İstanbul seçimi ve etik meselesi 3: Seçimde iktidar taktikleri ve bu akşamki özel maçı
Bu tartışma programının yapılmasının ve üstelik moderatörlüğünün ısrarla yandaş olmayan bir medya mensubuna verilmesinin AKP tarafından istenmesinde, AKP’nin ve özellikle Binali Yıldırım’ın kendine güvendiği ve daha önemlisi ‘diyaloğa açık’ olduğu imajı yaratma taktiği önemli rol oynayabilir. Ancak bu tartışmadan kaçmak ne doğru ne de mümkündür; horoz dövüşüne dönmeye meyilli bu maçtan yüzünün akıyla çıkmak İmamoğlu için çok önemli ve yeterlidir.
Bülent Bilmez*
23 HAZİRAN ÖNCESİ İKTİDAR DAHA HAZIRLIKLI VE AKILLI
Görüldüğü kadarıyla İstanbul tekrar seçimlerine AKP oldukça farklı hazırlanmış: 31 Mart seçim kampanyasından çok farklı taktikler bütününden oluşan bir stratejiyle seçim kampanyası yürüttüğü konusunda genel bir fikir birliği var ama bu farkların nelerden ibaret olduğu hakkında ve nedenleri konusunda spekülasyonlar gırla gidiyor…
Bu akşam yapılacak olan ve adeta büyük derbi maçı öncesi yapılacak bir ‘özel maç’ niteliği kazanan büyük TV düellosu bunların başında geliyor, ama başka birçok muamma taktikle birlikte…
İstanbul seçimi ve etik meselesi 1: Eşitsizlik neyse de maçı kirletmemek lazım
ERDOĞAN NEREDE?
Son zamanlarda çok kişinin dikkat çektiği bir taktik olarak Tayyip Erdoğan’ın geri plana çekilmesi ve 31 Mart seçim kampanyasından farklı olarak Binali Yıldırım’ın öne çıkması bu taktik değişikliklerinden sadece biri. Çok konuşulan bu taktiği burada uzun uzadıya ele almaya gerek yok ama nedenleri konusundaki yorumlarda öne çıkan en yaygın iddianın, Erdoğan’ın olası yenilgiyi Yıldırım’ın üstüne yıkmayı düşünmesi olduğunu söyleyebiliriz. Bence daha ilginç ve önemli olan, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında 1 Kasım’da yine bir şekilde dayatılan tekrar seçimlerinde olduğu gibi, bu geri çekilmenin çok etkili olabileceği iddiasıdır. AKP reisinin ortalıklarda olmaması bu imajı güçlendirdiği gibi, geçen seçimlerde bir piyona dönüştürülen Binali Yıldırım imajının da yeniden güçlendirilmesi anlamına gelmektedir. Böylece küçük olduğu anlaşılan şansı denemek için yapılmış bir hamle olarak görülebilir. Ancak AKP liderliğinin önündeki tüm anket sonuçları bariz bir sonucu gösterdiği için bunu sineye çekmeye razı olmuş Erdoğan’ın bu süreçten en az yıpranarak çıkma taktiği de (elbette şansını denemekten vazgeçmeden) doğru olabilir.
BİR MELEKTEN ŞEYTAN YARATMAK: KİŞİSEL İMAJ SAVAŞI OLARAK SEÇİM KAMPANYASI
Yine sıkça dikkat çekilen bir başka fark da 31 Mart seçimleri kampanya sürecinde İmamoğlu’nun başarılı bir şekilde inşa ettiği, kucaklayıcı/kapsayıcı, güler yüzlü/barışçı ve tutarlı/kararlı lider imajını sarsmak için kendisini hata yapmaya, hırçınlaşmaya, en haksız saldırılara maruz bırakarak tepki göstermeye zorlama taktiğidir ki bunda kısmen başarılı olunduğunu söylemek mümkün… Nitekim bu taktik, kitleler nezdinde ‘olumlu’ iki karakter arasındaki gerilime/çelişkiye dayanmaktadır: Erdoğan’ın yıllardır başarılı şekilde kullandığı ve ‘dik durup diklenmemek’ olarak özetlediği hassas dengeli bir tavır gerektiren bu gerilim/çelişki, hakkını yedirmeyen ‘güçlü’ lider imajıyla, mülayim/yapıcı dil arasında yaşanır ki İmamoğlu’nun bugüne kadar bu konuda genelde iyi sınav verdiğini, ama son zamanlarda daha çok zorlandığını belirtmek gerekiyor. Ancak haksızlık etmemek gerekiyor: İmamoğlu’nun, bir zamanlar aynı şekilde Erdoğan’ı zorlayan eski müesses nizamın aktörlerinden daha sert ve belden aşağı bir saldırı karşısında bu tavrı sergilemesi bekleniyor ve üstelik bu saldırı, geçmişin deneyimli mağdurları tarafından örgütleniyor!
