Garo Paylan’a 301 fezlekesi kabul edilemez
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’a Türk Ceza Kanunu’nun 301'İNCİ maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle dokunulmazlığının kaldırılması için iki adet fezleke hazırlandı. Zamanlama manidardır çünkü 12 yıl önce aynı hafta öldürülen Hrant Dink de TCK 301’le yargılanmıştı.
Nesi Altaras
Madde “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçunu işleyenlerin 6 ay ila 2 yıl süreyle cezalandırılmasını öngörüyor. Aslında “Eleştiri amacında yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” ancak yasanın bu kısmı her zaman işlemiyor.
“Türk milletini” aşağılamadan korumak gibi bir söylemin amacı nedir? Ülkede açıkça çoğunluk oluşturan Türklerin aşağılanmadan, nefret söyleminden korunmak için böyle bir yasaya ihtiyacı yok. Bu yasanın hedefi Türk olmayan Türkiyelilerin varlıklarını göstermelerini, Anayasa’nın 66. maddesinin aksine Türkiye’de herkesin Türk olmadığını söylemelerini ve kendilerine devlet eliyle yapılan veya desteklenen zorunlu göçlerin, gaspların, pogromların, soykırımların konusunu açtırmamak.
Garo Paylan’ın yaptığı da tam olarak budur. Çifte suç işlemiş. Hem bir milletvekili olarak devletin uygun bulmadığı ekonomik, ekolojik, demokratik, kimliksel ve daha birçok alandaki politikalarını eleştirmiş hem de bunları söylerken Ermeni olduğunu gizlememiş. Garo Paylan iki suçu da işlediği için, ısrarla Türkiye’de Ermeni olarak var olduğu için 301’le yargılanmak isteniyor. Bunun mübalağa olmadığı fezlekede kanıt olarak gösterilen cümlelerinden anlaşılıyor.
Fezlekede yer alan bazı sözleri şöyle:
“Ben Dikranakert’te Ermeni kilisesini yenilemekten sorumlu komitedeydim.” Cümle bu kadar. Diyarbakır’da Ermeni Kilisesi restorasyonunda sorumlu olduğunu beyan etmek bir suç unsuru olarak görülüyor.
“Benim siyasette olmamın nedeni budur. Bu benim partimin amacıdır. Ermeni soykırımını tanımak ve soykırım kurbanlarının torunlarından özür dilemek.“
“Korku faktörü önde. Ve diğer azınlıklar ile birlikte Ermeniler için bu korku faktörünün üç katına çıkarıldığı anlaşılmaktadır ve bu sebeple onlar sessizliği seçiyorlar. Benim gibi bazı Ermeniler biraz ses çıkarmaya çalışıyorlar.” Bu “biraz ses çıkarma” hali fezlekenin arkasında yatan sebep.
Adalet Bakanlığı’nın ve kanun koyucunun asıl dert ettiği Paylan’ın toplumsal alanda Ermeni olması, alenen kendisi gibi davranması, Anadolu’da Ermeni nüfusunun soykırım yüzünden yüzde 40’tan binde birin altına indiğini açıkça, hem de Türk devletinin meclisinden söylemesi. Adalet Bakanlığı’nın şansına, daha önce gelen hükümetler de bu gibi insanları ve bu gibi söylemleri ortadan kaldırmak için TCK 301 gibi bir mekanizma yaratmışlar.
Kanun koyucunun 301’i kullanarak bastırmak istediği şey, Türkiye’nin acı geçmişi ve çok kültürlülük gerçeği: herkesin Türk olmadığı, bazılarımızın soykırıma, dolaylı ve direkt göç politikalarına, asimilasyoncu baskıya rağmen Türkleşmediği gerçeği. Susturmak istenen budur. Sindirilmedik. Hala Ermeniyiz, Süryaniyiz, Rumuz, Bulgarız, Kürtüz, Romanız ve Yahudiyiz. Devlet bakışında varlığımız 301’in, kanun koyucunun gözündeki anlayışını ihlal ediyor: Var olarak anayasadaki “Herkes Türk’tür” ifadesine karşı çıkıyoruz.
301 azınlıklara (ve onların varlığı için dayanışma gösteren Türklere) yok olmayı emreder. Garo Paylan inatla var oluyor. Tüm “ötekiler” için ısrarla “Burası benim ülkem” diyor. Yok olma hükmüne karşı duruşunda Garo Paylan’ın yanında olmak boynumuzun borcudur. Yalnız biz azınlıklar değil, bu ülkenin çok kimlikli, renklerini yaşatmak isteyen, “Vazgeçmiyoruz Ahparig” deyip Hrant Dink’in anısını ve vizyonunu yaşatmak isteyen herkesin yapması gereken Adalet Bakanlığı’nın bu 301 fezlekesine hayır demektir. Garo Paylan’ın yanında saf tutmaktır.
Türkiye’de Türk olmamak suç olmamalı. Bunu kabullenmek de zor olmamalı.
Bu yazı ilk olarak Avlaremoz'da yayınlanmıştır.