Buchenwald: Bunlar bizim kasabamızda mı yaşanıyordu?

Kasabadaki insanlar gördükleri karşısında elbette dehşete düşmüştüler. Evlerinden birkaç yüz metre ötede kurulan bu vahşet kampının içinde neler olduğundan hepsi habersizdi. Hitler faşizmi altında ses çıkarmadan yaşamış olan halk, boyun eğen Almanlar dışında herkese kanlı yüzünü gösteren faşizmin ardında bıraktığı yıkımla yüzleşiyordu. Evet, belki kimse böyle olsun istememişti...

Google Haberlere Abone ol

Eylül Deniz Yaşar*

Tanıklık en azından iki özne barındıran imkânsız bir süreçtir: Artık hayatta olmayan, söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen konuşamayandır; ikincisi, kurtulan ise konuşabilen ama söyleyecek bir şeyi olmayandır.

Giorgio Agamben (1)

1937 yazında Naziler, kültür başkentleri ilan ettikleri Weimar’da yeni bir toplama kampı inşa ettiler. Bu kampın, etrafındaki kasabalardan ve yaşam alanlarından yalıtık şekilde inşa edilmesi özenle planlanmıştı. 200 futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayılacak olan kamp uçsuz bucaksız bir arazide tam bir izolasyon alanı olarak tasarlandı. Ve böylece Nazilerin toplama kampı sisteminin yeni prototipi olarak Buchenwald kapısına Nazilerin meşhur mottolarından biri yazılarak açılmıştı: “Jedem das Seine” (“Herkese kendisininki” olarak direk çevirebileceğimiz bu deyim “Herkes kendi işine” anlamında kullanılıyordu). Bu kısa ve özlü sözün, üzerinde yazılı olduğu kapının bir adım gerisinden itibaren yaşanan ve tarihin en ibret verici sayfalarına kanla yazılan karanlık faşizm yıllarına dair asıl anlatmak istediği şeyin ne olduğu ancak yıllar sonra savaş bittiğinde anlaşılacaktı…

Buchenwald, Dachau Kampı ile birlikte politik tutsak nüfusunun en fazla olduğu kamptı. Savaşın sonunda Reich’in en büyük kampına dönüşen Buchenwald’da doğrudan SS askerlerince katledilmenin yanı sıra işkence, tıbbi deney, aşırı çalıştırılma, sonu gelmeyen kıtlık ve bulaşıcı hastalıklar sonucu 56 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Bunlardan en az 8 bin kişinin sadece öldürmek üzere tasarlanmış binalarda kurşunlanarak katledilen Sovyet tutsakları olduğu belgelenen gerçeklerden arasında.

Üzerinde "Jedem Das Seine" yazan Buchenwald Toplama Kampı'nın orijinal metal kapı girişi.

'JEDEM DAS SEINE': NAZİLER VE SINIF

Buchenwald’ın kapı girişindeki söz aynı zamanda onu diğer kamplarından ayrı kılan özelliklerinden birisi. Çünkü Auschwitz de dâhil olmak diğer toplama kamplarının giriş kapılarında Nazi döneminin bir başka temel şiarı olan “Arbeit macht Frei” (“Çalışmak özgürleştirir”) kullanılıyordu. Oysa Buchenwald toplama kampı Nazilerin başka bir sloganı ile özdeşleşmiş bir zorunlu çalışma ve ceza sistemi üzerine kuruluydu: Latince “suum cuique” deyiminden çevrilen “jedem das seine”/ “herkes kendi işine” (Herkese hak ettiği kadar).

Evet, Naziler her toplama kampının giriş kapısına kendi sloganlarını yazıyordu. Hitler, kitle psikolojisini en etkin şekilde maniple etmek üzere titizlikle planladığı ideolojik silahlarından biri olarak propaganda ve sloganlara özel bir anlam atfediyordu. Gerek afişler gerek marşlar gerek gazeteleri aracılığı ile sürekli pompalanan Nazi propagandası tek bir slogan formu ile toplama kampı giriş kapılarına işlenerek burada, daha adımlarını attıkları ilk andan itibaren kampın tutsaklarına mesaj verme amacı taşıyordu.

