El Nusra'nın İdlib’teki şeriat okulları ve cihat köyleri
El Nusra, İdlib’ten hiç çıkacakmış gibi görünmüyor; o niyetle hareket etmiyor. Kime sırtını vermiş, kime güveniyorsa yahut kiminle anlaşmalıysa, tam tersi işler yapıyor: Ciddi ve uygulamalı şeriat projeleriyle kamuoyunda çokça tartışılan toplum mühendisliğine başlamış bile. Yepyeni bir dönem için yepyeni bir cihatçı toplumsal kuşak ortaya çıkarmak!
Faik Bulut
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Suriye gündemiyle Rusya'nın Soçi kentinde bir araya geldiler. Zirve sonunda yayımlanan ortak bildirinin İdlib vilayetiyle ile ilgili kısmında, "terör örgütü" olduğu vurgulanan Heyet-ü Tehrir’il Şam (HTŞ) ile mücadeleye özel göndermede bulunuldu. 14 Şubat 2019 tarihli bildirinin özetini verelim:
“(Liderler) 'Heyet-ü Tahrir’il Şam terör örgütünün bölge üzerindeki kontrolünü artırma girişimlerini reddederek bundan duydukları ciddi kaygıyı ifade etmişler; bu girişimlerle etkin şekilde mücadele etmenin yanı sıra İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki ihlallerin, 17 Eylül 2018 tarihli İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıra dâhil, bölgeye ilişkin anlaşmaların tüm unsurlarıyla hayata geçirilmesiyle azaltılmasını temin için somut adımlar atmak hususunda mutabık kalmışlardır. Ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan el Nusra Cephesi ile el Kaide veya IŞİD ve diğer terör örgütleriyle bağlantılı tüm diğer bireyler, gruplar, teşebbüsler ve oluşumların tamamen ortadan kaldırılması amacıyla aralarındaki işbirliğini sürdürme kararlılıklarını teyit etmişlerdir.”
Rus basınına göre; zirvenin gündeminde İdlib’in sorunu ağır bastı. Bölgenin yüzde 90’ı el Nusra’nın elinde olduğu için, sık sık askeri müdahalenin gündeme geldiğine dikkat çekildi. (Andrey Ontikov’un İzvestiya gazetesindeki yorumu). Rusya, Türkiye ve İran, İdlib’de ortak operasyon hazırlığına girdiler (Nezavisimaya gazetesi yazarı Vladimir Muhin’in görüşü).
Ortak bildiri ve Rus basını yorumlarından anladığımız kadarıyla; Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna, diğer adıyla Rojava bölgesine askeri operasyon planı anlaşılabilir hatta ciddi bulundu ama kabul görmedi. Hakeza ortaklaşa veya Türkiye’nin denetiminde bir “güvenli bölge” kurulması önerisi de, en azından şimdilik beklenen onayı almadı. Rusya; İdlib’deki radikal İslamcı örgütleri mümkünse ve öncelikle Türkiye aracılığıyla imha etme yahut en azından bölgeden çıkarma politikası izliyor. Aynı zamanda Türkiye’nin bu konuda ABD ile birlikte hareket etmesini önleme taktiğine başvuruyor. Meselenin kökten halledilmesini taahhüt eden Erdoğan, kararlaştırılan süre içinde bekleneni yerine getirebilmiş değil. Buna rağmen iki kez ertelenen mühletin tekrar uzatılması ortak kabul gördü.
