Dayanışma, doğa ve tesadüfün ortasında
Neden tesadüf diyorum? Çünkü arabasına bindiğim kişi bu coğrafyada yaşayan, savaştan dolayı evini terk etmek zorunda kalmış bir mülteciydi ve ben o ana kadar göç ve mülteciler üzerine yazıp çizmiş, sahaya inip araştırma yapmış biriydim. İçinde yaşadığımız doğa için belki sıradan, ama benim için özel bir durumdu.
Barış Can Sever*
Bu yaz kent temalı bir projeye katılmak amacıyla Gürcistan-Batum’a doğru yola çıkmıştım. Trabzon’dan Batum’a, Doğu Karadeniz’in doğasını az da olsa keşfedebilmek amacıyla proje başlangıç tarihinden iki gün önce başladığım yolculuğuma otostop ile devam ettim. Bir yandan içinden geçeceğim yerleri keşfetmek ve oradaki insanları tanımak, bir yandan da olabildiğince ekonomik ve daha az karbon ayak izi bırakarak ilerlemek istiyordum. Kısaca fosil yakıtların sistematik kullanımına olabildiğince az katılmak istiyordum. Bu doğrultuda benim için en uygun yolculuk yöntemi otostop çekerek Batum’a doğru ilerlemekti.
Yolculuk esnasında daha önce bulunmadığım bu bölgenin insanlarını tanıma ve ayak basmadığım yerleri görme fırsatına eriştim. Bölge insanının bakış açısını, yaklaşımlarını vb. durumları gözlemlerken, pek çok yerinden talana uğramış Karadeniz doğasını görmek üzücü ve enteresandı. Her şeye rağmen yeşil, ben buradayım diyordu. Bu yazıyı yazma sebebim olan bir başka deneyimim ise Trabzon’da hayatımda ilk defa şehirler arası otostopçuluğa başladığım an ile birlikte belirdi. Aklımda sorular, ilk bineceğim arabada duyacaklarımı merakla beklerken yaklaşık 15-20 dakika boyunca hiçbir araç durmadı. Otostopçuluğun bir sabır işi olduğunu o dakikalarda anlamaya başlamıştım. Bir süre sonra Trabzon plakalı bir araç durdu ve ilk araç paylaşım deneyimimde kendimi dayanışmanın, doğanın ve tesadüfün ortasında buldum.
Neden tesadüf diyorum? Çünkü arabasına bindiğim kişi bu coğrafyada yaşayan, savaştan dolayı evini terk etmek zorunda kalmış bir mülteciydi ve ben o ana kadar göç ve mülteciler üzerine yazıp çizmiş, sahaya inip araştırma yapmış biriydim. İçinde yaşadığımız doğa için belki sıradan, ama benim için özel bir durumdu. Onlarca arabanın geçmesi ve sonunda kendimi yeni arkadaşımın arabasında bulmam beni farklı düşüncelere sevk ediyordu. Yol boyunca konuştuklarımız ve bu düşünce selinden sonra, dayanışmanın, doğanın ve güzel tesadüflerin adına bu satırları yazmak istedim. Mesleki olarak bir yandan iklim-çevre bir yandan da göç çalışırken, hem kendisinin hem de benim daha az karbon ayak izi bırakmamızı sağlayan, geldiği yerde insanlarla dayanışma kurmayı ihmal etmeyen bir mülteciyle birlikteydim. Ailesi Kayseri’de olan yeni arkadaşım Türkiye’de ve Karadeniz’de çeşit çeşit işlerde çalıştıktan sonra şimdi o bölgede çalıştığı firmanın arabasıyla her gün kilometrelerce yol tepiyordu. Beni arabasına aldığı süre zarfında da aslında mesaisini yapıyordu bir yandan. Bu yolculuğa ise Karadeniz sahil yolunun bir tarafı mavi bir tarafı yeşil olan manzarası eşlik etmekteydi. Şimdi gelin siz söyleyin doğanın, insanın ve tesadüflerin güzelliğine inanmış biri olarak bu satırları ben yazmayayım da kim yazsın?
Demem o ki hayat tüm ilginçliği ve açtığı umut dolu kapılarla devam ediyor. Savaştan dolayı zorunlu olarak yerini değiştiren arkadaşım için de devam ediyor, sizin için de… Hatta arkadaşımın zorunlu göç deneyimi yaşamış olmasına sebep olan savaşın aktörleri için de devam ediyor hayat. Biz ne kadar dayanışma içinde olur, ne kadar doğaya zarar vermeden yaşarsak, işte o aktörlerin faaliyet alanı o kadar azalacaktır. Görüşler, inanışlar, bakış açıları elbette farklı olacaktır ama dayanışma bize her zaman yaşam verecek, içi boşaltılmış bir kavram olan sürdürülebilirliği gerçek kılacaktır. Sevgi ve dayanışmayla kalınız, yine bu kavramların içini boşaltanları unutmadan…
ODTÜ Sosyoloji Doktora Öğrencisi