Cenazesi bulunamayan Buchenwald kurbanlarının isimleri aile ve dostlarının anıt duvara astıkları plaklarda yaşatılıyor.

Buchenwald’daki çalışma cehenneminde Nazilerin kölece çalıştırma prensibine ilham veren “Jedem das seine” sloganı tarihsel olarak Antik Yunan felsefesine kadar dayanıyor. Bu sözün tarihsel köklerini araştırınca insanın karşısına Antik Yunan’ın çıkması şaşırtıcı olduğu kadar bir bakıma doğal da. Zira köle-efendi sınıf ilişkilerinin hüküm sürdüğü Antik polisleri (şehir-devlet) döneminde yaşayan Sokrates’in ideal devlet modelini sorguladığı diyaloglarında toplumsal iş bölümüne yönelik tartışmaları halen sınıf ve politika ilişkisini anlamak açısından önemli mesajlar barındırmaya devam ediyor. Büyük Antik Yunan düşünürü Sokrates, insanın kendi işini yapmasını adalet olarak tanımlıyordu. Sokrates’in mutluluk ve adalet gibi mefhumlar çerçevesinde “ideal”i aradığı bir devlet düzenine ilişkin diyaloglarını “Devlet” (Politeia) eserinde toplayan Platon’un dördüncü kitapta “adalet” mefhumu ile ilintili olarak ifade ettiği: “Ve dedik ki, her insanın kendi işini yapması, mümkün her işe el atmaması ölçülülüktür.” (2) sözlerinin döneminden yüzyıllar sonra hastalıklı faşizm ideolojisine alet edileceğini muhakkak ki tahmin etmemiştir. Zira Platon için ölçülülük ile özetlenen adalet fikri ve bu fikirden yola çıkarak ulaşılan toplumsal iyi ideali herkesin uzmanlık alanına göre ayrıldığı bir toplumsal iş bölümü anlayışını esas alıyordu. Yine Kharmides diyaloğunda da herkesin sadece kendi üzerine düşen işi yapmasına ölçülülük olarak atıfta bulunuyordu. Hayatını arayışı ile geçirdiği İde’ye çeşitli basamaklardan geçilerek ulaşılacağına inanan Platon için adalet idesine giden yolda da herkesin kendi sorumluluğunu yerine getirmesi, devlette herkesin kendi işini hakkaniyetli ve doğru şekilde yapması anlamına geliyordu.

1945 tarihli bu sulu boya resimde bir tutsak kendi barakasındaki bir akşam yemeği dağıtımını resmetmiş. Buchewnwald tutsaklarının kendi ürettikleri sanat ürünlerinden SS askerleri tarafından o zaman bulunup yok edilmemiş olanlar bugün Buchenwald Müzesi'nde sergilenen en değerli anılar arasında.

SS Buchenwald’da çalışmaya uygun yeni tutsaklar bulmakta zorlanmıyordu. Savaş, Nazilerin insan sermayesinin yegâne kaynağı idi. Devam eden savaş gelişen Alman silah endüstrisinin de bel kemiğini oluşturuyordu. Kendi savaş endüstrisini üreten Nazi faşizmi kampı her geçen gün inşa edilen yeni üretim alanları ile birlikte savaş endüstrisinin merkezi haline getirmişti. Kölelik usulünce çalıştırılan binlerce tutsak ve savaş esiri bu endüstrinin sonu gelmeyen işçi kaynağını oluşturuyordu. Aralık 1943’te 37 bin 319 tutsak Buchenwald’da kayıtlı görünüyordu. Auschwitz’den ölümüne çalıştırılmak üzere getirilen 20 bin kişilik Yahudi ve Çingene dâhil olmak üzere Avrupa’nın dört bir yanından yüzlerce vagon dolusu insan Buchenwald cehennemine taşınıyordu. Auschwitz’den Buchenwald’a uzanan bu talihsiz yolculukta sayısız insan da vagonlarda yaşamını yitirdi. Aralık 1944’te kampa kayıtlı tutsak sayısı 63 bini geçmişti. Bunların 25 bini 35 farklı ülkeden kadın ve Yahudi idi.

