Cinsiyet ve hukuk
Konferansta saptandığı üzere, cinsiyet ve hukuk diyalektik ilişkisi perspektifinden bakıldığında, Türkiye’de eşitlik kapsamında anayasal düzlemde yer alan maddelerin, cinsiyet eşitliği ve buna bağlı nefret söylemlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir.
Gözde Yılmaz*
Kaos GL’nin 17-18 Ekim tarihlerinde düzenlediği Uluslararası Cinsiyet ve Hukuk Konferansı’nda genel itibari ile hukuk ve demokrasi arasında olması gereken diyalektik ilişkinin varlığı tartışıldı. Varoluş mücadelesinin, kendini kalıplara dökülmemiş veya kodlanmamış alanda ifade etme ve hak arama özgürlüğünün, toplumsal dinamikleri dönüştürme gücü ortaya konuldu. Bir kez daha görüldü ki, hukukun ve demokratik taleplerin kesişememesi durumu, farklı yönelimleri benimseyen insanların toplum dışılaştırılması ile sonuçlanıyor.
Her toplumda, bireylerin ve bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları sosyal yapıların, hukukta var olmayan oluşumları hukuka dâhil edebilmeleri çok önemlidir. Muhafazakârlık ve muhafazakârlık kaynaklı homofobi ve toplumsal kültürü kendi erki adına şekillendiren patriarki, demokrasinin işlevsel hale gelebilmesi önünde büyük bir engeldir. Bu konferansta dile getirildiği gibi, hukuk objektif değil ideolojiktir. İşte bu yüzdendir ki, ortak bir adalet duygusu diye bir şey oluşturulamamaktadır. Objektif adalet, ancak ve ancak farkındalık seviyesi yüksek ve politik örgütlenmeyi olumlayan bireylerin varlığı ile mümkündür.
Kaos GL Derneği yönetim kurulu başkanı Yasemin Öz’ün de dile getirdiği üzere, "Objektif adaleti siz istemezseniz bulamazsınız". Günümüzde ne yazık ki hukuku ve içeriğini, çoğunluğu ve ekonomik gücü arkasına almış siyasetçiler belirlemektedir. Politik alanda cereyan etmiş toplumsal tarih incelendiğinde görülür ki, ya toplumsal talepler hukukun önüne ya da hukuk, toplumsal taleplerin önüne geçmiştir. Fakat önemli olan, bu taleplerin senkronize olmasıdır.
Konferansta saptandığı üzere, cinsiyet ve hukuk diyalektik ilişkisi perspektifinden bakıldığında, Türkiye’de eşitlik kapsamında anayasal düzlemde yer alan maddelerin, cinsiyet eşitliği ve buna bağlı nefret söylemlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir. Zira cinsiyet eşitliğine dayanan hakların, hukuksal alanda koruma altına alınması önem arz eder. Devletlerin, beden üzerinde hâkimiyet kurmasının, tarihsel çıkarımlar yapıldığında, insan haklarına ne denli aykırı olduğu ortadadır. Fakat görülüyor ki, toplumsal düzen normun, ‘’normalleştirilmiş’’ olanın içerisine hapsedilmiş haldedir. Sözlerin yeniden kurulduğu, tanımlamaların yeniden yapılandırıldığı alanlara ihtiyaç vardır; yerelden yükselen sesler, bu yapılandırmada önemli rol oynamaktadır. Örneğin, konferansta da belirtildiği üzere, trans bireylerle aynı mahallede yaşamak bile, kimi zaman hukuksal olandan daha güçlü ve dönüşüme açık olumlu sonuçlar doğurabilmektedir. Dolayısıyla hukukun, usule ve haklara eşit erişimi sağlayarak dezavantajları gidermesi, sosyal gruplara mensubiyeti de hesaba katarak gereklilik ve ölçülülük kriterlerini buna göre belirlemesi gerekmektedir. Yasal olanın ve demokratik olanın birbirlerini beslediği, gerektiğinde değiştirip dönüşüme uğrattığı bir ülkede ve dünyada yaşamak dileği ile.
*Uzman, Eğitim Yönetimi