Homojenleştirmeye karşı yerel yönetimler
Farklı kimliklerde var olmak isteyen bireyler, homojenleştirme, tek bir kimliğin içerisine sıkıştırılma eylemlerine karşı adımlar atarken, kurumsal yapıları dönüşüme uğratarak ve farkındalık seviyesi yüksek kurumlardan beslenerek yol alabilirler.
Gözde Yılmaz*
Kaos GL’nin bu hafta İzmir’de düzenlediği Yerel Yönetim Okulu’nda, aslında yerel yönetim işlevliliğinin ülkemizde ne denli az olduğu ortaya koyuldu. Gerek sivil toplum örgütleri katılımcılarının, aktivistlerin, gerekse belediye çalışanlarının, kent konseyi çalışanlarının deneyimleri bizlere, demokratikleşme sürecinde çokça işlevi olması gereken yerel yönetim organizasyonlarının içine düştükleri hiyerarşik bürokrasi ağlarında nasıl boğulduklarını gösterdi.
Toplumsal farklılıkları koruma misyonu taşıması gereken belediyelere bağlı eşitlik birimleri, yerel yönetim ağlarında çalışan bireylerin ve halkın farkındalık seviyesinin düşük olması sebebiyle can çekişmekte, sosyal kapsayıcılık görevini yerine getirememektedir. Politik örgütlenmenin yetersiz, özellikle gençler arasında politik bilincin düşük seviyede olması, yerel yönetimleri uyandıracak mekanizmaları aktive edememektedir. Hâlbuki uluslararası olumlu yerel yönetim örneklerini takip etmek, bu örnekleri tartışarak sosyo-kültürel koşullarımıza uyarlamak gerekli. Fakat bunun için, bireylerin eylemde bulunup, toplumsal değişim sağlayabileceklerine dair özgüvenlerinin artması elzemdir. Kişilerin tek başlarına ulaşamayacakları kişisel ve toplumsal güven çıtası, ancak ve ancak sivil toplum örgütleri ile bir araya gelerek, toplumsal ağları güçlendirme suretiyle mümkün olabilir. Yerel yönetimi işlevsel kılan da bu tarz dinamiklerdir.
Farklı kimliklerde var olmak isteyen bireyler, homojenleştirme, tek bir kimliğin içerisine sıkıştırılma eylemlerine karşı adımlar atarken, kurumsal yapıları dönüşüme uğratarak ve farkındalık seviyesi yüksek kurumlardan beslenerek yol alabilirler. Eşitlik birimi gibi belediye organları, kent konseyleri, sivil toplum örgütleri, partiler, farklı toplumsal fonksiyonları bulunan yapılanmalar daha çok desteklenmeli ve görünürlükleri arttırılmalıdır. Periferinin siyasal olana dâhil edildiği ve merkezden uzaklaştırılmadığı süreç, ancak bu yapılanmaların işlevliliği ile mümkündür.
Başlangıç olarak, birbirimizin hikâyelerini dinlemeye açık olma yolunu seçebiliriz. Bu konuda 2000 yılında Kopenhag’da geliştirilen ve çeşitli ülkelerde örnekleri bulunan "human library" yani "insan kütüphanesi" projesi bize yol gösterebilir. Birbirimizi tanımlarken kullandığımız yerleşik kalıpları, ahlaki yargıları yok etmeyi yahut dönüşüme uğratmayı amaç edinen bu kütüphaneler, kitaplar yerine insanları ‘’okumayı’’, dinlemeyi, farklılıklarımızdan öğrenmeyi, ‘’kitabı kapağına bakarak yargılamamayı’’ hedefliyor. Ülkemizde Sabancı Üniversitesi’nde, Barista Rock Festivali’nde gördüğümüz insan kütüphanesi projesi, maalesef çokça insan tarafından tanınmamakta. Hâlbuki bu tarz projeler, kendimizi tanımamızı, birbirimizin hikâyelerinden öğrenmemizi, birbirimize duyduğumuz güveni tazelememizi ve iş birliği yapmamızı sağlayabilirler.
Hepimize daha çok bir aradalık içeren günler dilerim.
*Uzman, Eğitim Yönetimi