Kamp tutsaklarından geriye kalan malzemelerden bazıları: Yemek yemek için kullandıkları metalden yapılma çanaklar, kaplar ve kaşıklar.

Buchenwald’ın inşa edilme amacına bakarsak onun kapısındaki şiar ile somutlanan farklılığının özünde hedeflediği insan kitlelerinin geniş kapsamı olduğunu göreceğiz. İnşa edildiği 1937 yılından itibaren Nazilerin kontrolünde 1945’e kadar kullanılan bu kamp bu süre boyunca toplam 280 bin insanın tutsaklığına şahit oldu. 941 krematoryum kuruldu. Binlerce insanın cansız bedeni bu krematoryumlarda yakılarak imha ediliyordu. Buchenwald’da gündelik yaşam kısaca: Sürekli çalışma, şiddet, açlık, hastalık, ölüm ve en acısı da ölümden sonra bile insan bedeninin peşini bırakmayan zulümdü… Buchenwald’da katledilen ve mezarı olmayan tüm tutsakların anısına saygı için inşa edilen anıt mezarlar bugün artık Buchenwald girişinde kampa gelenleri karşılıyor. Ne yazık ki içleri boş; çünkü onların bedenleri hiçbir zaman bulunamadı.

Buchenwald Müzesi'nde sergilenen SS subaylarına ait işkence aletlerinden: Kelepçe, prange ve cop.

Üçgen desenli renkli armalar tutsak üniformalarının üzerine işlenerek tutsaklar ait oldukları gruba göre fişleniyordu. Örneğin, kırmızı üçgen arma politik tutsaklara veriliyordu, politik tutsak grubuna girenler komünistler, anti-faşistler, sosyal demokratlar, sendikacılar, anarşistler ve “Yahudilere yardım edenler” gibi politik muhalif gruplardan tutsaklardı. Siyah üçgen armalı üniforma giyen bir tutsağın çingene, alkol ya da uyuşturucu bağımlısı, dilenci, seks işçisi gibi Alman toplumunda “asosyal” sınıfı olarak fişlenen insanlardan biri olduğu biliniyordu. Yabancı uyruklu işçiler ve göçmenlere verilen kod ise mavi üçgendi. Adli suçlular ve hükümlü olarak hapishaneden çıkarılıp kampa getirilen mahkûmlar yeşil üçgen ile fişleniyordu. Kampın tek tutsakları bu onlarca farklı gruptan insan değildi üstelik; eşcinseller, trans erkek ve kadın gibi farklı cinsel kimlikleri olan Alman yurttaşları için de pembe üçgen kod ayrılmıştı! Tüm bu farklı renklerden üçgenlerin üzerine her gruptan insanın içinde ayrıca Yahudi olanları fişlemek için ikinci bir üçgen desen ekleniyordu! Tüm bu insanlık dışı fişleme yöntemi sonucunda ortaya çıkan toplamda sayısı en fazla olan kırmızı üçgen ile fişlenen tutsaklar idi: Yani politik tutsaklar…

SS askerlerinin orijinal işkence aletlerinden biri. Bu ahşap mekanizmanın alt bölümünde tutsakların ayak bileklerinden sabitlendiği iki bölme ve bir masa gibi uzanan üst bölümünde bedenin üstte kalan kısmını sabitlemek için kullanılan kemer dikkat çekiyor.

TOPLAMA KAMPINDA KOMÜNİSTLER

Doğal bir düzendi bu; önemli bir davaya suskun kalarak hizmet etmek. Böylece, birbirlerini korumuş oluyorlar ve sırların ortaya çıkması engelleniyordu. Tutsakların ördüğü ağ genişti ve tüm kampa yayılmıştı. Her yerde, suskunluğa gömülmüş, bilgilerini yüreklerinde taşıyan yoldaşlar vardı. Onları birleştiren parti, kamp içinde, onlarla birlikte, görünmez, elle tutulamaz, ama her yerdeydi.