İstanbul seçimi ve etik meselesi 2: Adil olmadığı bilinen maça çıkmak veya çıkmamak
CHP DÜŞMANLIĞINA YATIRIM: İMAMOĞLU KİMİN ADAYI?
Bunlardan daha önemli ve başarılı olma şansı daha büyük bir taktik olarak ele alınması gereken, tepkisel ve kadim muhalefeti arkasına alan ‘partiler üstü İmamoğlu’ imajının yıpratılması, onun yerine ‘CHP adayı İmamoğlu’ imajının yerleştirilmesidir.
İmamoğlu’nun kendi başına iktidara gelmesi önündeki en büyük engel geçmişteki otoriter devlet partisi geleneği nedeniyle geniş kitlelerin sahip olduğu CHP alerjisidir. AKP son zamanlarda bu engeli besleyip büyütürken muhalefet de bu konuda hatalar yapmaktadır. Nitekim herkes Erdoğan’ın ortalıkta görünmemesini konuşurken Akşener’in de ortalıkta görünmemesini ve şimdi de düşük profilli bir kampanya yürütmesini konuşmuyor! Akşener gibi muhafazakârlara güven verecek isimlerle ortak resmin sağlayacağı desteğin bu kadar ihmal edilmesi, İmamoğlu’nun bu kampanyada en büyük hatası olarak görünmektedir.
Bir önceki seçimlerde İYİ Parti başta olmak üzere birçok partinin adayı olduğu imajını çok iyi şekilde veren İmamoğlu’nun, değişik kesimlerden aldığı gönülden destek sayesinde ulaştığı başarıya sadece CHP adayı olarak ulaşması imkansızdır. Mevcut otoriter rejimin baskısından bunalmış veya ayrıştırmacı ve kutuplaştırıcı siyasetten bıkmış olduğu için İmamoğlu’na bir şans veren Müslüman, Kürt ve özgürlükçü sol seçmenler arasında CHP’ye oy vermekte zaten çok zorlanan bir kesimin desteği, kendisinin CHP adaylığı imajı güçlendikçe erozyona uğrayacaktır.
Önce Millet İttifakı’nın adayı olarak kendini kabul ettiren ve giderek mevcut gidişattan rahatsız tüm muhalefetin adayı konumuna yükselen İmamoğlu’nun yeniden CHP adaylığına mahkûm edilmesi, kendisi için en büyük kayıplardan biri olacaktır.
BUGÜNKÜ ÖZEL MAÇ
Nitekim herkesin açıklamakta zorlandığı, televizyonda tartışma programı üzerinden AKP’nin gerçekleştirmek istediği şey tam da bu taktiklerden kaynaklanıyor gibi görünüyor: Daha önce sözünü ettiğim üzere, 31 Mart seçimleri sonrası dayatılan 23 Haziran ‘tekrar seçimi’ bir yandan biraz daha kendilerini meşrulaştırıp seçmenlere dayatılan keyfi kararları unutturmaya çalışırken, diğer yandan ekranda bir CHP adayı ile AKP adayının tartışıyor olması, milyonların CHP tepkisinin canlanmasına veya hatırlanmasına yol açacağı gibi, silikliği nedeniyle eleştirilen Binali Yıldırım için spotları üzerine çekerek bu imajını düzeltme ve Cumhur İttifakı’nın kampanyasında merkeze oturma fırsatı anlamına geliyor.
