Yahya Kemal'in bisikleti
Onun kuşağındaki hemen herkes bu iki tekerli nesne ile ilgili bir şey yazmıştı. Hele bir de 1903-12 arasında Paris’te yaşamış birinden söz ediyorsak, yazmaması imkânsızdı. Üstelik Fransa Bisiklet Turu tam da onun gittiği sene, 1903 Temmuz’unda başlamış, Fransa’yı kasıp kavurmuştu. Dolayısıyla, şairin bisikletli bir fotoğrafını bulamayınca iş başa düştü ve bisiklet gidonundan tutup bize bakan Yahya Kemal’i çizdim.
Aydan Çelik [email protected]
Yahya Kemal’in “meçhule giden” o gemiye binişinden bu yana tam 60 yıl geçmiş.
Türkçe, 1 Kasım 1958’den beri onsuz…
**
Nazım Hikmet’in dizeleriyle başlayalım:
“Osmanlıların en usta şairi
Yahya Kemal gelir aklıma:
bir camekanda şişman ve mustarip görürüm onu.
Ve her nedense birdenbire hatırlarım:
Yunan dağlarında ölen topal Byron’u.”
**
Malum, Nazım Hikmet- Yahya Kemal ilişkisi hayli çetrefilli. Zira ortada derin bir gönül meselesi var. Nazım’ın güzelliği dillere destan annesi Celile ile “Osmanlıların en usta şairi” arasındaki aşk ve bu aşktan hiç hoşlanmayan bir oğul... Üçgene bakar mısınız?
Rivayet odur ki, Nazım, Yahya Kemal’in cebine gizlice koyduğu pusulada: “ Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz” yazar.
Of! Çok ağır bir nota değil mi?
**
İki şairin hikâyesi bundan ibaret değil tabii. Bildiklerimize her gün bir yenisi ekleniyor.
Mesela geçen yıl #Tarih Dergisi’nde çıkan Haluk Oral imzalı bir makalede Nazım’ın 1 Kasım 1958’de Münevver’e yazdığı bir mektuptan söz ediliyordu. Nazım’ın satırlara yansıyan üzüntüsü ve hocasının büyüklüğünü teslim eden cümlelerini ilk defa okuyorduk: “….Canım karıcığım. Dün gece Radyo’da dinledim: Yahya Kemal ölmüş. Büyük şair. Hocalarımdandı da, hem de çok şey öğrendiğim hocalarımdan (…) Telgraf çekeyim dedim. Kime? Ne tuhaf şey ne garip haldeyim, Yahya Kemal’in ölümünden duyduğum acıyı, halkıma bildirmek için telgraf çekecek bir adresim yok…”
**
İnsanın içini burkan bu mevzuları edebiyat tarihçilerine bırakıp, belki küçük bir tebessüme vesile olacak kısa bir hikâye anlatmak istiyorum.
Dört yıl evvel belalı bir işe bulaştım. Yapılan bir teklif üstüne İstanbul Bisiklet Rehberi yazmaya giriştim.
İstanbul ve bisiklet?
İmkânsız bir aşk hikâyesi gibi değil mi?
O kadar çok, o kadar çok zorlandım ki, yayıncıya söz vermemiş olsam daha ilk çeyreğinde yazmayı bırakacaktım.
Aslında İstanbul ve bisiklet birbirini tanısalar çok sevecekler, biliyordum. Ama buluşmaya bile gelmiyorlardı. Her ikisi de güzelliğinin farkında olduğu için burunlarından kıl aldırmıyorlardı.
Elleri boş bir çöpçatanın çaresizliği içindeydim.
Her şeyin bir gaz ve toz bulutu gibi göründüğü o günlerde kafamda berrak olan tek şey vardı: Kitabın alt başlığı:
“Sana dün bir seleden baktım aziz İstanbul”
(Aslına bakarsanız üstadın meşhur şiirinde değişiklik yapma cüretini kitaptan epey zaman önce bulmuştum.
2010’da Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul’a biz de bir armağan vermek istemiş, Sedona-İstanbul adında bir bisiklet tasarlamıştık. O bisikletin maceralarını bu dize ile anlatıyorduk.)
Kitabı yazarken birçok kez Divanyolu’ndaki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi’nde bulunan Yahya Kemal Müzesi’ne gittim. Müze görevlisi kişiye Yahya Kemal’in bisikletle herhangi bir ilgisi var mıydı diye sordum. Bildiği kadarıyla olmadığını, Yahya Kemal’in pek sportif biri sayılmayacağını, sporla pek alakası olmadığını söyledi. Golf oynarken çekilmiş bir fotoğrafını bildiğimi söyleyince de hayli şaşırdı. (Aslına bakarsanız Tanpınar ile yaptıkları uzun yürüyüşler de spora girerdi ya. Neyse…)
Velhasıl, Evliya Çelebi ile bisikletin mucidi Karl Von Drais’ın yanında kitabı ithaf ettiğim üçüncü kişinin, bisikletle ilgili herhangi bir bilgi ve belgesine ulaşamadım.
(Ama eminim bir gün bir yerden bir şey çıkacak. Zira onun kuşağındaki hemen herkes bu iki tekerli nesne ile ilgili bir şey yazmıştı. Hele bir de 1903-12 arasında Paris’te yaşamış birinden söz ediyorsak, yazmaması imkânsızdı. Üstelik Fransa Bisiklet Turu tam da onun gittiği sene, 1903 Temmuz’unda başlamış, Fransa’yı kasıp kavurmuştu.)
Dolayısıyla, şairin bisikletli bir fotoğrafını bulamayınca iş başa düştü ve bisiklet gidonundan tutup bize bakan Yahya Kemal’i çizdim.
Nazım’ın yazdığı gibi “mustarip” değil üstelik.
Küçük bir tebessüm kondurdum yüzüne.
**
Efendim?
İstanbul ile bisiklet mi dediniz?
Buluşturdum canım. Çok mutlular.
Bir sürü de çocukları oldu?
Yollarda görmüyor musunuz?
İlahi…