Beklemekten bıkmadığımız yerdir Galatasaray!
Bizim için mezarsız ölülerimizle sohbete durduğumuz, sevdiklerimizin kokusunu astığımız yerdir Galatasaray! Bizim için sevdiklerimizi beklediğimiz ve beklemekten bıkmadığımız yerdir Galatasaray! Bizim için kaybedenlerin bir gün mutlaka yargılanıp cezalandırılacağı, adaletin sağlanacağı umudunu büyüttüğümüz yerdir Galatasaray!
Maside Ocak
Bir insan kaç defa yanar? Travmaya dönen ağrılarıyla kaç defa, kaç yıl uzatır ellerini belirsizliğe? Nasıl dayanır bekleyişe, özleme? Ne için dayanır ve ne için umut büyütür 24 yıl boyunca?
Büyür gider sorular; sorular büyüdükçe “offf” sesi dökülür sadece dudaklarımızın arasından.
Hiç unutmadım, unutamam Galatasaray Lisesi önüne ilk gidişimizi. Hasan'dan 25 gündür haber alamıyorduk. Yaptığımız tüm başvurulara bizden önce gözaltında kaybedilenlerin ailelerine verilen cevap verilmişti; “Bizde yok!”
Bir gün öncesinde de annem, ablam, Hasan Gülünay’ın eşi Birsen ve Sultan Seçik Ankara’da gözaltına alınmıştı.
15 Nisan 1995’te İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi gözaltında kayıplar ve Hasan'la ilgili Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması yapmış, o gün babam Galatasaray’da ilk defa konuşmuştu.
Hafıza dediğimiz şey ne kadar gaddar bazı zamanlarda. O gün babamla o alandan ağlayarak ayrılışımızı hiç unutamam. Kim unutabilir ki…
İki gün sonraysa annem ve Birsen Gülünay tutuklanıp Ulucanlar Cezaevi'ne gönderildi. Hasan kayıp, annem oğlunu sorduğu için cezaevinde! Yaşamak adına sadece nefes aldığımızı ilk o gün anlamıştık.
Bir ay hapis cezasının yatarı olan 13 gün sonra tahliye olup İstanbul’a geldiğinde, annemle bir kaldırım taşı üzerinde hasret giderirken “bana Hasan’ımı bul” diyerek öpüp kokluyordu. Biz Hasan'ı üzerinde numarası dahi olmayan bir mezarın içinde, kimsesiz bırakılmış bulduk. Anneme verdiğimiz sözü tutamadık.
Türkiye’nin en uzun, dünyanın ikinci büyük sivil itaatsizlik eyleminin başladığı 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Lisesi önünde bir araya geldiğimizde Hasan’ın cansız bedenini Kimsesizler Mezarlığından çıkarıp kendi ellerimizle defnedişimizin üzerinden sekiz gün geçmişti. Birbirine kenetlenen beş kayıp yakını ve 15 kadar insan hakları savunucusuyduk. Buluşmalarımız duyuldukça Galatasaray kayıp yakınlarının merkezi haline geldi ve gün geçtikçe sayımız çoğaldı.
Hepimiz faklı yerlerden, farklı dillerden, farklı dinlerden ve farklı düşüncelerden insanlardık. Hepimiz gözaltında kaybetme denilen o korkunç belirsizliğin karanlığında, taş duvarın dibinde, beton kaldırımın üzerinde oturup aynı soruyu soruyorduk; “kayıplarımız nerede?” ve aynı şeyi istiyorduk “kaybedenleri yargılayıp, cezalandırın”.
O günden bu güne yüreğimizde büyüyen yangın hiç dinmedi.
Galatasaray Meydanı’nın kıyısında diz dize oturup sıkıca ellerimizi tuttukça güç aldık birbirimizden. Sadece o meydanda değil binlerce kilometre uzaktaki kayıp yakınları da dayanmak için bize döndü yüzünü. Sessizliğimizde yanımıza ulaşamayan kayıp yakınlarının da sesini taşıdık.
O küçücük meydan kimi zaman koskocaman geldi bize. Küçücük kaldık Berfo Anne'nin, Asiye Anne'nin, Hediye Anne'nin, Fatma Anne'nin ve babamın sesi bizden uzaklaşınca. Galatasaray’dan uğurladığımız her annemiz, her babamız, her kardeşimiz sevdiklerine olan özlemlerini ve adalet mücadelesini, biz geride kalanlara bıraktı.
18 yıllık arayış ve ısrardan sonra Seyhan’ın, Davut’un kemikleri bulunduğunda koskocamandık sanki o meydanda.
Bizim için mezarsız ölülerimizle sohbete durduğumuz, sevdiklerimizin kokusunu astığımız yerdir Galatasaray!
Bizim için sevdiklerimizi beklediğimiz ve beklemekten bıkmadığımız yerdir Galatasaray!
Bizim için kaybedenlerin bir gün mutlaka yargılanıp cezalandırılacağı, adaletin sağlanacağı umudunu büyüttüğümüz yerdir Galatasaray!
Bizim için yangınımızı bölüştüğümüz, dayanma gücü bulduğumuz umut evidir Galatasaray!
Sevdiklerimizin kaybedilmesinden bu yana kaç defa yandık her birimiz. Kayıplarımıza ulaşamadığımız, belirsizlik içinde bırakıldığımız her an yangındır içimizde. Kaybedenlerin cezasız bırakılıp adaletin sağlanmadığı her gün harlanıyor içimizdeki yangın. Galatasaray'da bir araya gelmek, birbirimize tutunmanın adı yangına su taşımaktır.
39 haftadır daha büyük bir alev salınıyor içimizde. Sessizliğimizle büyüttüğümüz çığlık değmiyor Galatasaray'ın duvarlarına. 39 haftadır fotoğraflardan bize bakan sevdiklerimizle buluşmamız yasaklı.
24 yılımızı yan yana geçirdiğimiz annelerimize, kardeşlerimize uygulanan şiddet ve incitici sözlerle sadece biz değil tüm insanlık yanıyor.
738 haftadır elimizi uzattığımız belirsizliği ve “bir gün mutlaka” diyerek dayandığımız özlemi, tüm insanlık yüreğinde hissettiğinde dinecek.
Çekin artık elinizi kayıplarımız için yan yana geldiğimiz Galatasaray Meydanı’ndan! Meydanda bekleyen araçlarınızdan daha paslı insanlığınızdan utanın artık. Hanife Anne'nin, Besna'nın, İkbal Abla'nın ve hepimizin Galatasaray'da asılı kalan umudu kaybettiğiniz vicdanınızı bulmanıza yol olsun.