HDP’yi eleştirmek devletin baskısını görmemek anlamına mı geliyor?
Bir iktidar hastalığı olan “eleştiriye tahammülsüzlük” muhalefette olanlarda da sürecek gibi görünüyor. İfade özgürlüğü, sadece iktidardan istenilen bir özgürlük değildir. Herkesten istenilen bir özgürlüktür.
Av. Feyzi Çelik*
Her türlü medyanın sindirildiği bir ortamda Gazete Duvar gerek haberciliği gerekse yazar kadrosu ile demokratik muhalefetin en önemli seslerinden biri haline gelmiş bir internet sitesidir. Bu sitenin en önemli özelliği, 2015 yılında Türk devletinin Kuzey Kürdistan şehirlerindeki yıkıma karşı imza kampanyasına katılan akademisyenlerin bu sitede yazılar yazmış olmasıdır. Bu akademisyenlerden bir kısmı tutuklandı. Hemen hemen hepsi hakkında Ağır Ceza Mahkemelerinde dava açılırken, KHK ile görevlerine son verildi. Selim Temo’dan Dinçer Demirkent’e kadar bir çok akademisyen Gazete Duvar sitesine katkı sundular. Hep muhalif bir çizgi izleyerek, sayfalarını Kürt Siyasal Hareketine sürekli açık tuttu. Kürt medyasının her yönüyle susturulduğu bir dönemde Gazete Duvar, HDP’nin sesini duyurabileceği bir mecra haline geldi. Bu husustan hareketle, HDP ve Kürt Siyasal Hareketi’ne yönelik bazı eleştiriler getiren akademisyen ve yazarlarına duvarını açan Gazete Duvar’a yönelik olarak “Gazete Duvar’ın bu görevi üstlendiği” benzeri yaklaşımların objektif bir dayanağı yoktur.
Son bir ay içinde Gazete Duvar’da üç yazı yayınlandı. Bu yazılar sırasıyla Fırat Aydınkaya, Mücahit Bilici ve Sharo I. Garip’e aittir. Bu yazarların Kürt Siyasal Hareketi’ne yönelik eleştiri yazıları HDP veya PKK adına, “öfkeyi ve tepkiyi zalimin zulmüne yöneltmek yerine Kürt Siyasal Hareketi’ne ve HDP’ye yöneltmeye güdümlü yazılar” olarak nitelendirildi. Bu yazarları sırf bu yazılarıyla ele almak, onların Kürt sorunu konusunda yazdıkları diğer yazılar dikkate alındığında, çok yüzeysel bir yaklaşım olacaktır. Örneğin, Fırat Aydınkaya 2016 yılında verdiği bir röportajında, “darbe mekaniğinin bir tık üstünün ‘soykırım mekaniği’ olacağını düşünüyorum. Esas tehlikeli olan şey de bu. Ve artık Kürt meselesi yeni bir aşırı şiddet eşiğinde” diyerek HDP ve Kürtlere yönelik tehditlere dikkat çekmişti. Bu uyarıyı yaptığı zaman HDP Eş Genel Başkanları henüz tutuklanmamış, Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine kayyım atanmamıştı. Mücahit Bilici, İslami bir görüşe sahip biri olsa da Türk devletinin Kürtlere yönelimine karşı onlarca yazı yazmış biridir. Sharo I. Garip ise liberal görüşleriyle tanınan birisi olmasına rağmen akademisyenler bildirisine imza atan, görevine KHK ile son verilen ve silahlı örgüt propagandası suçundan ceza alan bir akademisyendir. Bu nedenle, bu yazarların devleti eleştirmediği yönündeki eleştirilerin gerçeklikle bir alakası yoktur. Bu yazarların araştırma ve yazılarına bir göz atıldığında bu husus görülecektir.
Akademisyen ve yazarların Kürt Siyasal Hareketi’ni gündemlerine alması kadar normal bir durum yoktur. Hatta yazılanların eleştiri olması Kürt Siyasal Hareketi (KSH) için bir kazançtır. KSH’nin Türk Devleti’nin baskı ve ablukası altında bulunması, KSH’nin eleştirilemez olduğu sonucunu doğurmaz. Nasıl olsa, “Devlet vuruyor” denilerek eleştirilerin devletin işine geldiğini söylemek doğru değildir. Kaldı ki HDP ve KSH’ne yönelik eleştiriler HDP Eş Genel Başkanlığı yapmış Selahattin Demirtaş ve KCK yetkilileri tarafından da dile getirilmektedir. Durum böyle iken, eleştirilerini ifade özgürlüğü kapsamında dile getirenleri neredeyse “ajan” olarak suçlamanın bir geçerliliği yok.
Bu yazarların HDP’ye yönelik eleştirel yazı yazmaları eleştirilerinin doğru olduğu anlamına gelmez. Ayrıca yazıma konu edindiğim üç yazar farklı örgütsel ve ideolojik kökenlere sahiptirler. Dolayısıyla getirdikleri eleştiriler de farklı perspektiftendir. Örneğin; Fırat Aydınkaya’nın eleştirileri daha çok KSH tarafından Öcalan’ın geliştirdiği Kapitalist Modernite’ye karşı Demokratik Modernite teorisinin pratikte uygulanmadığına yönelik iken, Mücahit Bilici’nin eleştirileri de HDP ve KSH’nin evrenselci görüşlerin (sosyalizm-İslamizm) Kürt ulusal bilinci ve örgütlülüğünün önüne geçmesine karşıdır. Sharo I. Garip’in eleştirileri ise Türkiye Solu’nun, HDP içindeki temsilinin Kürt sosyolojisi ve siyasetinin aleyhine olduğu yönündedir.
HDP ve KSH, bu eleştirilere karşı, bilimsel veri ve argümanlarla cevap vermek yerine, bu eleştirileri yok sayma ya da “devletin baskısını görmeme” gibi sübjektif kriterlere göre cevap vermek yoluna gitmektedir. Bu eleştirilere bilimsel yöntemler göz ardı edilmeden yaklaşılırsa, hangi eleştirinin doğru, hangisinin yanlış olduğu kamuoyuna ve Kürt tabanına daha kolay anlatılabilir. Ama öyle anlaşılıyor ki bir iktidar hastalığı olan “eleştiriye tahammülsüzlük” muhalefette olanlarda da sürecek gibi görünüyor. İfade özgürlüğü, sadece iktidardan istenilen bir özgürlük değildir. Herkesten istenilen bir özgürlüktür.
* Bu yazı ilk kez Aryen Haber'de yayınlanmıştır