Türkiye’deki yorumlardan birine bakalım: “Bu arada geçen hafta Soçi’de Putin, Erdoğan ve Ruhani arasında yapılan Suriye zirvesinin en önemli gündemi Erdoğan’ın Fırat’ın doğusu beklentisinin aksine İdlib ve Putin’in ‘İdlib’de artık teröristlere daha fazla tahammül göstermeyecekleri’ sözleri oldu. Bu zirvenin ardından Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Bogdanov’dan da ‘Suriye’nin İdlib’deki militanlara yönelik operasyonu kaçınılmaz’ açıklaması geldi… Böylesi bir zamanda (Rusya Haber ajansı) Sputnik Arapça bülteni dikkat çeken bir iddiayı, Nusra’nın devamı olan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) lideri (Ebu Muhammed) el Culani’nin İdlib’deki bir patlamada ağır yaralandığı ve Antakya’da tedavi gördüğü iddiasını gündeme getirdi… Bir yanda Fırat’ın doğusunda (sadece Suriye’de değil, Irak’ta da) uzunca bir süre etkinlik kuran IŞİD ve öbür yanda bugün İdlib’e sıkışan Nusra. Suriye ve bölgenin başına bela olan iki kanlı örgüt...” (Yusuf Karataş’ın Evrensel gazetesindeki 22 Şubat 2019 tarihli yazısı)
Hakkında üst düzeyde ve uluslararası alanda kararlar alınan el Nusra örgütü veya şimdiki adıyla Heyet-ü Tehrir’il Şam (HTŞ) cephesi ne yapıyor? Bizce iki önemli projeyi gerçekleştirmiş durumda. Bir: Aralarında Türkiye’nin de aktif siyasi ve askeri destek verdiği silahlı İslamcı grupların çoğunu çatışmalar yoluyla saf dışı bıraktı ve onların kontrol ettikleri alanları zapt ederek kendi egemenliğini kurdu. Bu konuda Türk yetkililerin bölgeye ilişkin hesaplarını bozacak kadar ileri bir askeri hamle yapmış oldu. Olaya ilişkin haber ve yorumlar, basında önemli oranda yayımlandı. İki: Uzun bir süreden beri HTŞ ve özellikle el Nusra’nın (El Kaide örgütünün Suriye’deki kolu) şeriat projesini hayata geçirdi. Biz, Türkiye basınında işlenmeyen bu proje hakkındaki önemli bir haber-yorumu, Arapça yayınlanan Lübnan merkezli el Ahbar gazetesinden aldık. Suheyb Encerini’nin “El Nusra, Yeni Bir Kisve Peşinde: Ihvan Kisvesi Hizmete Amade” başlığıyla kaleme aldığı makale, 20 Şubat 2019 tarihinde yayımlandı.
Şöyle özetleyebiliriz:
“Malum, geçmiş yıllarda el Nusra birkaç kez isim değiştirip farklı kisvelere büründü. Fakat radikal (köktendinci) özünde hiçbir şey değişim olmadı. Bugünlerde ise örgüt lideri Ebu Muhammed el Culani, yepyeni bir kisveyle sahnede arzı endam etmenin yollarını arıyor. O da şudur: Suriyeli Ihvan (Müslüman Kardeşler) örgütünün postuna bürünerek ılımlı bir görüntü vermeye ve imaj tazelemeye gayret ediyor. Örgüt kulislerinde ve çevresindekilere, bu kisveyi de ‘mecburi taktik’ şeklinde sunmak suretiyle destek toplamayı planlıyor. Bu arada, ‘cihat’ kavramından asla vazgeçmediğini da vurguluyor. Bu taktik, yeni değil; ihtiyaç duydukça ve sıkıştıkça, bu yönteme sıkça başvurduğunu geçmişte gördük. Suriye’deki durumun değişkenliği ve karmaşıklığını yakından gözlemleyen örgüt liderinin bu ve benzeri taktikleri benimseyerek HTŞ içindeki grupları arasındaki çelişkileri kontrol altında tuttuğu iyi biliniyor. Çünkü başında bulunduğu el Nusra veya şimdiki adıyla HTŞ, çatısı altında barınan kümeler/kliklerin farklı projelerin ortak paydasıdır. Bölge düzleminde birbirine zıt projelerin kesiştiği nokta da bizzat HTŞ’dir. Başvurduğu pragmatizm, el Culani’ye göre sıkıştıkça binip yol alacağı at niteliğindedir. Yeter ki dereden geçip yükseklere tırmanabilsin.
