi, ikili cinsiyet rejimini ve toplumsal cinsiyet normlarının meşrulaştırılmasını sığdırmayı başaran zihniyeti tebrik etmek gerek.
Anlaşıldığı üzere YKP, LGBT haklarını “özel bir mesele, özel hayatın bir parçası, toplumsal karakter taşımayan ilişkiler” olarak görüyor. Oysa Marksist bir yaklaşımla konuyu ele aldığımızda cinselliğin ve cinsel hakların toplumsal bir yapısı olduğunu, bu yapının tarihsel olarak üretim ilişkilerinin belirlenimi altında olduğunu görürüz. YKP ise son derece parçalı ve tarih-üstücü (dolayısıyla liberal) bir yaklaşımla, cinsel alanı özel alana tıkıştırmaya uğraşıyor.
20'nci yüzyıla bakarsak, cinsel hakların karşısına dogmatik yaklaşımlarla çıkanlara önce feminist hareketin, ardından LGBT hareketinin açtığı savaştan kimin mağlup çıktığını görürüz. İkinci dalga feminizmin en önemli sloganlarından biri olan “kişisel /özel olan politiktir!” mottosu, yeryüzünde yaşayan milyonlarca insanı etkisi altına almış ve yaşamlarını değiştirmiştir. “Özel olan politiktir” demek, kadınların ve LGBT’lerin özel alanlarında yaşadıkları deneyimlerin aslında kişisel sorunlar olmadığını, bütünlüklü toplumsal bir egemenlik sisteminin parçası olduğunu ima eder. Marksistler için bu sistem kapitalizmden başkası değildir.
YKP bu kadarla da yetinmiyor ve “Tartışmanın teorik arka planı” başlıklı bölümde eşcinsellere yönelik düşmanlığın çıtasını yükseltiyor:
“Homoseksüel yönelim veya homoseksüel ve heteroseksüel yönelim arasında gidip gelmek, entelektüellerin ve sanatçıların bir bölümü tarafından, özellikle gençliğe, toplumda kadının yerine dair köhnemiş algıların üstesinden gelmenin bir yolu olarak, ‘erkek egemen topluma dayalı otoriteyle çatışmanın bir şekli’ olarak, alışılmadık, muhalif ve radikal bir davranış formu olarak gösteriliyor. Bu, ‘cinsel kimliğin akışkan bir şey olduğu’, toplumsal ve dilsel olarak inşa edildiği konseptini yansıtıyor. Bu ise postmodernizm felsefi akımı ve baskın heteroseksüel cinsel yönelimin temeli olan biyolojik cinsiyetin objektifliğini nihayetinde reddeden postmodernitedir. Bu da ‘toplumsal cinsiyetin olduğumuz değil, yaptığımız şey olduğunu’ savunur.” (İtalikler bana ait.)
Eşcinselliğin gençlere özendirildiğinin iddia edilmesi, biseksüelliğin kafa karışıklığı ve özentilik olarak tanımlanması, cinsel kimliğin dinamik yapısına yönelik itirazın postmodernizm eleştirisi ile kamufle edilmesi, heterosekseülliğin baskın ve doğal kabul edilmesi, toplumsal cinsiyetin inşa edilmiş olduğu gerçeğinin inkârı… Neresinden tutsak elimizde kalıyor!
Gerçek şu ki, yukarıdaki safsataları ne ilk kez işitiyoruz, ne de son kez. Bu küflü, tarih-dışı, anti-Marksist argümanları önümüze koyanların isminde geçen “komünist” ibaresi hükmünü yitiriyor. Karşımızda cinsel çeşitlilik başlığına bağnazca yaklaşan, bu başlıkta son derece gerici ve kararlı tutum alan bir özne bulunuyor.
“Devrimci homofobi” diye tabir ettiğimiz bu sol görünümlü sağ yumruk, bizler için çok tanıdık. Asıl anlaşılmaz olansa, on binlerce üyesi, seçimlerde kemikleşmiş yüzde 5 oyu olan bir kitle partisinde bu gerici yaklaşıma itiraz edecek, meseleyi Marksist bir yaklaşımla ele alacak, görünmezlik perdesini yırtacak kimsenin olmayışı. İnanıyorum ki, bir gün elbet YKP’de gizli ve hatta illegal bir varoluş gösteren LGBT’ler, parti içi dönüşümün öncülüğünü üstlenecek cesareti kendilerinde bulacaklar. Küba’da kararlı adımlarla ilerleyen Gökkuşağı Devrimi bana kalırsa yeterince cesaret verici.
