Komünist Başkan’ı dinlerken!
Komünist Başkan herhangi bir politikacı veya yerel yönetici değil. O, Dersim coğrafyasının (tabii ki Ovacık’ın da) tarihsel, toplumsal, kültürel ve ekolojik sorunlarını yerelden deneyimleyip bilince çıkaran, ancak yerelciliğe ve mikro milliyetçiliğe pirim vermeden evrensel/enternasyonalist bir bakış açısıyla düşünen ve çözüm üreten bir enternasyonalist…
Kazım Gündoğan
14 Ekim'de Almanya’nın Bergisch-Gladbach kentinde Dersim Ovacık Belediye Başkanı M. Fatih Maçoğlu’yla birlikteydik. Ozanlar, sanatçılar, şairler, politikacılar ve geniş bir kitlesel destekle…
Etkinlik sürerken ve sonrasında sohbet ettiğimiz katılımcılar uzun süredir bu denli nitelikli bir etkinlikte buluşmadıklarını paylaştılar. Bu ortak görüş ve duyguyu yaşamak güzel ve anlamlıydı.
Son yılların ötekileştirici, parçalayıcı, rekabetçi ve zehirleyici dilinin aksine oldukça birleştirici, kapsayıcı ve onarıcı bir dilin oluşturduğu atmosfer ihya etti insanları.
Bir tespit yapmam gerekirse; Komünist Başkan herhangi bir politikacı veya yerel yönetici değil. O, Dersim coğrafyasının (tabii ki Ovacık’ın da) tarihsel, toplumsal, kültürel ve ekolojik sorunlarını yerelden deneyimleyip bilince çıkaran, ancak yerelciliğe ve mikro milliyetçiliğe pirim vermeden evrensel/enternasyonalist bir bakış açısıyla düşünen ve çözüm üreten bir enternasyonalist…
Komünist Başkan kürsüde nutuk atmadı, konuşmadı; anlattı! Nutuk atan ve sadece konuşanlarla aramda her zaman bir mesafe olmuştur. Zira onların kendine ait özgün fikirlerinin olmadığına düşünürüm. Fakat kişi bir konu anlatıyor/anlatabiliyorsa kendime yakın bulurum. Zira o kendine özgü ve ürettiği fikirlerini anlatıyordur. Bu fikirlere katılmasam da kıymetli bulurum. Başkan kürsüden konuşmadı; fikirlerini anlattı. Bu bakımdan çok kıymetliydi ve kendime çok yakın buldum.
Gerek 1937/38 travmasının, gerek 12 Eylül askeri faşist darbesinin yarattığı tahribat, gerekse de 1990’lı yılların düşük yoğunluklu savaş sürecinin yarattığı yıkımı onarmak ve yeni bir toplumsal yaşam inşa etmek hiç kolay değildir. Üretim alanlarının, yaşam mekanlarının yakılıp yıkıldığı ve insanların köklerinden, üretimden koparıldığı, kültür ve inanç sembollerinin yok edildiği; sosyal yaşamın parçalandığı ve kuşatma altında tutulduğu bir savaş coğrafyasında yaşama tutunmak için çok az şey kalmıştır. Böyle bir ortamda toplumsal yaşamı yeniden inşa etme iddiasıyla yola çıkmak bir direniştir ve çok kıymetlidir. Ondan daha da kıymetli olan bu düşünsel iddianın yaşamda realize edilmesidir.
Kürsüden duydukları, okudukları veya kendisine empoze edilenleri değil; yaptıklarını, yaptıklarından çıkardığı deneyimlerle yapacaklarını anlattı Başkan…
NELER Mİ ANLATTI?
Başkan toplumsal yaşamın temeli olan üretim bilincinin yeniden oluşturulması sürecini pratik çalışmalardan somut örnekler vererek anlattı.
Üretim sürecinin kolektif örgütlenmesi, kolektif hasat ve ürünlerin kolektif pazarlanmasında üreticilerin doğrudan katılım deneyimlerini paylaştı.
Üretim sürecinde kurulan ilişkilerin, dayanışma ve paylaşma pratiğinin insanlar arasında bozulmuş ilişkilerin onarılmasındaki önemine dikkat çekti.
Üretim sürecinde doğa, çevre ve insan ilişkilerinin uyumunun hem doğanın korunması, hem de insan sağlığı açından öneminin altını çizdi.
“Üreten biziz, yöneten de biz olacağız” şiarının pratikteki ifadesi olan üreticinin fikir üretme, planlama, örgütleme ve yönetme bilincinin nasıl geliştiğini anlattı.
Üretim sürecinden kopmuş/koparılmış birey ve toplumların yaşadığı değerler erozyonu ve bunun egemen güçler tarafından istismarı üzerine verdiği bilgiler dikkat çekiciydi.
Üretimin ve ürünün doğal/organik niteliği ile insan/toplum sağlığı arasındaki ilişkiyi anlatırken toplum sağlığı konusunda son derece bilinçli ve hassas olduğunu görmek mümkündü.