HTŞ lideri el Culani’yi dereden uçurup tepeden aşıracak ve kurt postundan kuzu postuna büründürecek dini gerekçelerden biri, İslam âlimlerince makbul sayılan içtihat kapısıdır. Geleneksel Ortodoks Sünni âlimlerin çoğuna göre artık kapanmış bulunan içtihat kapısı, postmodern ve gayet pragmatist radikal İslamcılar için pek geçerli değildir. Daha doğrusu, bu tür örgütler, İslam’da asla vakti geçmemiş olan temel bir kurala bağlı kalmayı tercih ederler: Zaman ve ahkâm değiştiğinde şeriat yorumları/kararları da değişebilir. Örneğin şu türden bir gerekçelendirme söz konusudur: 'Resuller getirdiği şeriatla temel ve esası belirler. Nebiler (enbiya mertebesinde olan peygamberler) de bu temel ve esası hem tahkim ederler. Teferruat konularında içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarını karşılarlar. Zaten nebilerin kesretle (çokça) gönderilmesindeki asıl amaç, insanlığı hak çizgisinde tutmak ve o döneme mahsus sorunların çözüme kavuşturulmasıdır. Bu sosyal ihtiyaç İslam dininde mezhepler ve müçtehitler ile gideriliyor.' Yani asırlara (çağlara, yüzyıllara) göre şeraitler değişir: milletlerin istidadına (kabiliyetine/yeteneğine) göre ahkâm (dini kurallar) tahavvül eder (değişir).
Belirttiğimiz bu gerekçelerden hareket eden el Culani, İslam’da hadd denilen şeriata aykırı hareketlere uygulanan cezalardan vazgeçilebileceğine dair içtihatta bulunuyor. Sözgelimi hadd uygulamasının yol açabileceği fitne ve fesat genel çıkara faydadan çok zarar veriyorsa, böyle bir şeriat cezası uygulanmamalı. Sultanın/hükümdarın olmadığı yahut fazlasıyla zayıf konumda bulunduğu hallerde, hadd (dini cezalar) farz-ı kifayedir.” Bir başka deyişle mutlaka uygulanması şart değildir; başka yollarla halledilebilir bir cezadır. İdlib’deki cihatçı kulislerden sızan haberlere bakılırsa, el Nusra’nın kararlı cihatçı fikrine Ihvancı (Müslüman Kardeş hareketinin) ılımlı ve esnek (hatta elastiki) siyasi anlayışı aşılanıyor. Ola ki bu yüzden, örgütün dogmatik sayılan şahsiyetlerinden Ebu el Yakzan el Mısri, görevinden uzaklaştırıldı. Aslında kendisi HTŞ’nin askeri kanadının şeriat sorumlusuydu. Radikal cihat projesinin ruhunu temsil eden biri sayılıyordu. Ama iki ay öncesine kadar HTŞ konseyiyle ihtilafa düştü. HTŞ ilgili konseyi, kendisini, ‘örgütün emirlerine uymamak ve açıklamalarına ters davranışlarda bulunmak, disipline aykırı hareket etmek’le suçlamıştı.”
Muhtemelen yukarıdaki nedenlerle, el Ahbar yazarı, örgüt lideri el Culani’nin aşağıda sergilenen çelişkili faaliyetlerini değerlendirirken, “El Nusra, Ihvancıların kisvesine/postuna bürünme peşinde” saptamasını yazısının başlığına koydu. Bilemediğimiz şey ise şudur: El Nusra (ve HTŞ), öz kararıyla mı böyle bir kisveye veya kuzu postuna bürünme ihtiyacı duyuyor? Yoksa siyasetleri icabı kendisine fazla zarar gelmesini ve imha edilmesini istemeyen Katar ile Türkiye’nin zorlamasıyla mı Ihvancı kılığına girip ılımlı imaj vermeye mecbur ediliyor. Ola ki, HTŞ bir şekilde değişir de siyasi çözümün konuşulacağı yuvarlak masalarda her iki ülkenin önemli bir kozu haline gelebilir diye mi bu tür imaj tazeleme taktiklerine başvuruluyor?
