Kendimi aç bırakınca askıda yemek elimden tutuyor
"Bedenin de beslensin ruhun da". Şimdilerde kendime hep bunu hatırlatıyorum. Gördüğünüz gibi Hayata Sarıl Derneği bana bile dokunmadan geçmedi, aklıma bu cümleyi kazıdı. Ah bir de, özellikle kendimi aç bıraktığımda, “Askıda yemek” de elimden tutup beni ayağa kaldırıyor.
Burcu Uluç[email protected]
Yanılmıyorsam bundan beş, altı ay önceydi. Yüzünü nihayet gösteren güneş ilkbaharın gelişini müjdeliyordu. Birçok insan için bu, aynı zamanda yaz mevsimin yaklaşması, uzun gündüzler, okul-iş sonrası yapılan programlar ve seyahat anlamına geliyordu. Açıkçası yaklaşan yaz beni de biraz olsun sevindirmiyor değildi, en azından kış boyunca soğuktan tir tir eden vücudum biraz ısınacaktı.
Gerçekten bu kadarcık mıydı yaklaşan yeni mevsimin anlamı benim için? Sanırım evet. İçinde debelenip durduğum çıkmaz, heyecanlara, hayallere yer bırakmıyordu ki. Hastaneye ve terapilerime gitmeye devam ediyor ve her sabah anoreksiya nervozanın buyruklarını dinlemeyeceğim diye kendime söz veriyordum. Saçma sapan davranışlarımın, düşüncelerimin, kendime verdiğim zararın farkındaydım. Bunları yüzüme yüzüme vuruyor ve güvendiğim insanlarla paylaşıyordum da ama yine de iş harekete geçmeye gelince yeterince çabalamadığımı biliyordum.
Ne yapacağım diye düşünüp durduğum tipik bir günde Ayşe Tükrükçü’nün bir gazetedeki röportajı dikkatimi çekmişti. Hayata Sarıl Lokantası’nı anlatıyordu uzun uzun. Fotoğraflarına bakınca gözleri parlayan, güçlü bir kadın görüyordum karşımda. Bir olmaya, dayanışmaya inanıyor, dahası başka bir sürü insanı da buna inandırmayı başarıyordu.
"Bedenin de beslensin ruhun da." Hayata Sarıl Lokantası'nı açarken bu fikirle yola çıkmışlardı besbelli. Yoksa sonrasında dernek statüsünü kazanıp toplum tarafından dışlanan, evsiz insanlara sunabilecekleri bir rehabilitasyon merkezinin düşünü kurarlar mıydı?
İnternet sitelerinde şöyle demişler: Derneğimizin amacı evsiz, sokakta yaşayan, toplumda yok sayılan insanların hayatlarına tekrar sarılmalarını sağlamaktır.
Hayata tekrar sarılmak. Ne güzel bir cümleydi bu. Demek ki hayattan kopmuş ya da koparılmış olsanız bile hayata yeniden sarılmak mümkündü.
Hayata Sarıl Lokantası nasıl işliyormuş bakalım: “Gündüz sizler gelip ücretli yemek yiyorsunuz, yediğiniz yemekler sayesinde çalışanlarımız hayatlarını kazanıyorlar. Ek olarak akşamları evsizler ücretsiz lokantamızda yemek yiyorlar!”
Gazetedeki röportajı okurken de Hayata Sarıl Derneği’nin internet sitesini dolaşırken de aklımda tek bir şey vardı: Oraya gitmek. Bunu özellikle bir akşam, lokanta evsizlerin evi olduğunda yapmak istiyordum. Masaya bir tabak da ben koysam? Yere düşen bir çatalı kaldırıp yerine temizini getirsem? Ve elimden gelirse oturup herkesle birlikte birkaç kaşık çorba da olsa içsem? Acaba o zaman ruhlarını da karınlarını, doyurabilen insanların bu zenginliğine biraz olsun kavuşabilir miydim?
Gittim. Oraya gittim. Ama bir akşam değil. İşten çıktığım bir gün, lokanta akşamki koşuşturmasına henüz başlamadan. Cam kapının ardından içeride oturanlara bakınca Ayşe Hanım’ı hemen tanıdım. İçeri girsem mi? Girince ne diyeceğim? Yemek yemeyeceğimi anladıklarında niye geldin diye sorarlar mı? Kafamda sorular sorular. Bir de baktım kapıyı itiyorum, açılıyor, kapıyı içeri girecek kadar açmışım.
Kafalar kısacık bir an dönüp bana baktı, beni zaten bekliyorlarmış ya da tanıyorlarmış gibi masalarında yer açtılar ve sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Bence insanın orada huzuru ve sıcacık bir güveni hissetmemesi mümkün değildi.
Ne Ayşe Hanım ne de yanındakiler bir şey sordular. Ben anlatmaya başladım. Bir taraftan da anoreksiya nervozayı ne kadar, hangi yönüyle biliyorlar diye düşünüyordum. Beni yanlış anlamalarını, yargılamalarını hiç istemiyordum. Öyle ya burası yiyecek bulamayan insanların karınlarını ve ruhlarını doyurduğu bir yerdi ama ben bilerek kendimi aç bırakıyor, vücudumun isyan çığlıklarına kulaklarımı kapıyordum.
Ne yargılandım ne de eleştirildim. Sadece, “Başka bir akşam yine gelsene. Ama şöyle biraz daha geç gel. Ücretli yemek servisini bıraktığımız saatlerde. Hem yemeklerin servisine yardım edersin hem de istersen bir şeyler yersin bizimle,” dediler.
Oradan çıkarken yine geleceğim diyordum kendi kendime. Ama yapamadım. O günden sonra iyileşme umuduyla büyük bir adım attım ve işten ayrılmaya, ailemin yanına dönmeye karar verdim. Çözümün bu kadar kolay olacağına inandım. Doğru, bu kararımı uyguladım da. Ama kendime verdiğim birçok sözü tutmadığım gibi Hayata Sarıl Lokantası’na ikinci kez gitmeyi de göze alamadım…
Belki bir gün… Hayata yeniden sarılmış biri olarak… Umarım.
Bedenin de beslensin ruhun da. Şimdilerde kendime hep bunu hatırlatıyorum. Gördüğünüz gibi Hayata Sarıl Derneği bana bile dokunmadan geçmedi, aklıma bu cümleyi kazıdı. Ah bir de, özellikle kendimi aç bıraktığımda, “Askıda yemek” de elimden tutup beni ayağa kaldırıyor.
İsterim ki derneğin internet sitesine bir girin ve onların heyecanını hissetmeye çalışın. Belki siteden çıkmadan siz de “askıya bir yemek bırakır” ya da derneğin destekçisi olursunuz.