'Düzen partisi' motifi üzerine bir inceleme
HDP’nin dışında –HDP’nin “meşhur” düzen-içiliğinden sahici düzen-dışılığa açılmamızı sağlayan– politik eylem kipi ya da siyaset programı gerçekten var mıdır ve varsa nerede?
Kutlu Tuncel
Sosyalist hareketin tarihinde ikinci enternasyonalin çöküşü ve Kautsky’nin “ihaneti” jenerik olarak iyi bilinen bir momenttir; ancak bu durumun güncel komünist siyaset için ne anlam ifade ettiği ve bu momentin teorik gelişimi/alametlerinin ne olduğu hakkında pek bir şey bilindiğini söylemek, bize gerçekten uzak gibi görünüyor. Halin vahametini, son olarak TKP’nin HDP’yi “düzen partisi” olarak kodlamasından çıkarıyoruz. Ne var ki bu, o kadar da yeni bir itham değil ve şimdi tartışılması abes; ancak, bu tartışmayı bizim çıkarmamış olmamız, en azından bizi bir ölçüde aklıyor. Şimdi tartışmaya balıklama dalmadan önce popüler gürültünün içinde yitip gitmemek için, bu adın siyasal olarak ne anlam ifade ettiğini (“düzen partisi nedir?”) ve söz konusu ifadenin komünist taktik-stratejik varyasyonlar açısından olası pratiklerini (“düzen partisi kimdir ve düzen partisi-olmayan kimdir?”) incelememiz gerekiyor. Ancak buna girmemiz için tartışmada TKP’nin siyasal topografyadaki konumunu tespit etmemiz öncelikli.
TKP’nin konjonktürel durumu, bize öyle geliyor ki, Kautskyci momentten ibarettir. Bu moment aşağı yukarı şu şekilde bir analiz ve sentez üretimiyle çalışır: (a) kapitalizmin yapısı, herhangi bir tali çelişki ya da öznellik belirlenimi hesaba katılmaksızın, natüralist-teknik metodolojinin zorladığı soyut bir kavramsallaştırmalar ağıyla belirlenir (b) sosyalizm, kapitalizmin basit/mutlak bir karşıtı gibi tanımlanır; ancak tam da (a) sayesinde, birden farkına varırız ki, Marx’ın 1848 gibi erken bir tarihte yazdığı “burjuvazinin ilerlemeciliği” ya da 1871’de yayınlanmış Fransa’da İç Savaş’tan alıntılarsak “çökmekte olan burjuvazinin gebe olduğu yeni toplumun unsurları”, bu teorik sistemde hiçbir tarihsel-politik anda düşünülemeyeceğinden, karmaşık sosyalizm projesi yerini iğdiş edilmiş bir ilkel işçiciliği (uvriyerizmi) karşımızda buluruz. Bunun sonuçları, Lenin’in komünist ortodoksi adına, Kautsky’i “ihanet”le suçladığı kertede gerçekleşir: olaysal envanterimizde soyut ana çelişki, ampirik tali çelişki sistemleri tarafından dolayımlanmamış olarak kalmaktadır; buna bağlı olarak elimizde sadece, gerçeklikten uzak bir figür (ya da daha çok dekor) haline gelmiş bir işçi sınıfı adına, ama ancak sınıftan uzaklaşarak yapılabilecek bir politika vardır. Bu politikayı ayırt etmemize yarayan bilimci ve ahlaki-kategorik dil, Lenin’in siyasi dehasının gösterdiği gibi, onun burjuva siyasetinin merkezine çekilmesini sağlar. Marksist teori ve pratik ise, bu siyasetin tamamen karşısındadır. Bunu açıklamak için, Jameson’dan alıntı yapmakta fayda var: “Marx’ın kendisinin yansıttığı anlamda Marksizmin gücü, sosyalizmin arzu edilebilirliğine (ve kapitalizmin tahammül edilemezliğine) ilişkin tartışmayı, sosyalizmin kapitalizm içinde şimdiden ortaya çıkmaya başlayışı, mantığında yer alan bazı özelliklerle sosyalizmin yapılarını şimdiden yaratması ve sosyalizmin bir ideal ya da bir Ütopya olarak değil, tarafgir ve yükselen biçimde varolan bir dizi yapı olarak sahneleniş yollarının gösteriminin bir birleşimini sunar.” (Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, 2008, s. 289)
Görmemiz gerekir ki, sosyalizmin etik bir dile evrilmesi, onu politik olarak kör bir evrene sokmamızla eşdeğerdir: Sistemin ürettiği ve yeniden ürettiği özne ve nesnellikleri, sosyalizmin tohumları ya da taktiksel olarak sosyalist politikalar tarafından devşirilebilecek olaylar olarak görmediğimiz taktirde, Kautsky bize “reformist olmayan evrimcilik” önerir, TKP ise bununla aynı payanda da “süper-iradeciliği”. Süper-iradeciliği, terimini şu anlamda kullanıyoruz: Kapitalist tahakküm belirli ideolojik konfigürasyonları dayatır –tahakkümü böylelikle mistifiye eder–, TKP’nin jargoncu zihni ise kapitalist tahakkümle savaşmanın şartının saf ideolojik savaş olduğunu düşünür. (Bu tipte bir düşünüş için örnek olarak, İtalyan KP’si içindeki Bordigacılığı örnek verebiliriz.) Ancak bu önerme şu hayati kavrayışı unutur: İdeoloji sadece pedagojik bir yatırım ya da olumsal bir yanılgı değildir, sistem tarafından maddi olarak üretilen idealist bir yanılsamadır; basitçe ifade edersek, sömürülen sınıf sıklıkla düşünüldüğünün aksine yalnızca üst sınıfların ürettikleri ideolojilerle kandırılmaz, aynı zamanda ideolojik temsilin mekanları da kapitalist ilişkiler tarafından üretilir –sosyalist ideolojilerin reformist-sendikacı haliyle pre-mature olarak kalması için burjuvazinin büyüme dönemlerinde “aşırı” kârlarından bir kısmını işçi sınıfına vermesi gerekir vs.