Bruno Apitz (Buchenwald’ta 8 yıl tutsak kalan Alman Yazar) (3)

Nazilerin Buchenwald’da yarattıkları tutsak toplumu aslında tüm Alman toplumu içinde Nazilerin tek tip insan modelinin karşısında ve/veya dışında yer alan her renkten, dilden, politik, etnik ve cinsel kimlikten insanlardan oluşan bir mikro toplumdu! Gerçekten Yahudi tutsaklar dışında o kadar farklı ulustan insan bu kampta tutsak edilmişti ki Buchenwald’da giderek nüfusu çoğalan tutsakların oluşturduğu bu mikro-toplum içinde sadece politik olarak Nazilere biat edenler ve heteroseksüel aryenler yoktu! Sadece Yahudi dostlarına yardım ettiği için yakalanan binlerce Alman yurttaş da her ne kadar “aryen” ırkına mensup olsa da gestaponun doğrudan hedefi olmuş ve “kırmızı üçgen” armalı üniformalar ile fişlenerek bu kampta tutsak edilmişti.

Nazilerin Yahudiler ile dayanışma karşısında gösterdikleri bu düşmanca tutum bugün faşizmin dayanışma karşısındaki tutumunu anlamak açısından tarihsel önemde bir örnek teşkil ediyor. Faşizm hangi dönem hangi grubu hedef alırsa, o grupla dayanışma gösterenleri de hedef tahtasına oturtmuştur. Aktif dayanışma demek, direniş cephesinde dolaylı olarak yer almak anlamına gelmiştir. Ve faşizme direnmek için ne yapacağını tam olarak bilmeyen, politik olarak komünist ya da sosyal demokrat grubuna girmese bile hiç değilse anti-faşist olan Alman yurttaşları, “biz Nazileri desteklemedik ancak ona karşı ne yapacağımızı bilmediğimiz için olanları izlemek zorunda kaldık” bahanesine sığınarak soykırıma ve katliamlara sessiz kalan diğer Alman yurttaşlarından böylece ayrılmıştı işte: Yahudi komşularını evlerinde saklayarak, başka yerlerde saklanan Yahudilere gizlice ekmek ve su taşıyarak, yeraltı direniş örgütlerinden onlarca direnişçinin farklı ihtiyaçlarını tedarik ederek binlerce isimsiz anti-faşist Alman yurttaş, sonunda toplama kamplarında tutsak düşme bedelini göze alarak Nazi faşizminin suçuna ortak olmamayı tercih etmişti. Ve böylece kampın ilk tutsakları Yahudiler ile birlikte onlar olmuştu!

Kampta bulunan politik tutsaklar ve komünistler çok zorlu koşullar altında hayatı örgütlemeyi başarıyordu. Kamptaki direniş kampın tarihi içinde en erken zamanlara dayanıyordu. “Bir direniş örgütünün kurulmasında özellikle en önemli rolü Alman komünist tutsakları oynuyordu.” (4) Komünistler öncelikli olarak kampta dayanışma ağını örmeye çalışıyordu. Zorlu yıllar boyunca kampta yaşatmayı sürdürdükleri yeraltı direniş ve dayanışma komiteleri ile başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere yüzlerce insanın hayatının kurtulmasını sağlamış oldukları gerçeği Buchenwald’dan kurtulan Yahudi tutsakların anlatımları ve kamptaki komünistlerin sakladıkları onlarca doküman ile yıllar sonra Buchenwald’a dair derlenen belgelerde kanıtlanan bir gerçek. (5) Komintern'in halk cephesi politikasını kampta uygulamaya çalışan komünistler bu anlamda dayanışmalarını en geniş ortalıklar çerçevesinden genişletmiş ve böylece gerçekten çok geniş bir dayanışma ağı örebilmişlerdi. Kampta bulunan sosyal demokratlardan orta sınıfa mensup politikacılara kadar mümkün olan en geniş tutsak bileşenini örgütlemeyi başaran komünistler en zorlu şartlarda faşizme karşı direnişi sessizce ve adım adım örmenin dersini de gelecek kuşaklara armağan etmişti.