Ortadoğu ve Körfez bölgelerindeki dengelerin Katar lehine değiştiğini yakından görebilen el Culani, ‘olabilirlik’ hesabını yaparak ona göre kabuk yahut post değiştirmeyi planlıyor. Hatta bu noktada zamanla yarışıyor. Bir yandan (Katar ile Türkiye’nin) destekledikleri Ihvan hareketine benzer (güya) sivil ılımlı bir çizgi izleme gayretinde; öte yandan el Kaide ile IŞİD’in sembolü haline gelmiş siyah bayraklı cephe görüntüsü veriyor ve HTŞ’nin askeri gücünü takviye ediyor. Daha önemlisi İdlib’te kurduğu ‘Selamet Hükümeti’ adıyla siyasi arenada ve halkın günlük hayatına ilişkin faaliyetlerle (eğitim, enerji, ekonomi alanlarında) uğraştığını gösteriyor.
Eğitimden başlayalım: Selamet Hükümeti, son zamanlarda özel üniversite ve yüksek okul öğretimiyle yakından ilgileniyor. Faaliyete geçmek isteyen bu yüksek okul ve enstitülere izin vermesi karşılığında büyük meblağlar alıyor. Çocukların eğitim ve öğretimi, örgütün ilgili dini birimlerine bırakılmış. Dini yayma cemiyetleri veya dernekleri niteliğindeki bu kuruluşların adı davet büroları (Arapça Mekatib-ül De’ava) diye biliniyor. Son iki aydan beri bahsedilen davet büroları, şeriat eksenli eğitimi hayli yaygınlaştırmış vaziyetteler. Onlarca büro ve ilim merkezi, ‘ilim halkaları’ (İslami öğretiler) sadece çocuklara değil, aynı zamanda gençlere yönelik şeriat eğitimi kampanyaları başlatmış bulunuyor. Bu arada ‘kutsal vahiy evi’ isimli şeriat kurumunun denetiminde ‘Kuran kursları veya medreselerin' kapsamı genişletiliyor. Aynı düzlemde Şam eyaleti davet büroları zinciri, insanları kendine çekebilmek için parasız gıda maddeleri ve tüketim malzemeleri dağıtıyor; bazen de ailelere nakit para veriyor. Aynı kampanya çerçevesinde kırsal alandaki belde ve köylere de benzer yardımlar yapılıyor.
Soçi’de alınan kararlara bağlı kalmış gibi görünen HTŞ, uygulamada çok farklı plan ve projelerini gerçekleştirmeye hız vermiş durumda. Mesela daha önce otoban ve ana yolların kenarlarında asılan afiş, pankart veya tabelalarda yazılı bulunan ‘Haydi cihat etmeye’ türünden ibarelerin üstü siyah (örgütün simgesi olan renk) değil, beyaz boyalarla kapatılıyor. Arka planda ise Selamet Hükümeti’nin Diyanet Bakanlığı (Vuzerat-ül Evkaf), camilerdeki imam ve vaizlere gönderdiği genelgede talimat veriyor: ‘Cihat ruhunu ümmete yayalım; Müslümanları Allah yolunda gayret ve fedakârlık göstermeye teşvik edelim!’ HTŞ’nin askeri kanadına bağlı şeriat bürosu, dini anlamda tebliğ (İslamcı propaganda ve örgütleme) vecibesini (görevini/yükümlülüğünü) yerine getirecek kadroların eğitimine yoğunlaştı. El Fetihun (Fetihçiler) adını alan kadrolar, son haftalarda yeni mezunlarla yani dini, siyasi ve askeri eğitimden geçmiş cephe gerisini oluşturacak gençlerle takviye edildi. Bunlar hendek kazmak, çatışma mevzilerini tahkim etmek; Filistin’deki HAMAS örgütünün Gazze’deki tünel ve hendek tecrübesinden yararlanarak savunma hatlarını sağlamlaştırmak gibi faaliyetlerde de bulunuyorlar.
