HDP için seçimden ötesi: 31 Mart

Hem bölgede hem de Türkiye’nin batısında 31 Mart akşamı ortaya çıkacak tablo, genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesine ilişkin yeni ihtimaller açığa çıkarabilir, siyasi dengeleri ciddi anlamda yerinden edip yeniden kurgulanma ihtiyacını gündeme alabilir.

Google Haberlere Abone ol

Hayri Demir*

31 Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlere beş aya yakın bir süre kaldı. Siyasi partiler bir yandan aday arayışlarına devam ederken diğer yandan seçim stratejilerini oluşturmaya başladı. Esasında yerel seçim tartışmalarının startı Devlet Bahçeli’nin partisinin Meclis grup toplantısındaki konuşmasında, yerel seçimler için AKP ile işbirliğine gitmeyeceklerini açıklamasıyla verildi. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden bu yana yakınlaşmaya başlayan AKP ve MHP, daha sonra 16 Nisan halk oylamasında ortak çalışmış, 24 Haziran 2018 seçimlerinde ise yasal düzenleme ile önü açılan ittifakla seçime girme tercihini yaparak Cumhur İttifakı adı altında seçimlere birlikte katılmıştı. Cumhur İttifakı'nın sadece seçim ittifakı olmadığını, önemli siyasal konularda birlikte hareket etme gibi daha geniş çerçevede yorumlanması gerektiğini vurgulayan iki parti, 31 Mart seçimleri için işbirliği amaçlı ortak çalışma grupları kurdu. Fakat yerel seçimler için yasal zeminin uygunsuzluğu, yerel yönetimlerin paylaşılmasındaki anlaşmazlık gibi birçok sebep yerel seçimde işbirliğini rafa kaldırdı. Bu esnada muhalefet partileri ise “tabanda ittifak” adıyla 24 Haziran seçimlerindeki ittifaklarını, işbirliğine çevirmeye yönelik çalışmalar yürütmeye devam ediyor.

İşbirliği arayışları ve kent paylaşımları, opsiyonları ile beraber masada duruversin, 31 Mart yerel seçimlerini, önceki yerel seçimlerden farklı kılan çok sayıda gerekçe var. Şüphesiz ki, bunlardan ilki parlamenter sistemin yerine getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yürürlükte olduğu ilk seçimler olmasıdır. Henüz üzerinden bir yıl geçmemişken, 31 Mart yerel seçimlerinde yeni yönetim sisteminin ikinci kez sınanacağı açıktır. İkinci gerekçe yine yeni yönetim sistemi ile bağlantılıdır. Yeni sistemde yürütme erkinin, yasama erki karşısında aşırı güç tahkim etmesi parlamento üyeliğinin etki ve yetkisini düşürdü. Bu gerçek karşısında özellikle muhalefet partilerindeki siyasi elitlerin yerel yönetimlere yönelik talepleri daha çok görünür olmaya başladı. Üçüncüsü, 31 Mart’ta ülkenin bir kısmında, seçimlerin genel seçim havasında geçmesine neden olacak bir gerekçedir. HDP’nin 95 belediyesine OHAL yetkisine dayanılarak kayyum atandı. Bu belediyelerde tekrar seçim yapılacak ve Kürt belediyelerindeki seçimler kuşkusuz ki, demokrasinin prosedürel süreçlerinden yeni siyasal sonuçlar çıkmasına sebep olacak.

Daha birçok gerekçesiyle birlikte, oldukça önemli hale gelen 31 Mart seçimleri için muhalefet partileri –HDP hariç olmak üzere- görüşmelerde işbirliğinin sağlanacağı izlenimini kamuoyu ile paylaşıyor. İktidar partisi AKP ise özellikle İstanbul ve Ankara’yı kaybetmemek üzere çalışmalarını yoğunlaştırdı. 24 Haziran’da olduğu gibi, bu seçimde de ittifak/işbirliği denklemlerinden dışlanan HDP ise seçim stratejisini iki ana hatta olgunlaştırdı.

HDP ilk olarak 95 belediyesine kayyum atanan kentlere ve 2014 yerel seçimlerinde kazanamadığı bölge kentlerine yoğunlaşmış durumda. HDP açısından kayyum atanan belediyeleri kazanmak sadece kayyum atamalarına cevap vermek olmayacak aynı zamanda iktidarın bölgedeki uygulamalarının meşruiyetini daha fazla tartışmalı hale getirecek. Kayyum atanan belediyelerin geri alınması, HDP tarafından bölge genelinde bir “demokrasi referandumu” olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla yerel seçimler, belediyeleri yeniden kazanmak sadece belediyeleri geri almak olarak değil, demokrasi referandumunu kazanmak olarak da görülüyor. Bu durum gerçekleşirse, iktidar partisinin 2015 yılından bu yana uygulamaya koyduğu politikaları ve hatta varlığı daha fazla sorgulanır hale gelebilir. 24 Haziran seçimlerinde bölge illerinde oyları düşen HDP’nin seçim değerlendirme sonuçlarından biri belediyelere kayyum atanmasıydı. Çünkü HDP ve daha genelde Kürt hareketi, belediyeler aracılığıyla toplumsal dayanışma ağları kurdu. Kadınların topluma daha etkin katılımı ve güçlenmesini sağlayacak politikalar oluşturdu. Yoksullukla mücadele etti. Kültür, sanat etkinlikleri gerçekleştirdi. Kendi kurumlarını oluşturarak yurttaşlarla doğrudan bağ kurdu. Bu ve benzeri politikalarla da sivil alanda hegemonya inşa etti. 1999 yılından bu yana Kürt hareketi, bölgede kazandığı belediye sayısını arttırdıkça, genel seçimlerdeki oy oranını da yükseltti. Kuşkusuz ki, bu paralelliğin oluşmasında yerel yönetim pratiklerinin büyük etkisi vardı. Bir parantez açmak gerekirse; Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Ali İhsan Arslan 25 Nisan 2017’de Al Jazeera Türkçe servisine yazdığı görüş yazısında, kayyum atamalarını Kürt sorunun çözümünde “cep çözümler”den biri olarak gördüklerini ifade ediyordu. Arslan, belediye sahipliği ile sivil hegemonya inşasının paralel ilerlediğini ve kayyumların sadece zor politikalarının bir sonucu olarak değil, rıza üretiminin momenti olarak görülmesi gerektiğini ima ediyordu. Bu sebeplerle, 31 Mart, HDP için aynı zamanda sivil hegemonyasının gerilemesini durdurma seçimi olarak görülüyor. Aynı şekilde, bölgedeki seçimler Kürtlerin hangi politik aktöre rıza göstereceğini bir kez daha işaret edecek.