Buchenwald Anıt Parkı içinde toplu mezarlara inen merdivenlerden anıt alanının genel görünümü.

Komünistler öncelikle insan yaşamını temel hedef olarak önlerine koyarken, öncelikleri her zaman mümkün olduğunca çok insanı yaşatmak ve öncelikle kadın ve çocukların öldürülmemesini sağlamaktı. Bunu kamptaki çalışma düzenleri oluşturulurken düzenlemekten sorumlu oldukları çalışma listelerini özenle oluşturarak başarıyorlardı ve pek çok kadın ve çocuğu bu listelerde yaptıkları gizli düzenlemeler ile Nazilerden fiilen saklamayı başarmışlardı. Zorlu ve ağır işlere hasta, zayıf durumda olanların da verilmemesini sağlıyorlardı. Kendileri de sürekli öldürülme tehdidi altındayken kendilerini başkalarının yaşamını kurtarmaya adayan kampın bu görünmez kahramanları bir yandan da zorunlu çalışma ve tutsaklık koşulları altında omuzladıkları onca insani yükün zorluğuna ek olarak Nazi faşizmi ile verdikleri politik savaşı sürdürmek için de ellerinden geleni yapıyorlardı ve bu anlamda kayda değer başarılar elde etmişlerdi. Örneğin belirli direniş savaşçılarını başka kamplara göndermeyi sağladılar. İş planında yaptıkları düzenleme ile bir direniş savaşçısını Dora-Mittelbau Kampı'na sızmak için göndermeyi başarmışlardı. Ayrıca Albert Kuntz gibi tutsakların V-2 roketlerinin sabotajını yaptığı bir direniş örgütü kurmayı başardılar.

Ukraynalı partizanlara yardım ettiği gerekçesi ile kampa getirilen ve katledilen bir doktorun eşi ve bebeği ile fotoğrafı.

Buchenwald direniş komitesinin en önemli ve son başarısı da kampın Nazilerden özgürleştirilmesiydi. Kampın son günlerinde kampa yaklaşan Amerikan ordusunun haberini alan Naziler kamptan kaçma hazırlıklarında iken tutsakları diğer ölüm kamplarına aktarmanın ve o kamplarda topluca katletmenin hesabını yapıyordu. Kampın Polonyalı partizan tutsaklarından, aynı zamanda elektrik mühendisi ve amatör radyocu olan Gwidon Damazyn, Buchenwald yeraltı direniş örgütünün liderleri Walter Bartel ve Harry Kuhn’un hazırladığı Mors alfabesi ile yazılmış sinyali kampta kendisinin gizlice inşa ettiği kısa dalga radyo vericisi ile yayınladı. Mesajın yayınlanması üzerine kampın boşaltılmasının herkes için ölüm anlamına geldiği haberi hızla yayıldı ve direnişçiler karar almakta gecikmedi. Tarihsel olarak üzerlerine düşen görevi tüm riskleri alarak bir kez daha yerine getirdiler: Buchenwald direniş örgütünden tutsaklar yıllardır gizlice biriktirdikleri çok az silahla panik halindeki Nazi subaylarına karşı isyana geçti ve kampın kontrolünü henüz Amerikalılar gelmeden kazandılar.

TANIKLIK: 'BÜTÜN BUNLAR BİZİM KASABAMIZDA MI YAŞANIYORDU?'

