Kur–swap–BIST üçgeninde Türkiye
26-27 Mart'ta BIST100 endeksinin 90 bine kadar düşüşünün nedeni, yabancı yatırımcının swap piyasasında pozisyon alabilmek için hisse satması olmuştur. Bu hisse satışları orta vadede hem borsamızı ucuzlatacak hem de dolaylı yoldan döviz çıkışına neden olacaktır.
Görkem Güven*
Seçime sayılı gün kala, tüm çabalara ve ekonomik araçların kullanımına rağmen piyasalarda istikrar sağlanamamış gibi görünüyor. Peki iki haftadır ne oldu bitti de, eskiden çok teknik kabul edilen uluslararası finans konuları sıradan vatandaşı bile ilgilendirmeye başladı. İşin iyi yanından bakıp, bu ekonomik kriz sayesinde toplumun finansal okur yazarlığı arttı diyelim ve konuları biraz daha anlaşılır bir dille izah etmeye çalışalım.
Günlerdir swap üzerine yazılıp çiziliyor, yükselişler manşet ve grafiklerle insanların önüne konuyor. Aslına bakarsanız, bir refah toplumunda, kalkınmış bir ülkede, vatandaşlar Londra swap piyasalarındaki faizlerin dalgalanmalarıyla ilgilenmezler. Çünkü swap bir türev araçtır. İki yönlü kullanımı vardır. Biri, borç ve alacakları arasında denge kurmak isteyen “hedge” aracı olarak kullanan yatırımcı ve iş insanlarına hitap eder. Öteki spekülatif piyasalarda kazanç elde etmek isteyen fon yöneticilerine hitap eder. Türkiye’nin son yıllardaki dalgalı piyasaları, bu tarz spekülatif kazançların peşinde olan para piyasası aktörlerinin ilgisini çekmektedir. Ülkemizin haftalık hatta günlük kazançlar elde edilebilecek bir ortama dönüşmesi ne yazık ki yapısal ve kapsayıcı olmayan ekonomi politikalarının bir sonucudur. Son on günün muhakemesi bizi bekleyen günlerin de habercisi niteliğinde.
Swap’ı biraz daha esnaf usulü anlatarak işe başlayalım. Global piyasalarda işlem yapan bir fon yöneticisi olduğumuzu düşünelim. USD/TRY kurunun, kısacası doların yükseleceğini düşünüyorum, dolayısıyla TL’nin değer kaybedeceğini. Bu fikre nereden kapılıyorum; uluslararası piyasalarda işlem yaptığım için, iniş çıkışlarıyla birçok kazanç fırsatı yaratan Türkiye’yi yakından takip ediyorum. ABD ile yaşadığı gerilimler, jeopolitik riskler, CDS primlerindeki (Yurtdışından Türkiye’ye vereceğiniz bir kredinin sigorta tutarı gibi düşünülebilir) artış, TCMB rezervleri vs, göz önüne alınca TL’nin değer kaybedeceğini düşünüyorum. Bu beklentiyle yatırım yapmak istiyorum. TL satıp dolar alacağım değil mi. Fakat ben Türkiye’de yaşamıyorum ve spot piyasalarda işlem yapmıyorum. Dolayısıyla elimde TL yok, piyasalarda açıktan alış ve açığa satış işlemleriyle TL elde edeceğim. Tarih 22 Mart diyelim, 1 Nisan’a kadar doların yükseleceğine inanarak, sermaye piyasalarından 100 TL aldım, vadesi geldiğinde yani 1 Nisan’da 110 TL olarak ödeyeceğim. Bu aradaki yüzde 10 benim TL elde etme maliyetim. Yani meşhur swap faizi dedikleri. Bu 100 TL karşılığında (1 dolar=5 TL diyelim) 20 dolar aldım. Kafamdaki plan 1 Nisanda doların 6,5 TL olacağı ve ben o tarihte bu yirmi doları açığa satışla TL’ye döndüğümde 130 TL alacağım. 110 TL açıktan alış borcumu ödeyerek, 20 TL kâr etmiş olacağım. Bu meblağların altı sıfırlı olduğunu düşünürseniz, bu basit işlemden kazancımın ne kadar yüksek olabileceğini daha net anlarsınız.
Bu iştahla uluslararası türev piyasalardan, USD/TRY SWAP pozisyonu alabilmek için TL talebinde bulunuyoruz. Faiz, en basit anlamıyla paranın maliyetidir. Para bulmak için faiz ödersiniz, para verdiğinizde faiz geliri talep edersiniz. Bir para birimine olan talep artınca ve piyasada da yeterli likit yoksa, o paranın piyasa faizi yükselecektir. Bu talep artışı sonucunda da Londra swap piyasasında TL faizi yükseldi.
Fakat işin ilginç yanı, dünyanın en büyük finans piyasası olan Londra’da neden TL bulunamadı. Ağustos 2018’de yapılan bir düzenleme ile, Türkiye’de piyasa yapıcısı (market maker) olan bankaların yurtdışı piyasalara sağlayacağı TL miktarı özsermayesinin yüzde 25’i ile sınırlandırıldı.