Öyleyse düzen partisi adının olası anlam veya anlamsızlıklarını ortaya çıkarabiliriz. Öncelikle bu tasnifi soyut bir uvriyerizm adına yapmamamız gerektiğinin açıklığa kavuşturulduğunu sanıyorum. Kapitalist sistem –ve spesifik olarak Türkiye’deki kapitalist aygıtlar– nesnel işleyişleri bakımından teke indirgenemeyecek kadar çok çelişki dolayımıyla sıkıştırılmıştır. Bu noktada, bu çelişkilerin detaylı bir analizi bu yazı kapsamına alınmayacak; ancak kısaca ifade etmemiz gerekirse, Kürt siyasetinin hegemonik pratiği bakımından, Türkiye burjuvazisinin ve burjuvazinin fraksiyonlarının düzenleyici karargahı olarak devlet aygıtı tarafından, türlü platformlarda ve kiplerde bir savaş içerisinde olduğu görülüyor. Buna ilişkin, karşı argüman olarak PKK’yle FETÖ arasında bir kıyas yapılmaya çalışıldı; ancak bu kıyasın unuttuğu şey, devlet veya CHP-İYİ Parti muhalefeti FETÖ’yle eski iltisaklıları ne kadar affediyor veya affetmeye hazırsa, Kürtler ne türden ılımlılığı benimserse benimsesin (HDP’nin demokratik-legal siyasetindeki türlü fraksiyonlar arasında bu türden bir ılımlılık da vardır) devlet sivil ve siyasal platformların boşluksuz zemininden Kürtlerin bedensel söylemini kazımaktan başka bir şey istemiyor. Öte yandan sınıfsal pozisyonun da atlanmaması gerekir: Fetullahçılık İslamcı burjuvazinin yükselen bir fraksiyonuyken (“Anadolu Kaplanları”) Kürt hareketinin temelleri Kürt proleteryasıdır.
“Düzen” dediğimiz şey, eğer herhangi bir mekanik tekilliğe indirgenemeyecekse, komünist siyaset de ampirik olarak orta vadede türlü kararsızlıklar ve uyarlamalar içinde olacaktır. Bu nokta için, Lenin’in sol komünistler karşısındaki parlamento analizini yeniden meydana çıkarmamızın da zamanıdır. Bir pratik, soyut kategoriler veya evrensel tarihteki ideal modeliteler uğruna gerçekleştirilmez; bir pratik tam da kendisi uğruna, pratiği geliştirmek ve nihai olarak siyasal alandaki ilişkisel otoritenin kazanılması için gerçekleştirilir –bu süreç somut ve karmaşık bir yapıya gönderme yapar. Bu noktada hegemonik bir mevzi savaşı ve kitleleri etki altına alabilecek gerçek bir propaganda alternatifi yerine, praksisten arındırılmış lafzi Marksist algılara sığınmak ilk başta göze hoş görünebilir, ancak hatırlatmamız gerekir ki, Marksizm skolastik bir lafazanlık veya teorik bir ukalalık aleti değil, her şeyden önce bir eylem felsefesidir. HDP’nin eylemleri ortadadır. Bununla birlikte hataları da ortadadır. Ancak bu hatalar, HDP’nin ufkunu tasarlayabildiği ve kısmen gerçekleştirdiği bilinç açılımı çerçevesinde eleştirilebilir; bu noktada mevcut olmayan hayali bir pratik açısından siyasal alana bakmak, eylemsellik karşıtı sahte-bilimciliktir. Peki diğer açıdan bakarsak: HDP’nin dışında –HDP’nin “meşhur” düzen-içiliğinden sahici düzen-dışılığa açılmamızı sağlayan– politik eylem kipi ya da siyaset programı gerçekten var mıdır ve varsa nerede? Yalın bir şekilde “sokağı” göstermek, ilkel bir kendiliğindecilik olurdu ve Leninist arkadaşlar bunu pek iyi bilmektedirler. Öyleyse bir parti olarak, söz gelimi, kendisini düzen dışı olarak sunan TKP’nin pratiği? Biz, sadece kitlelerden uzak ve CHP artıklarından yetinen, legal seçimlere girip devrimci iktidarlarını kazanmaktan başka bir şey önermeyen bir TKP görüyoruz. Bu tutarsızlık TKP tarafından açıklanmayı gerektirmektedir. HDP’nin elinde gerçek veya muhtemel sivil toplumsal aygıtlar var ve dolaylı bir şekilde iktidarı dönüştürmekten, mevcut iktidar tekelinin dağılmasından bahsediyorlar: arkanızda bu türden bir kitle desteği varken, bunu hedeflemek legal-asgari program açısından mantıklıdır. Mutlak bir düzen dışılığın hayali koltuğuna oturmak yerine, pratik olarak verilen mücadele ve iktidarın buna karşı tepkileri, bu programın düzene aykırı ve düzenle çekişen özelliklerini, yeterince kanıtlamaktadır. TKP’nin düzen-dışı dinamiğinin pratik olarak nasıl geliştiği veya gelişeceği sorunuysa, bu satırların yazarı ve daha birçok kişi açısından ya gülünüp geçilecek aciz bir şaka ya da Marksist bilim laboratuvarının mümkün en gizemli sırrı olarak kalacak.