Kâr için doğa ve çevre sağlığını, dolayısıyla insan sağlığını yok eden kapitalist zihniyetin tahribatına karşı, her insanın sağlıklı bir çevrede yaşama ve sağlıklı gıdaya ulaşma hakkını savunan ve bunun pratik çalışmalarını yapan bir belediye başkanını dinlemek güzeldi.
Komünist belediyenin başta bal olmak üzere ürettiği ve pazarladığı pek çok gıda ürününün üretim, kalite kontrol ve tüketiciye ulaştırma kanallarını oluştururken çok titiz davrandıklarını özellikle belirtmek isterim.
Üretim, hasat ve pazarlama süreçlerinde kooperatifçiliğin belirleyici bir rol oynadığını anlatırken, öte yandan bu modelden rahatsız olan tefeci-tüccarın karşı çalışmalarını; karalama, engelleme faaliyetine girdiklerini anlatarak dayanışma çağrısında bulundu.
Dersim’in genelinde olduğu gibi Ovacık’ta da toplumu etnik, inanç, aşiret ve düşünsel eksende parçalamaya, kutuplaştırmaya çalışan devlet ve devlet destekli karanlık odakların çabalarını, kolektif üretim süreciyle, demokratik katılımcılıkla önemli ölçüde boşa çıkardıklarına vurgu yaptı.
Başkan’ın ayrımcılık yapmadan bütün kesimleri üretimde, paylaşımda ve yönetimde birleştirme çabasının önemli oranda gerçekleşmiş olması başlı başına bir toplumsal kazanım olarak görülmelidir.
Üretim sürecinde elde edilen gelirle birlikte, belediyenin tüm gelir giderinin şeffaf bir şekilde ve periyodik olarak kamuoyuna açıklanması her türlü sömürü, yolsuzluk, rantçı burjuva belediyecilik anlayışına karşı açılmış bir bayraktır…
Komünist Başkan, yapabildiklerinin yanı sıra yapamadıklarının da bilincinde… Yapılan eleştirileri olgunlukla karşıladı. Gelen önerileri değerlendirip birlikte yeni projeler üretmenin ve uygulamanın çağrısını yaptı.
Başkan’ın sadece kendi deneyimlerini düşünceye dönüştürmekle sınırlamamış olması ayrıca bir zenginlik. Başta Terzi Fikri'nin (Fatsa eski Belediye Başkanı) deneyimi olmak üzere dünyada model olabilmiş yerel yönetimleri de incelemiş. Bu konuda araştırmaları devam ediyor…
Kısacası o bir sosyalist olarak tüm dezavantajlara, kuşatılmışlığa karşı halkıyla/yoldaşları/dostlarıyla birlikte düşünen, üreten, paylaşan ve yöneten bir Başkan…
Yapılan sohbetler ve yöneltilen sorularda beklentinin çok yüksek olmasının yanı sıra, küçümseyici yaklaşımların olduğunu da kaydettim.
Elbette Dersim gibi tertele yaşamış travmalı bir toplumun birikmiş ağır sorunlarının, birkaç belediyenin çabasıyla birkaç yılda çözülmesi zaten mümkün değil. Gerçekçi olmak ve yaratılan sahte algıların tuzağına düşmemek lazım. Tabii ki orada bir devrim olmadı ve sosyalizm inşa olmadı. Olan şudur: Sosyalistlerin öncülüğünde halkla birlikte büyük bir fedakarlıkla bu alacakaranlığa karşı bir mum yakılmıştır. Kolektif üretime dayalı, şeffaf, katılımcı halktan ve ezilenlerden yana bir demokratik modelin fikri ve pratik adımı atılmıştır.
Elbette bu henüz bir sosyalist deneyim değildir. Ancak sosyalistlerin öncülük ettiği demokratik halkçı bir deneyim olduğu söylenebilir. Abartılı övgüler ve beklentiler de, haksız yergi ve küçümseyici yaklaşımlar da gerçekliği karartır ve bu özgün modele zarar verir.
“Ovacık modeli” diyebileceğimiz bu küçük ama özgün pratik, yaşanan karanlık süreçte bir ışık ve umuttur. Işıkları çoğaltmak, umudu büyütmek ve yaygınlaştırmak adına Komünist Başkan şahsında Ovacık Belediyesi’ni sahiplenmek ve dayanışmada bulunmak ödevdir bize.
Değişik etnik kimlikler, inançlar ve farklı düşünceden insanları ortak değerlerde buluşturan bu demokratik halkçı modelin uygulanabilmesi için sosyalist bir dünya görüşüne sahip olmak gerektiğinin altını çizmek isterim.
Tüm etnik ve inanç kimliğinden demokratları, ekolojistleri, doğaseverleri, laikleri ve sosyalistleri Komünist Başkan M. Fatih Maçoğlu’nun öncülük ettiği bu ilerici, halkçı, devrimci belediyecilik (Ovacık modeli) modelinin sahiplenilmesi, koruması ve yaygınlaştırılması için destek vermeye, dayanışma içinde olmaya davet ediyorum.