İmamoğlu için elbette bunun çözümü, bazılarının iddia ettiği gibi, tartışma programına çıkmak değil, nasıl olduysa gerçekleşmesi mümkün olmuş ve artık geriye dönülmesi mümkün olmayan bu tartışmayı da ‘her şeye rağmen’ kazanmak için, bu yazıda ele alınan ve alınmayan tüm sorunları dikkate alarak programa çıkmasıdır… İlk seçim sürecinde ortalıklarda görünmeyen ve reisin piyonu imajı çizen Binali Yıldırım için bu programın gerçekleşmesi bile bir avantajdır ama samimi ve net dili ve tavrıyla İmamoğlu için de eşsiz bir fırsattır: Yıllardır uygulanan kutuplaştırıcı politikalar nedeniyle artık kendisini dinlemeyi bile reddeden bir kesime hitap etmek, onlara yapılan haksızlıkları en sade ve net şekilde anlatmak, çıkılan maçın kirliliğini ve buna rağmen çıkılması gerektiğini göstermek ve CHP’ye karşı, kadim, derin ve sert ama kesinlikle anlaşılır tepkinin kırılmasa da yumuşamasını sağlamak için bundan daha uygun bir ortam bulmak zordur. Bugüne kadar asla CHP kimliğinden vazgeçmeden bu olumsuz imajı düzeltme umudu sunan İmamoğlu’nun bu şansı iyi kullanması mümkündür ama bir başka toplumsal etik meselesi olarak, bu umudun daha çok İmamoğlu isminden, Sünni Türk olmasından ve muhafazakâr bir aile geçmişinden ve (sembolik bir önem taşıyan) ‘çok iyi Yasin okuması’ndan kaynaklandığını unutmamak gerekiyor… Bir liderin bu memlekette başka türlü başarı şansı olmaması, elbette müesses nizamın (özellikle 12 Eylül sonrasında) ulaştığı büyük ‘başarı’ olarak kabul edilmelidir!
Yaratılan bu demos ile ‘artık olabildiği kadarıyla’ demokratik bir ülke yaratmak için verilen mücadelede bugün, geçmişin çok sorunlu da olsa bir şekilde işleyen parlamenter rejimi aranır olmuştur.
Şimdi bu konuda büyük bir umut olarak ortaya çıkan İmamoğlu’nun başarısında önemli dönüm noktalarından biri televizyon tartışma programı olacak gibi görünmektedir….
Bugünkü televizyon düellosunun bir özel maç olarak şampiyonluğu nasıl etkileyeceği belli olmadığı gibi, aslında kimin kazandığı her zaman tartışmalı olacak bir özelliği de sahiptir. Ancak bu özel maçı kabul etmesi bazıları tarafından eleştirilen İmamoğlu’nun, ‘tekrar seçim’i kabul etme sürecinde olduğu gibi, maça çıkıp çıkmama konusunda ‘her şeye rağmen’ çıkmayı seçerken, bu sefer reddedemeyecek olması, daha doğrusu reddetmesinin yaratacağı olumsuz etkilerin rolü büyük olmuştur.
Bu tartışma programının yapılmasının ve üstelik moderatörlüğünün ısrarla yandaş olmayan bir medya mensubuna verilmesinin AKP tarafından istenmesinde, AKP’nin ve özellikle Binali Yıldırım’ın kendine güvendiği ve daha önemlisi ‘diyaloğa açık’ olduğu imajı yaratma taktiği önemli rol oynayabilir. Ancak bu tartışmadan kaçmak ne doğru ne de mümkündür; horoz dövüşüne dönmeye meyilli bu maçtan yüzünün akıyla çıkmak İmamoğlu için çok önemli ve yeterlidir.
Ancak bu programa yüklenen önem ve anlam üzerinden unutturulmaya çalışılan etik meseleler asla gündemden düşürülmemelidir: Yıllardır HDP ve önceli partilere yaşatılan haksızlıklardan sonra, ana merkez sol ve sağ partilerine karşı etik dışı uygulamalar ve hatta saldırılar, zaten yerinde yeller esen demokrasinin artığı olarak kalmış seçimlerin kendisini kirletmiştir.
*Prof. Dr. İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü/Berlin Humboldt Üniversitesi Tarih Bölümünde misafir öğretim görevlisi