Ancak mesele burada bitmiyor… Dünya komünist hareketine bir yerinden bulaşan bir virüsün başka yerlerde yol açtığı semptomlar kendisini gösteriyor. 2014 yılında içine girdiği örgütsel krizden parçalanarak çıkan TKP’nin mirasçısı olduğunu söyleyen Türkiye Komünist Hareketi (TKH) yayınladığı “Sorularla Sosyalizm ve TKH” başlıklı broşürde [4] şu ifadelere yer veriyor:
“LGBTİ bireyler partiye üye olabilir mi?
TKH, işçi sınıfının partisidir. Parti içinde üyeliğin temel belirleyeni program ve tüzüğün kabulüdür. O yüzden kimse din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet gibi ayrımlara tabi tutulamaz. Bu açıdan farklı cinsel yönelime sahip yurttaşlarımız, parti programı ve tüzüğünü kabul ettikleri takdirde partimize üye olabilirler.
Ancak, nasıl ki bir mezhep ya da etnik köken komünist ve partili kimliği örten ve onu belirleyen bir kimlik biçiminde kendini konumlandırmaz ve ifade edemez ise, hiçbir cinsel yönelim de bir kimlik olarak parti içinde kendini ifade edemez.” (İtalikler bana ait.)
“Kürtler partiye üye olabilir mi?” ve “Aleviler partiye üye olabilir mi?” gibi maddeler ihtiva etmeyen metin, LGBT’ler için özel bir başlık açarak üyeliği belirli şartlara bağlamış. Buna göre, birincisi heteroseksüel olmadığın için “farklı” olduğunu kabul edeceksin [5], ikincisi cinsel kimliğini parti içinde ifade etmeyecek yani görünmez/gizli olacaksın. Demek ki bunun siyasetini yapmayacak, mücadelesini vermeyeceksin.
Bu maddeyi okuyan bir eşcinsel, TKH’nin kendisinin üyeliğini pek de arzu etmediğini, konulan rezervlerin altında yatan önyargılı zihniyeti, aralık bırakılan kapının yüzüne çarpılmasının an meselesi olduğunu hemen sezer. Sahi, bir eşcinsel bu koşullar altında neden TKH’ye üye olsun?
Tanıtım broşüründe LGBT’lere yer verdiği maddede, bir toplumsal kesimin sorunlarından ve taleplerinden söz etmek yerine, onları hizaya sokan, heteroseksüeller için şart koşmadığı üyelik standartlarını eşcinsellere dikte eden bir partiye neden üye olsun?
Metin mevcut haliyle cinsel kimliğin partili kimliği örtmemesi gerektiğini değil, hiçbir şart altında ifade edilemeyeceğini kayıt altına alıyor. Oysa ikinci paragraf pekala şöyle kurgulanabilirdi: “(…) hiçbir cinsel yönelim partili kimliği örten ve onu belirleyen bir kimlik olarak parti içinde kendini ifade edemez.” Ancak bu haliyle bile sorunlu olurdu.
YKP’nin tarih-dışı, anti-Marksist yaklaşımı kendisini TKH’nin argümanlarında tekrarlıyor. Eşcinsellik alt-kimlik, partili kimlik üst-kimlik değildir. Eşcinsel kimlik ideolojik sapmalar yaratmaya müsait potansiyel bir tehdit, partili kimlik ise olası sapmaları engelleyecek bir sigorta olarak görülemez. Bu yaklaşımın özcü olması bir yana, hayat tarafından da yanlışlanmıştır.
Bir eşcinsel örgütlendiğinde cinsel kimliğini portmantoya asıp içeri girmez. Bir eşcinselin siyasi kimliği hiçbir şarta bağlanamaz.
Örgütlü insan kolektif insandır. Tekil kimliklere indirgenemez, benliği parçalamaz.
[1] Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası, ülkeler ve bölgeler arası gelişmişlik farklarını, kapitalizmin doğası ve üretim tarzının yapısı ile ilişkilendiren Marksist bir yaklaşımdır.
[2] Medeni birliktelik hakkı, eşcinsel çiftlere evliliğe benzer belirli haklar ve sorumluluklar getirmektedir.
[3] İngilizce tam metin için: https://inter.kke.gr/en/articles/On-The-Cohabitation-Agreement/
[4] Broşürün tam metni için: http://tkh.org.tr/sorularla-tkh
[5] Cinsel çeşitliliğin heteroseksüelliğin sınırlarından taşan alanını “farklı” olarak tanımlamak, heteroseksüelliğin “norm” kabul edildiğinin göstergesidir, bu da heteroseksizmdir.
Bu yazı ilk olarak Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanmıştır.