Dilek Ağacı'nda bir kurdele
Hale Tenger'in Dilek Ağacı’nda bir kurdelede de ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ yazıyordu. Türkiye’de neredeyse tanıdığım tüm kardeşler miras kavgası yapar. Mahkemeye düşenini bile gördüm. Halklar arkadaş olsunlar bence. Hayatımızın en eğlenceli kısmı arkadaşlarla geçer. Ama öyle böyle değil, yakın arkadaşlık olmalı.
Hülya Kurt
Geçtiğimiz haftalarda Tütün Deposu’nda sergi hazırlıkları vardı. Uzun saatler süren hummalı çalışmalar yaptı hazırlık ekibi. Gidip gelirken hep göz ucuyla baktığım, bu bakışmalar sırasında tanışıp, hoşlandığım Dilek Ağacı. Dilek Ağacı önce başka katta hazırlıkların bitmesini bekledi, son gün geldiğinde üzerinde rengarenk çaputlarla, ışığın altında yerleşmiş, güzelce salınıyordu.
Serginin açılışında, ilk iş Dilek Ağacı’na yollandım.
Dilek Ağacı bana biraz da bahar çağrıştırır. Bahar ve hatta Hıdırellez. Eğlence, umut, yaşamın yeniden başlaması, doğanın uyanması, renk cümbüşü, biraz da karmaşa ve elbette dilekler dilekler.
Ağacın etrafında şöyle bir gezindim önce, sonra dileklerden birini okuyayım dedim. İlk önce hangisini okuduğumu hatırlayamıyorum. ‘Çobanyan’, sonra galiba diğer kurdelede Nazeli Vartanian, sonra bir isim daha Levon Kricorian. Pek çok isim, pek çok çul çaput. İlk isimde sırtımda bir kasılma, sonraki isimlerde boğazın düğümlenmesi, gözlerin dolması. Bu dilek ağacı başka ağaçmış meğer. Kayıpları anıyor, dilekler de var.
Dilek Ağacı, Hale Tenger adlı sanatçı tarafından 24 Nisan 2015’te yapılmış. Ermeni Soykırımı’nın 100'üncü yılı anma töreninde, Türkiye dışından gelen Ermeniler, üzerine dileklerini ve ailelerindeki kayıpları yazdıkları bez parçalarını ve kurdeleleri ağacın dallarına bağlamışlar. Ben görmekte gecikmişim. Olsun, görüştüm kendisiyle, üzüldüm haliyle. İçim ağladı.
Bazı şeyler için çok geciktik belki ama çok yol aldık ve daha da almamız gereken çok yol var. Benim, en azından kendi tanıdıklarımdan, görece yakın çevremden talebim var. ‘Ermeni dölü’ diye konuşanlara yazmıyorum bu yazıyı, onlar bir şey işitecek halde değil ve saldırı peşinde. Bizler, bir parçacık sorma, öğrenme merakı olanlar, bu ülkede yaşananları öğrenmekle yükümlüyüz. Bize okullarda öğretilen tarih ile yetinemeyiz. Bize sunulan her bilgiyi hazırlop yutamayız. Devlet, eğitim adı altında, her şeyi işine geldiği gibi eğip büküp, bize sunuyor. Sorgulamak zorundayız, bambaşka bir fikri daha işitmek zorundayız. ‘Ben duydum Ermeniler az kalsın dedemi kesiyormuş, falancayı öldürmüşler’ demekle yetinemeyiz. Çünkü başka torunlar da var ve bu torunlar başka hikayeler anlatıyor. Ve ayrıca tarih, sadece dededen duyarak öğrenilemez, okumak, anlamak ve araştırmak zorundayız. Bunları yapmayan da en azından şüphe ile yaklaşmaya mecbur. Biz anlamadıkça ve yüzleşmedikçe; yeni ırkçılıklar, yeni katliamlar, yeni linçler üretiliyor ülkemizde. Kaç tane cümle duydunuz ‘Suriyeliler’, ‘Kürtler’ diye başlayan? Bizden sonra gelecek nesil tarih kitaplarında ne okuyacak? Yeni ezberler mi üreteceğiz? Bizi sırtımızdan bıçakladılar, kovduk, öldürdük? Önce onlar saldırdı nasıl? Kahpe, kalleş bu böyle gider... Ezberlerin getirdiği lüks hayattan kopma zamanı gelmedi mi ?
Bitirirken... Dilek Ağacı’nda bir kurdelede de ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ yazıyordu. Türkiye’de neredeyse tanıdığım tüm kardeşler miras kavgası yapar. Mahkemeye düşenini bile gördüm. Halklar arkadaş olsunlar bence. Hayatımızın en eğlenceli kısmı arkadaşlarla geçer. Ama öyle böyle değil, yakın arkadaşlık olmalı. Birkaç zaman görmeyince eksiklik hissettiğin. Kolladığın, kollandığın. İncitmeye kıyamadığın. Halklara yarenlikler, birlikte yeme içmeler, bayram kutlamalar ve ille de birlikte dans etmeler diliyorum. Bir yerden başlamak lazım. Siz öncelikle, Onnik Dinkjian’ın söylediği ‘Hoy Nazan’ adlı parça ile kendi kendinize bir başlayın dansa. Bakın bakalım ayaklarınız ne diyecek? Halklar arkadaş mı yoksa?
Not: Serginin tamamını görmek isteyenler için bilgi; Paylaşılan Kutsal Mekânlar, 20 Nisan – 14 Temmuz 2019 Tütün Deposu