Yeni ırkçılık
Kendimize dair gerçek övgüyü ve değeri hak eden yegane şeyin bizim kendi çabamızla kendimize ve hayata kattıklarımız olduğunu ve bunun dışında hiçbir şeyin, doğuştan gelen hiçbir kimliğin, yaşama sunduğumuz katkıdan daha gerçek ve kıymetli olmadığının farkına vardığımızda kurtuluşu yakalamış olacağız.
Belgin Mete
21 Mart, "Irkçılığa Karşı Uluslararası Mücadele Günü". İbretlik bir farkındalık günü. 21 Mart 1960'da, Güney Afrika'da, devlet güçleri ırkçılığı protesto eden gençlere ateş açıyor ve 69 protestocu hayatını kaybediyor. Birleşmiş Milletler de bu kanlı günün ileride bir daha yaşanmaması gayesi ile, her 21 Mart'da bu vahşeti anarak ırkçılıkla mücadele günü ilan etmiş.
Ne var ki Birleşmiş Milletlerin bu iyi niyetli girişimi pratik hayatta pek karşılık bulamamış olsa gerek -ki Güney Afrika'nın acımasız, ırkçı Apartheid rejimi, Birleşmiş Milletlerin bu kararından ancak 30 yıl sonra, 1990'da sona erdi.
21 Mart 1960'ı ırkçılığa karşı Birleşmiş Milletler nezdinde başlatılmış topyekun mücadele için milat alırsak; bugüne kadar 59 yıllık zaman zarfında bırakın ırkçılıkta bir gerileme olmasını, 1970'lerde şekil ve içerik değiştirerek yepyeni bir ırkçılık tanımına evrildi. 1960'lı yıllarda başlayan Avrupa'ya işgücü göçü ile Batı dünyası, kendinden farklı kültürlerle iç içe yaşamaya ve yurttaşlık haklarını bu göçmenlerle paylaşmaya başladı. Almanya, Avusturya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Hollanda ve İsveç gibi birçok ülkede -ki bunlar en çok dış-işgücü alan ülkeler- ağırlıklı olarak "göçmen karşıtlığı" üzerinden başlayan ayrımcılık yeni ırkçılığın da tetikleyicisi oldu.
Kolonileşme karşıtı eylemlerin esin kaynağı olmuş düşünür Frantz Fanon, "bu yeni durumun henüz adı konmadan önce, 1967'de, kendi gelenek ve kültürüne tekrar sarılarak bunları diğer grupların gelenek ve kültürü karşısında değerlileştirme davranışının, günümüz ırkçılığının devamlılığını sağladığını" söylüyor.
Tanımı ister kültür baskıcılığı üzerinden yapın, isterseniz rant pastasının paylaşım kavgaları üzerinden yapın... Hiç fark etmez. Sonuçta, bu "öteki tahammülsüzlüğü" dünyada sınırların çizilmesinden itibaren toplumların vasatının en kırılgan ve hassas noktası olagelmiş. Tam da bu yüzdendir ki, politik erk kavgalarında en çok gıdıklanan, provoke edilen konu.
Irkçılık toplumda karşılığını bulduğu sürece, devletler ve siyasi iktidarlar toplumu homojenleştirip, kolay yönetilebilir bir kıvama sokmak ve kendi egemenlik alanlarını korumak, genişletmek için toplumun çoğunluktaki vasatını beslemek uğruna, onun hassasiyetlerini harekete geçirerek, ayrımcılığı bir oyuncak gibi kullanıyorlar. Hal böyleyken; korkarım binlerce yıldır sönümlenmeyen bu insanlık ayıbı, daha da kurbanlar almaya devam edecek.
Zihniyet olarak kendinde değer gördüklerini üstün sayan ve onun dışındaki her şeyi yadsıyıp küçümseyen herkes, dünyanın neresinde, hangi zaman diliminde olursa, münferit veya terör sistematiği içinde, işlenen her ırkçı cinayetten, soykırımdan, yağmalamadan, tartaklamadan velhasılı "öteki"ne yönelik şiddet eyleminden, eylemi yapan kişi kadar sorumludur. Günlük hayatın içinde, her birey idrak etmelidir ki, sıradan söylemleri içinde bile "ötekine" karşı sarf ettiği küçümseyici dil ile ırkçılığa meşruiyet alanı açıyor ve ona sığınak, dayanak oluşturuyor. Önceden düşünülmüş, göstermelik, tumturaklı barış ve kardeşlik söylemlerinin hiçbir anlamı yok, yaşam pratiği içinde neysen osun.
"Çocuk o anlamaz", "kadın haliyle car car ötüyor utanmadan", "sendikalı o, aman pek bulaşma", "hırsız mülteciler", "hain gavur", "gerici Müslüman", "karı gibi giyinmiş", "pis Arap", "domuz Alman", "hırsız İtalyan","Çıfıt çarşısı", "sen Türk olamazsın hiç benzemiyorsun", "o karı, yollu", "utanmadan sokakta Kürtçe konuşuyor", "sahtekar Yahudi", "affedersiniz Ermeni", "o ağacı kes manzaramı kapıyor", "önce insan ol insan"(insan olmak ne gibi bir üstün değerse artık)... Hayvanlara işkence edip resimlerini paylaşanlar, kadına-çocuğa şiddet uygulayanlar ve bunu aile meselesi diye geçiştirenler, seksistler, doğa düşmanları... Hepiniz ırkçılığın sonuçlarından sorumlusunuz.
Kim bilir belki de; kendimize dair gerçek övgüyü ve değeri hak eden yegane şeyin bizim kendi çabamızla kendimize ve hayata kattıklarımız olduğunu ve bunun dışında hiçbir şeyin, doğuştan gelen hiçbir kimliğin, yaşama sunduğumuz katkıdan daha gerçek ve kıymetli olmadığının farkına vardığımızda kurtuluşu yakalamış olacağız.
Son olarak; Robert Bernasconi'den bir alıntı ile noktalayalım:
“Arap doktorların yerde uyudukları, her yere tükürdükleri” ya da “Siyah entelektüellerin bir karar vermeden önce büyücülere danıştıkları” benzeri söylem ve inançlarla diğer gruplar, ırklar, kültürler ve kimlikler hakir görülür. Hâkim grubun değerleri, gelenekleri, kültürü resmi olarak onaylanmış ve değerli kılınmış olur. Günümüzde bu ırkçılığı yapanlar bir yandan tüm insanların eşitliğine duydukları inancı ifade etmekte; diğer yandansa Siyahlara, Araplara, Hintlilere, Müslümanlara kendilerinden ayrı ve aşağı varlıklar gibi muamele etmektedir." (Robert Bernasconi 2007).