Allah için savaşa!
Beklendiğinin tersine bu sloganda pagan dinsiz bir eğilimin huzursuzluğu var. Bence tanrıyı kendi savaşına çağıran kişi gerçekte ya tanrıyı savaş ve kurban adayarak doyurmaya çalışmakta ya da kendini doyururken tanrıyı da seküler pagan dilinde yeniden yaratmaktadır. Çünkü, bu Allah'ın kan ile doyurulabileceğine ilişkin kadim inanç ile birleştiği yerdir aynı zamanda.
“Allah için Savaşa!” Maraş Katliamında kullanılan sloganlardan birisiydi ve katliamı anlamanın başlıca müracaat noktalarından birini ya da birincisini temsil ediyordu. Yukarıdaki fotoğraf da failin “Allah için girdiği savaşta”ki manevi pusulasını şevkle ve gururla ilan etme biçimiydi. Şunu diyordu bize: Allah adına Buradaydım… Ve gene geleceğim… Allah için savaşa giden bu kişi dönerken kasetçalar, TV ve koltuk gibi ev eşyaları ile dönmüştü evine…
Maraş Katliamı, bir “kurucu katliam” olarak bugünün ezan ve bayrak tartışmalarını anlamak bakımından oldukça verimli olduğu kadar Türkiye’de İslamcılığın teolojik derinliğinden başlayarak gariptir ama putperest reflekslerine kadar uzanan güncel ve tarihsel gelişmeleri anlamak açısından da olağanüstü bir laboratuvar özelliği sergiliyor. Ve bir şey daha: Türkiye’de hak, hukuk, suç, ceza, günah, kefaret ve yargı üzerine yürütülecek gerçek bir tarihsel soruşturma açısından da son derece can alıcı bir gündem ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Maraş Katliamı başta olmak üzere ne zaman toplumsal ve siyasal bir gerilimin içinden “ezan,bayrak, Allah” nidaları duyarsak İslamın teolojik derinliği ile siyasal putperestlik arasında gelip giden İslamcılığın tarihsel sarkaçlarını da görmeye başlamamız gerekiyor. İslamın bir kolu kısmen “Allah'a erişme”, “Terki ukba, terki hesti, terki terk” gibi saf ve mutlak adalet kısmen ise Ebu Zer gibi somut ve tarihsel adalet peşinde koşarken bir diğer kolu ise belki “halk islamı”nın içinde belki iktidarın topluma doğru dağıldığı bütün o şiddet aralarında özgül ve yıkıcı bir “beden” olarak da ortaya çıkıyordu. O beden islamcılığın içine yerleşen “siyasi putperest” bedendir…
Peki bu durum İslamcılar için bir dert midir? Geçmişte bir dert olmuş mudur? Ve bugün böyle bir dertleri var mıdır? En azından son ezan geriliminden bakıldığında kısmen dert edinildiği görülmektedir. Ama daha ciddi bir tartışma için konuyu açmakta fayda vardır.
Ben burada iki şey söyleyeceğim esas olarak: Birincisi İslamcılığın içindeki belirli grupların ezan ve bayrak gibi sloganlar üzerinden pagan bir dil ile kendilerini inşa ettiklerini ve ikinci olarak ise “halk islamı”nın aynı zamanda putperest karakter yapılarına işaret etmek istiyorum.