HDP, kayyum eleştirilerine “hizmetsizlik”, “yolsuzluk” gibi başlıkları dâhil etse de, eleştirisinin ana gövdesini, kayyumların Kürt tarihine, kolektif belleğine, kültürüne yönelik olumsuz/yıkıcı politikalarının eleştirisini yaparak oluşturdu. Bugüne kadar HDP’li temsilciler, kayyumlara ilişkin bu gövdedeki konu bileşimleri üzerinden sayısız konuşma gerçekleştirdi. TBMM’de soru önergesi verdi, Meclis Araştırması istedi. HDP’nin kayyum politikasının bir diğer boyutu ise merkezi hükümet ile hesaplaşmak olarak beliriyor. Böylece hem HDP hem de Türkiye siyaseti açısından bölgedeki seçimler, belediye başkanlığını kazanma seçimi olmanın ötesine taşıp genel siyasal taleplerin konusu haline geliyor. HDP, bir yandan genel seçim havasını yaratacak iklimi örerken diğer yandan hem öz eleştirisini yapıp hem de Erdoğan’ın “yeniden kayyum atarız” tehdidini bertaraf etmek istiyor. Şöyle ki; HDP yerel yönetimlere dair soruları “kentleri daha iyi nasıl yönetiriz” sorusu çatısında toplamak suretiyle, hem öz eleştirisini halka sunmaya hem de kayyum atarız tehdidini siyaseten görünmez kılmaya çalışıyor.

HDP’nin seçim stratejisinin ikinci ana hattı ise Türkiye’nin batısında iktidar partisine kaybettirmek üzerine kurulu. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Mersin, Adana ve Antalya gibi önemli büyük şehirlerde sonuçlara etki edecek kadar seçmeni olan HDP’nin kâğıt üstündeki amaçlarına ulaşacak zeminin olduğu açık. Nitekim AKP ve MHP arasındaki işbirliğinin gerçekleşmeyecek olması da HDP’nin denklemdeki gücünü arttırıyor. Ve fakat kâğıt üstünde hesap edilenlerin sandıktan çıkmasının önünde çeşitli bariyerler var. CHP ve İYİ Parti’nin işbirliği yapıp yapmayacağı HDP’nin sonucu etkileme gücünü doğrudan etkiliyor. Eğer bu partiler kendi adayları yerine ortak aday çıkarırlarsa HDP oyları daha önemli hale geliyor. Ortak aday çıkarılırsa, bu adayın sahip olduğu profilin HDP’nin geleneksel tabanı olan Kürt oyları ile kuracağı ilişkinin niteliği bir başka bariyer olarak beliriyor. Bu noktada, MHP ile yolları ayrılan AKP’nin özellikle İstanbul’da Kürt seçmenin oylarına talip olabilecek aday profilini aramaya ve bu seçmene yönelik politik hamleler yapmaya hazırlandığı da kamuoyunda sıkça konuşulmaya başlandı. HDP’nin Batı hattında amacına ulaşmasının önündeki bir başka engel ise diğerleriyle bağlantılı olarak bu illerde kendi adayına veya muhalefetin en güçlü adayına tabanını oy vermek için ne kadar ikna edebileceğidir.

Haritayı bölgeye ölçeklediğimizde siyasi sonuçları, seçim sonuçlarının ötesine taşınacak tabloyu ortaya çıkarma günü olarak bir 31 Mart seçimi önümüzde duruyor. Haritayı Batı'ya ölçeklediğimizde ise HDP için AKP’yi geriletme, AKP için ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yaşadığı meşruiyet eksikliğine bir onayla daha katılma ve İstanbul başta olmak üzere büyükşehirleri kaybetmeme amaçlarını gerçekleştirme günü olarak 31 Mart bizi bekliyor. Nihayetinde hem bölgede hem de Türkiye’nin batısında 31 Mart akşamı ortaya çıkacak tablo, genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesine ilişkin yeni ihtimaller açığa çıkarabilir, siyasi dengeleri ciddi anlamda yerinden edip yeniden kurgulanma ihtiyacını gündeme alabilir.

*Gazeteci