HTŞ, hâkimiyeti altındaki kırsal alanlarda fiilen uyguladığı İslamcı/şeriatçı yönetim tarzının altyapı ve üstyapısını yaygınlaştırıp sağlamlaştırmak amacıyla “insani hizmetler genel idaresi”ni kurdu. Projenin parası, açıkça Katar’dan geliyor. Bu projeyle bölgesinde yaşayan insanların kazanılması ve kitlesel destek sağlanması hedefleniyor. Yüzlerce aile, belli tesislerde veya sitelerde bir araya getiriliyor; bu özel mekanlar, tümüyle şeriat hükümlerine göre yönetiliyor. Yani el Nusra, şimdilik kılıç zoruyla değil; şeriat kurallarına ısındırarak kitleleri kazanmayı esas alıyor. Bu maksatla inşa edilen örnek bir cihat merkezi veya köyü, el Zeviye dağındaki Sercila mıntıkasında bulunuyor. 500 hanelik bir köy. Benzer inşaatlar da hazırlanmak üzere. Ayrıca el Nusra’nın İdlib’i ele geçirdiği ilk yıllarda yaptırdığı örnek cihat köyleri ise onarımdan geçiyor, yenilenip cazip hale getiriliyor. Altyapıları sağlamlaştırılıyor. Bu örnek köylerin özel yönetimi, her yönüyle şeriata uygun yerleşim bölgelerini idare etmek ve şeriata uygun eğitim vermekle yükümlüdür. Bu konudaki talimatlar çok açık: Tesis, kamp, site veya köylerde oturan herkes şeriat eğitimini almaya mecburdur. Günlük davranış ve faaliyetleri şeriat kurallarına mutlaka uygun olmak zorundadır. Küçük çocukların, ‘namazım, hayatımdır’ programına katılmaları şarttır. Esnafın, tütün ve mamullerini satmaları yasaktır; namaz saatlerinde açık bir dükkân kalmayacaktır. Katar finanslı bu projeden umulan şudur: Cihat ruhunun geliştirilmesi; insanlara sosyal hizmetler sunularak gönüllerini kazanmak ve onlara İslamcı anlayışı benimsetmek. Bir anlamda besin maddeleri, tüketim malzemeleri veya yepyeni bir sosyal yaşam (şeriat konakları, mahallesi, şeriat beldesi, cihat köyleri adıyla kurulu toplu yerleşim alanlarında) inşa etmek suretiyle dini tebliği sürdürmek. Baş hedef, cihat faaliyet ve eylemlerini kucaklayıp arka çıkacak kitlesel bir toplumsal ortam sağlamaktır. Kitlelerin böyle bir projeye katılım yoluyla sahiplenmesini teşvik etmektir. Ruslar, Mecusiler (muhtemelen siyasi Kürt hareketleri, İran ile diğer Şii milisleri kastediliyor) ve rejimin paralı askerlerine (Suriye’deki milis güçler) karşı ölümüne savaşabilecek yepyeni bir kuşak/nesil yetiştirmek. Sözün özünü bağlayalım: El Nusra, İdlib’ten hiç çıkacakmış gibi görünmüyor; o niyetle hareket etmiyor. Kime sırtını vermiş, kime güveniyorsa yahut kiminle anlaşmalıysa, tam tersi işler yapıyor: Ciddi ve uygulamalı şeriat projeleriyle kamuoyunda çokça tartışılan toplum mühendisliğine başlamış bile. Yepyeni bir dönem için yepyeni bir cihatçı toplumsal kuşak ortaya çıkarmak!