'İSLAMIN YASASI'
İslamcılığın içinde sökün eden “putperest”lik, bir “20'nci yüzyıl tuhaflığı” değil aslında. Daha kadim bir gelenek ile karşı karşıyayız. Ezan, Allah ve modern dönemde aynı imani şevk ile eklenen bayrak düsturlarının ilk anda İslam ve Allah’a iman adına bir öfke olduğunu düşünebiliriz. Tersinden bastığımızda ise gerçek İslamın kendisinin bu olduğunu da iddia edebiliriz. Her ikisi de tek tanrılı dinlerle açılan tarihsel bağlamın bütün ilişkilerimize mührünü vurduğunu kabullenmekle alakalı…
Oysa pagan şiddet kültürü ile tek tanrılı Dinler arasında önemli süreklilikler var. Antropolojik bir bakış tek tanrılı dinlerle birlikte girilen yeni iman, şiddet ve hukuk dünyasının insani ilişkilerimize büyük yenilikler de getirmediğini gösteriyor öncelikle. İmanın, şiddetin ve hukukun bütün o gelenekleri dinin “yasası”nın içine usulcacık giriveriyor. Allah üzerine her sorunun İslamcılığın içinden somut bir yetersizlik ile cevaplanması bu geleneksel yasanın daha da pekişmesinin nedenlerinden birisidir belki de. İslamcılığın Allah ile kurduğu teolojik ilişkinin yetersizliği veya zayıflığı seküler bir paganist kültürü de beraberinde mi getirmiştir? Bu konudaki cevapları son dönemlerin en ciddi genç araştırmacıları Abdurrahman Aydın, Aziz Tolga Ağca, Özgür Elibol, İhsan Ararat gibi dostlardan bekliyorum şimdilik. Ama soruları çoğaltabilirim: Allah ile kurulan teolojik ilişkinin gerçek ve somut cevaplarına duyulan huzursuzluk İslamcılığı daimi biçimde seküler olmaya mı zorluyor? Yani tanrısal yasa sürekli olarak seküler yasa ile değiştirilmekte midir? İslamcıların inanç ve iman ile ilişkileri yaralı mı gerçekte? İslamcılar en çok inananlar olarak öne çıkarken gerçekte en az inananlar mı yoksa? İslamcılar “İslam dini bu dünyaya taliptir” derken gerçekte putperest bir geleneği mi yeniliyorlar?Allah için savaşa giden gerçekte “kasetçalar” ile eve dönerken kendi putperest yasasını mı yaratıyor? Cevapları talip olan herkesten bekliyorum tabii ki…
Bu noktada iki temel söz söyleyebilirim. Birincisi “İslamın yasası” üzerinden bakıldığında suç,ceza,günah,kefaret gibi bütün o pagan kültürün yapı ve mekanizmaları ile yeniden inşa edilirken bugünün şiddetini geçmişe ve “Allah’a bağlayan” o ruhani ilişki de tarihsel olarak tesis edilmiş oluyor.
Ve ikinci nokta ise “Halk islamı”nın sanıldığı gibi bir “yumuşak ideoloji” den çok içinde şiddetin her türlü halinin neşvü nema bulduğu bir yer olmasıdır. “Halk dini” dediğimiz şey belki de çevrenin merkezin dinine karşı direndiği bir yer değil de kadim antropolojik Kurban ve şiddet törenlerinin asal sahasıdır. Burası da herhalde halk dini ile devlet dini arasındaki karmaşık ilişkileri açığa çıkaran bir başka nokta olsa gerek. Şerif Mardin bu yanına da bakabilmiş miydi?
PUTPERESTİN KURBAN TÖRENİ: 'ALLAH İÇİN SAVAŞA!'
Beklendiğinin tersine bu sloganda pagan dinsiz bir eğilimin huzursuzluğu var. Bence tanrıyı kendi savaşına çağıran kişi gerçekte ya tanrıyı savaş ve kurban adayarak doyurmaya çalışmakta ya da kendini doyururken tanrıyı da seküler pagan dilinde yeniden yaratmaktadır. Çünkü, bu Allah'ın kan ile doyurulabileceğine ilişkin kadim inanç ile birleştiği yerdir aynı zamanda. Tanrılar ile kurbanlar vasıtasıyla ilişki kurmak en eski insanlık hallerinden birisidir. Kadim putperest dönemin tanrıları kurban adayarak doyurulurdu. Kurban törenlerinden bugünün “Allah için savaş”ına uzanan şiddet ayinleri suç ve günahın kefaretiyle huzursuzluğun teskin edildiği bir “pagan hukuku”^nu da ifşa ediyor. Allah için savaş gerçekte, İslamcılığın bir kolunun “kadim bugün”ünü, başka deyişle putperest geleneğini açığa çıkaran en temel ayinlerden birisi aslında. İslamcılık yasasını buradan çıkarırsa gidebileceği yer bellidir. Hukukunu, adaletini burada ararsa da bulacağı şey bellidir…
Bütün bu tartışmalarımızda Türkiye’nin hukuku ve yargısı bakımından çok önemli tarihsel ve teorik derinlikler gizli. Türkiye hukukunu, adaletini bir de buralardan başlayarak kendi iç hesaplaşmasına dönüştürmeli. Belki arınma birazda buralardan gelecektir kimbilir?