Martha’nın ruhu hepimize yol gösteriyor
Martha Koyu’nun korunması için harekete geçen duyarlı insanlar kiralanmasına, kapatılmasına karşı çıkarken, Burgaz’ın bu değerli kıyısının başıboş kalmasını, çöple dolmasını ya da çevredeki insanları rahatsız edecek faaliyetler olmasını savunmuyorlar, elbette
Korhan Gümüş*
18 Şubat sabahı Büyükada’dan vapura biniyorum. Vapura kalkanlı, robokop giysili çevik kuvvet polisleri de biniyor. Vapurdaki yolcular, iskeledeki herkes şaşkınlık içinde. Acaba bir yerde bir olay falan mı var? Adalar’da görülmedik bir manzara. Biraz sonra, haberleri duyunca meselenin ne olduğu anlaşılıyor. Martha Koyu’ndaki evlerden biri boşaltılacak(mış). İçinde yaşayanların evde olmadığı söyleniyor. Kapı kırılacak, içerideki eşyalar dışarı atılacak(mış). Bir karşı koyma, itiraz bekleniyor olmalı ki, çevik kuvvet polislerine ihtiyaç duyulmuş. Bu nedenle önlem almak için bir gün önceden gelmişler, polis lojmanlarının bulunduğu Büyükada’ya. Doğrusu devletin bu araziyi kapatacak kiracının haklarını korumak, eskisini yerinden etmek ve daha önemlisi halkın itirazlarını engellemek için bu kadar titizlenmesi ilginç. Acaba, diyorum bu titizlik bir kamusal alanın korunması konusundaki tavrı ile bir tezat teşkil etmiyor mu?
Evet, geçtiğimiz aralık ayında Burgazada’daki Martha Koyu Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından özel bir kuruluşa kiralandı, devredildi. Çok yakında kapatılacak. Üstelik bu ilk defa olan bir olay da değil. Peki yerel Belediye ne yapıyor? Kent Konseyi ne yapıyor? İster istemez akla bu sorular geliyor. Neyse ki 31 Mart Yerel Seçimleri’nde aday olan kişilerden birinden, Erdem Gül’den bir destek geldi. Gül bu koyu korumak için çırpınan gönüllülerle, Martha Koyu Dayanışması ile buluştu, düzenlenen etkinliğe katıldı.
Martha Koyu Dayanışması’nın da bize gösterdiği gibi bu eşsiz doğa parçasının korunması, yönetilmesi gerçekte hiç de zor bir iş değil. Geçmişte bunun bir örneği var: Koya adını veren Martha yıllarca bu koyu temiz tutmuş, kullanıcılara örnek olacak şekilde korumuş.
Bugün çitlenmek üzere olan Martha Koyu’nun korunması, yeniden geri kazanılması Adalar’ın diğer kıyıları ve kamusal alanları için bir örnek olabilir. Bu örneğin üzerinde biraz kafa yorarak, çalışarak, çok şey öğrenebileceğimizi ve başka birçok sorunu çözmek için deneyim sahibi olma imkanımızın olabileceğini düşünüyorum.
Önce karşımızdaki sorun nedir, ona bakalım:
Kiralayan kişi, daha önce kamuya ait ve herkese açık olan 46 hektarlık bu değerli kıyı bölgesini, koyu çitleyeceğini ve içinde ücretli kullanıma tahsis edilecek faaliyetler gerçekleştireceğini söylüyor. Bunlar neler? Ücretli plaj kullanımı, yiyecek içecek satışı, restoran, açık hava konserleri... Muhtemelen sahile betonlar dökülecek, sert zeminler yapılacak, iskeleler yapılacak. Belki de, diğerlerinde de gördüğümüz gibi, adım adım bir takım kaçak inşaatlar yapılacak. Onun böyle düşünmesi normal. Bu kamu alanından kâr etmeyi amaçlıyor. Peki diyeceksiniz, bizim adımıza bu alanı korumakla sorumlu olan kamu ne yapıyor? Karşımızda gerçekte kamu falan yok, çıkar elde etmeye çalışan kamu görünümlü, özelden daha özel kuruluşlar ve yetkililer var.
Şimdilik neler olabileceğini tahmin edebiliyoruz ama kiralama sözleşmesinde neler var, bunları bilmiyoruz. Oysa normalde kiralanan bir kamu alanı olmasa, yani bir özel alan bile olsa bunları çevrede yaşayan, bu kıyı bölgesi ile ilgili olan herkesin bunları bilme hakkı olmalı.
Kamunun bu alanı kiralamak dışında bir yönteminin olmaması şaşırtıcı. Bölgenin SİT alanı ilan edilmiş olması, korunması anlamına gelmiyor. Çünkü parçalanmış mesuliyetler, yetkiler ile bu alan bir boşluk olarak görülüyor. Karşımızda kamu alanlarının yönetiminde resmiyetçi, bürokratik ve bununla birlikte işleyen imtiyazcı (neoliberal denilen) bir model var.
Örneğin ekosistemini araştıracak, inceleyecek bir yönetim işlevi yok. Keza ziyaretçi planı, yönetimi de yok. Atık yönetimi de yok. Güvenlik de yok. Bunlar gibi bir yönetim işlevi olarak neyin var olması gerektiği konusunda da bir fikir yok. Örneğin burada duş ya da tuvalet olmalı mı? Küçük ölçekli ticari işletmelere, kullanıcılara kim kurallar koyacak? Eğer karşımızda kamu olsaydı, bu kamuyu kim yönetecekti? Bizden aldığı vergilerle, ödediği maaşlarla karşımızda duran, cezalar kesen, SİT alanı deyince rüşvet almaktan başka bir işlevi olmayan bu kamu fiiliyatta ne yapıyor?