Ağustosta yaşanan kur şoklarına karşı haklı ve yerinde bir önlem olan bu kararla birlikte uluslararası piyasalardaki TL miktarı düşürüldü (TL miktarı azaltılarak değeri arttırılmaya çalışıldı).
Geçen haftaki swap kararı ile dolar bir miktar daha düşürüldü. Ya da seçime kadar piyasaları dizginleme politikası uygulandı. Şimdi bu kararın yarattığı etkiye bakalım:
28 Mart 2019 itibariyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bünyesindeki döviz karşılığı TL swap piyasasında vadesi gelmemiş toplam swap satışı sınırını yüzde 20'den yüzde 30'a çıkardı. TCMB bankalara gönderdiği yazı ile "Döviz Karşılığı Türk Lirası Swap Piyasasında vadesi gelmemiş toplam swap satış işlem miktarı döviz ve efektif piyasaları işlem limitlerinin yüzde 30'si ile sınırlandırılmıştır" denildi. Geçen hafta ilgili sınır yüzde 10 olarak uygulanırken bu hafta başında ise sınır yüzde 20'ye yükseltilmişti. Peki bu ne anlama geliyor.
Merkez Bankası sınırı arttırarak piyasalara özellikle de bankalara, size TL kaynak sağlarım fakat karşılığında döviz alırım ve karşılıklı yapacağımız bu swap işlemini daha geniş bir hacimle yapabiliriz diyor (toplam piyasanın yüzde 10’u değil yüzde 30’u kadar yapabiliriz artık). Daha önceki uygulamalarıyla piyasadaki TL miktarını sıkılaştırdığı için, TL arzına karşılık döviz satılmasını koyuyor, böylece kuru frenlemiş oluyor. Yurtdışındaki yüksek TL swap faizlerinden faydalanmak için, yabancı yatırımcıya TL sağlayacak olan bankaları da frenleyerek piyasadaki likit miktarını düşürüyor. Böylece dolaylı yoldan yabancı yatırımcının ödünç piyasada (SWAP) kısa vadeli TL borçlanarak dolar almasının da önüne geçmiş oluyor.
Bir noktaya kadar, oldukça başarılı politikalar bunlar. TCMB’nin, siyasi erkten gelen piyasa gerçekleri ile bağdaşmayan talepleri karşılamak için gösterdiği çaba tüm toplum tarafından takdir edilmeli. Bu koşullar altında hem rezervleri güçlü tutmaya çalışmak, hem büyüme baskısı ile faiz koridorunu yönetmek hem de TL’nin değer kaybının önüne geçmek her babayiğidin harcı değildir. Ancak TCMB’nin bu çabalarının ve yapısal reformları uygulamadan bu gemiyi yüzdürme çabasının bazı olumsuz sonuçları da olmuştur. Bu sürecin en yara alan kanadı şüphesiz BİST.
Yabancı yatırımcının dolar/TL’deki yükseliş beklentisi düşürülmedikçe (yapısal reformlar gerçekleştirilmedikçe), yatırımcı bir şekilde TL bulmaya çalışacaktır. Swap piyasalarından TL edinme maliyeti yükselince, yabancı yatırımcı elindeki daha düşük getirili TL varlıkları satarak TL kaynağı yaratmaya çalışacaktır. Bu konuda da başvuracağı ilk araç BIST hisseleri olacaktır. Nitekim öyle de olmuştur. 26-27 Mart'ta BIST100 endeksinin 90 bine kadar düşüşünün nedeni, yabancı yatırımcının swap piyasasında pozisyon alabilmek için hisse satması olmuştur. Bu hisse satışları orta vadede hem borsamızı ucuzlatacak hem de dolaylı yoldan döviz çıkışına neden olacaktır.
BIST hisse satışları; hem OECD ortalamasına göre zaten ucuz olan borsamızı daha da ucuzlatmış hem de dolaylı yoldan dolar çıkışına neden olmuştur. Bir sonraki adımda, doları kısa vadede kontrol altına alabilmek için TL’deki sıkılaştırma önlemlerinin uzun vadedeki sonucuna geçilecek ve yabancı yatırımcı tahvil satmaya başlayacaktır. Böylece tahvil fiyatları düşecek va faizleri yükselecektir. (i=(P1-P0)/P0 Denklemi). Bu da zaten yüksek olan TCMB politika faizi üzerinde baskı yaratacaktır.
Sonuç olarak bu bir haftalık kargaşanın sonunda, dolar yine 5,50’nin üzerine çıkmış, uluslararası piyasada TL sıkılaştırmaları nedeniyle ekonomik itibar kaybı yaşanmış, bir de üstüne BIST100 endeksinde 15 puanlık düşüş yaşanmıştır. Fakat biz yine de enseyi karartmıyor ve seçim ekonomisi atmosferini üzerimizden atınca, kamusal harcamaların frenleneceğine, bizi bekleyen yaz mevsiminin tarım ve turizm ihracatı etkisi ile döviz gelirlerimizin artacağına inanmaya devam ediyoruz.
*Finansal Risk Yönetimi ve İç Denetim Uzmanı