Weimar’da yaşayan 1200 sivil, savaş sonunda Amerikan askerlerinin çıkardığı zorunlu kamp turuna katıldılar. Kamp vahşeti Weimarlılar’a sansürsüz olarak sunuldu. 1945 Nisan’ında kampı savaş sonunda ele geçiren Amerikan ordusuna ait kameralardan çekilen ve bugün de kampı ziyaret edenlere izletilen kamera kayıtları üst üste yığılmış çıplak insan cenazelerinin gerçekliğini tarihe kazıyor. (6) SS’ler ölü insan bedenlerini yakarak imha etmeden önce yığınlar halinde biriktiriyorlardı ve bu cenazelerden bazıları Naziler’in “bilimsel” deneylerinde denek olarak kullanılmak üzere ayrılıyordu. Berlin’den kampa getirilen bilim insanları toksin ve anti toksinleri tutsaklar üzerinde deniyordu. Deney binasına canlı olarak götürülen tutsakların çok az bir kısmı dışarıya canlı çıkabiliyordu. Kampın yönetiminde bulunan Nazi subaylarının yaşamını yitiren tutsakların cenazelerinden ayrılmış kafataslarını, kulak kıkırdaklarını ve kimi diğer kemik parçalarını masalarına süs olarak kullanmaları kampa dair ortaya çıkan kan dondurucu gerçeklerden bazıları…

İçinde üç toplu mezarın bulunduğu dev bir alana yayılan Buchenwald Anıt Alanı ("Gedenkstätte Buchenwald") içindeki Çan Kulesi ve kamptaki direniş mücadelesi anısına yapılan heykel.

Ve evet, kasabadaki insanlar gördükleri karşısında elbette dehşete düşmüştüler. Evlerinden birkaç yüz metre ötede kurulan bu vahşet kampının içinde neler olduğundan hepsi habersizdi. Hitler faşizmi altında ses çıkarmadan yaşamış olan halk, boyun eğen Almanlar dışında herkese kanlı yüzünü gösteren faşizmin ardında bıraktığı yıkımla yüzleşiyordu. Evet, belki kimse böyle olsun istememişti. Onlar gündelik hayatlarını olduğu gibi sürdürürken, komşuları olan bu kamp alanı içinde binlerce insan tam bir tutsaklık altında, kölece çalıştırılmış, bir ahırdan daha kötü durumdaki barınaklara aç, susuz ve uykusuz şekilde kapatılmış, her an Nazi askerlerinin şiddetli işkencelerine maruz kalmış, kendileri dışında diğer binlerce tutsağa yönelik acımasız şiddetin şahidi olmak zorunda kalmış ve tüm bu koşullar altında her biri birer katliam gibi ölmüşlerdi. Evet bütün bunlar onların kasabasında yaşanmış ve hiçbirinin bundan haberi bile olmamıştı. Onları bugünden bakıp yargılamak belki de kolay olanı. Peki ya “Bütün bunlar bizim kasabamızda mı yaşanıyor?” sorusunu önce kendimize sorarsak? Belki de tarihi bugünden bakıp yargılamanın kolaylığı karşısında bugünle bugünden yüzleşmenin ve hakikate tanıklığın ne derece zor fakat kutsal bir ödev olduğunu anlarız, kim bilir…

Kaynaklar:

1. Giorgio Agamben, Tanık ve Arşiv, Auschwitz’den Artakalanlar, Çev. Ali İhsan Başgül. Ankara: Dipnot, 2000, S.145

2. Platon, Devlet, (Çev. C. Saraçoğlu, V. Atayman), İstanbul: Bordo Siyah, 2015, 433a

3. Bruno Apitz, Kurtlar Arasında Çıplak, İstanbul: Evrensel, 1998, S. 37.

4. David A. Hackett, The Buchenwald Report, San Francisco: Westview, 1995, S. 85

5. Bu belgelerden en kapsamlılarından bir tanesi kaynakçada yer alan The Buchenwald Report (Buchenwald Raporu) adlı çalışmadır. İlk kez 1995 yılında tarih profesörü David A. Hackett tarafından orijinal Almanca belgelerin asıllarından çevrilerek yayınlanan bu raporda kampta tutsak olarak yaşamış olan insanlardan yaşadıklarına dair sürekli notlar tutan uluslararası komitelerin raporlarına kadar pek çok belgesel-anlatı derlenmiş halde bulunabilir.

6. Buchenwald’dan geriye kalan gerçek fotoğrafların arşivi için: http://fotoarchiv.buchenwald.de

*Video aktivisti