Mekanın hafızasında küçük de olsa farklı bir yönetim deneyimi olduğu biliniyor: Martha, söylendiğine göre burada kulübesinde yaşarken çevreyi temiz tutuyormuş, kullanıcılara da yol göstererek yardımcı oluyormuş. Yangınlara karşı önlemleri alıyormuş. Hatta öldükten sonra yangın çıkmış, ormanlık alan kül olmuş. Bu bilgi bile bir kamusal alanın nasıl katılımcı bir şekilde kullanılabileceğine zannedersem ışık tutuyor: Başka bir yerde olsa, kamu yönetimleri böylesine sivil girişimleri dışlamaz, yönetim sürecine dahil eder, teşvik edici olur.
Günümüzde de Martha Koyu’nun korunması için harekete geçen duyarlı insanlar kiralanmasına, kapatılmasına karşı çıkarken, Burgaz’ın bu değerli kıyısının başıboş kalmasını, çöple dolmasını ya da çevredeki insanları rahatsız edecek faaliyetler olmasını savunmuyorlar, elbette. Tam tersine, tıpkı onun yaptığı gibi Martha Koyu’na sahip çıkılmasını, korunmasını istiyorlar. Herkesin yararına olacak bir şekilde yönetilmesini istiyorlar. Bu amaçla nasıl korunacağı, kullanılacağı bilinmeden yalnızca çıkar sağlamak amacıyla bir imtiyaz şeklinde bir piyasa aktörüne devredilmesini, özelleştirilmesini doğru bulmuyorlar.
Bir tarafta parçalanmış bilgi, parçalanmış yetkiler, parçalanmış bir yönetimle nesneleştirici şekilde işleyen bürokratik bir yönetim modeli var. Bu insansız bir kamu modeli. Diğer tarafta ise kar, gelir getirme amacıyla imtiyaz sahibi olarak devreye giren piyasa aktörleri. Bu modelin sonuçları ortada.
Adalar’da dikkat ederseniz bu modeldeki bir özel kuruluşa devredilmesinin amacının bir hizmet vermekten çok kamusal alanın çitlenerek halka kapatılması olduğu görülüyor. Yani Anayasa’ya göre herkese ait olan yere, kıyıya erişmek için ücret ödüyorsunuz. Kamunun işlevi yalnızca bu alanlardan gelir sağlamak. Peki kamu işlevini yerine getirmiyorsa, o zaman neden vergi topluyor?
Oysa arazi çitlenmemiş olsa, belki içinde belli koşullar içinde, küçük kiosklarda meşrubat, yiyecek satışına, hatta seyyar satıcılara izin verilebilir. Demek ki buradaki asıl amaç kamusal bir alan üzerinde imtiyaz sahibi olmak. Sahillerin kapatılmasının asıl nedeni bu.
Düzenlenen toplantılarda tartışılan model ise şu: Koyun yönetimini özel bir kuruluş değil, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden yerel halka karşı sorumlu olan Belediye devralsın. Ancak Belediye de onun yaptığı gibi plansız, programsız bir kişiye ya da kuruluşa kiralamasın. Bir yönetim için planı uygulayacak bir organlaşma oluşturulsun.
Eğer biraz üzerinde düşünülürse, örneğin bu yönlendirici organda yerel halkın temsilcileri, uzman STK’lar, kuruluşlar yer alabilir.
Bu yönetim planı, bir eylem planı ile süreç odaklı bir uygulama olarak hazırlansın ve geliştirilsin. Doğal yapısının araştırılması, koruyucu önlemlerin alınması, ziyaretçi ve atık yönetimi, v.s. için koşullar sürekli geliştirildiği ve denetlendiği için taşıyıcı olacak bir STK’dan da hizmet alınabilir. Ama kıyıları işgal eden, üyeleri için özelleştiren STK’lar gibi değil. Gerçek sahiplerinin yönlendirici olduğu, denetlediği ve belli süreler içinde tanımlanan hizmetler olarak. Bu çok zor bir şey değil.
Başıboş bırakılan, birilerine peşkeş çekilen bir kamusal alan değil, gerçekten kamusal nitelik taşıyan bir yönetimle.
Geçmişte Martha bu koya aşık oldu ve onu tek başına korudu. Martha’nın bu değerli mirasına sahip çıkmak gerekiyor. Onun hatırası bugün hepimize yol gösteriyor.
Not: Kiralanan deniz kenarındaki arazi kime ait? Vakıflar kimin malı kime veriliyor? Bu soruyu da sormak lazım. Adalar’da özel olanlar yanında bir çok Rum vakıf mülküne el konmuş durumda. Martha Koyu da Burgazada’daki Aya Yorgi Kapris Manastırı’na ait. Ancak 2006 yılında Hazine’ye kayıtlıyken 2006’da trampa (değiş tokuş) ile Silahtar Abdullah Ağa adlı mazbut vakfa devrediliyor. Gerçekte böyle bir vakıf yok. Yani kamu olmayan bir vakfa kendisinin olmayan bir vakıf arazisini veriyor. Sonra sanki sahibiymiş gibi onun adına kiralıyor.
*Mimar