AK Parti seçmenleri ve 31 Mart 1: Şaibe mi, haksızlık mı?
İmamoğlu’na haksızlık yapıldığı söylemi, AK Parti’den kopma eğilimindeki seçmene daha çok heyecan verirken, şaibe var söyleminin AK Parti seçmeninde bir heyecan uyandırmamasının nedeni de, birinin değişimi, diğerinin statükoyu vadediyor olmasında aranabilir.
Dissensus Araştırma*
AK Partili seçmenler yerel seçimlere dair nasıl hissediyor? 2002 yılından bu yana 12, 2014’den bu yana ise altı defa sandık başına giden Türkiye’nin gündemi YSK’nın tartışma yaratan İstanbul kararının ardından bir kez daha seçimler. Dissensus Araştırma olarak, ağırlaşan ekonomik kriz atmosferinde tekrar sandık başına gidecek olan seçmenlerin duygularına odaklandık. 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi öncesinde İstanbul’un dokuz ilçesinde farklı yaş, toplumsal cinsiyet ve meslek gruplarından alt ve alt-orta sınıflara mensup AK Parti seçmeni 15 kişiyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdik. Araştırma kapsamında 31 Mart yerel seçimlerine dair ortaya atılan şaibe iddiaları, başkanlık mazbatasının geç verilmesi ve geri alınması ve seçimlerin yenilenmesi gibi toplum nezdinde tartışma yaratan olayların AK Parti’yi geçmişte ve(ya) şu an destekleyen kişiler tarafından nasıl algılandığını ve hangi duyguları yansıtacak şekilde tariflendiğini araştırdık. Amacımız kaç kişinin hangi duygulara sahip olduğunu ortaya koymaktan ziyade, niteliksel araştırma yöntemlerini kullanarak seçimlerin yenilenme sürecinin görüştüğümüz kişilerde uyandırdığı duygusal eğilimlerin çeşitliğini nedenleriyle ortaya koymaktır.
Türkiye’de arka arkaya yaşanan seçimlerin siyasetin alanını çok daha duygusal bir alana dönüştürmesi, riskleri de beraberinde getiriyor. Duyguların ne tür davranışları ortaya çıkaracağını ve bunların nasıl sonuçlar doğuracağını hiçbir siyasi parti öngöremiyor. En genel çerçevede bu araştırma, sürekli duygularına hitap edilen seçmenlerin her zaman beklendiği gibi hareket etmediklerini ve aslında çok daha geniş bir zamana yayılan sistemik problemlerden kaynaklanan negatif duygulardan etkilendiklerini gösteriyor. Bu yazıda, söz konusu negatif duyguların özellikle 31 Mart seçimlerinden sonra seçmenleri belirsiz bir alana çektiğini göstermeye çalışacağız. Öyle gözüküyor ki 23 Haziran sonrası siyasi partiler bu belirsizlik duygusuyla baş etmek zorunda kalacaklar.
31 Mart seçimlerinde seçmeni sandığa davet eden söylemler sandıkta iktidar partisi açısından beklenmedik bir sonuç doğurdu. Seçim gecesinden itibaren ortaya atılan şaibe söylemi ise seçimleri iptale götüren süreci başlattı. Buna karşılık muhalefet, seçimden galip çıkan Ekrem İmamoğlu’nun haksızlığa uğradığına dair bir söylem geliştirdi. Böylece İstanbul Büyükşehir
Belediyesi seçimlerinin iptalinin haklılığını iddia eden şaibe söylemine karşı İmamoğlu’na haksızlık yapıldığı söylemi, 31 Mart ile 23 Haziran arasındaki süreçte karşı karşıya geldi.
Bu karşılaşmanın doğurduğu duygusal sonuçları aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz:
AK Parti’den kopma eğilimi taşıyan ya da halihazırda kopmuş olanlar şaibenin sistemik bir sorun olduğu kanaatindeler. Onlara göre şaibenin bu seçimde gündeme getirilmesi İmamoğlu’na yapılan bir haksızlık.
AK Parti’den uzun süre önce kopmuş ve başka partilere oy vermeye hazır olanlar seçimlerin yenilenmesinin İmamoğlu’na yapılmış bir haksızlık olduğunu, şaibe söyleminin tamamen gerçek dışı olduğunu düşünüyorlar.
Karamsar AK Partililer ne şaibe söylemine ikna olmuş ne de İmamoğlu’na haksızlık yapıldığını ifade ediyorlar. Bu gruptakiler ne olup bittiğini bilemeyeceklerini, bilseler bile müdahale edemeyeceklerini düşünüyorlar. Kendilerini güçsüzlük diskuru üzerinden kuran gruptaki seçmenler ya AK Parti'ye oy veriyorlar ya da sandığa gitmiyorlar.
Umutlu AK Partililer olarak tabir edebileceğimiz kemikleşmiş gruptakiler ise şaibeye ikna olmakla kalmayan, aynı zamanda ikna edici iddiaları arayan ve dile getiren kişiler. Bu gruptakiler İmamoğlu hakkında çok olumsuz kanaatler belirtmeseler de, ona herhangi bir haksızlık yapılmadığı konusunda eminler. Bu grup AK Parti’ye oy vermiş ve oy vermeye devam edecek olan bir grup.
AK Parti’den kopma eğilimi taşıyan ya da halihazırda kopmuş seçmenlerin şaibe konusunda çok da ikna olmadıklarını görüyoruz. Onlara göre şaibe genel olarak seçim tartışmalarını da aşan sistemik bir Türkiye meselesi; yani daha önceki seçimlerin de şaibesiz olmadığını düşünüyorlar. Bazen kısık sesle dile getirseler de İmamoğlu’na bir şekilde haksızlık yapıldığı kanaatindeler. Dolayısıyla seçim sonrası ortaya atılan şaibe iddiaları veya “çaldılar” söylemi AK Parti’den kopma eğilimi gösteren seçmeni partiye geri döndürecek şekilde harekete geçirmekte yetersiz kaldı diyebiliriz.
“Açıkçası üzüldüm biraz. Niye, AK parti kendi başına gelseydi, CHP yapmazdı böyle bir şeyi diye düşünüyorum. […] Ama bu hareketleri onların daha çok kaybetmesine neden olacak gibi geliyor.”
AK Parti’den uzun süre önce kopmuş ve başka partilere oy vermeye hazır olanların partiye yönelik eleştirileri geniş bir zaman dilimine yayılıyor. Onlar tam da bu sebeple şaibe söylemine ikna olmuyorlar. 31 Mart seçimlerinde İmamoğlu’na oy vermişler ve bu seçimde de kararlılıkla İmamoğlu’na oy vermeye devam edeceklerini dile getiriyorlar.
“Sen büyükşehirin seçim güvenliğini sıfıra attın. Bundan sonra güvenmem itibar da etmem. Oyumu veririm ama güvenli bir seçim olduğuna benim şu kadar kanaatim yok. 2016 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri yok. Çünkü o zaman da aynı olaylar oldu.”
Karamsar AK Partililer haksızlık ve şaibe konularında net görüşler ifade etmekten kaçınıyorlar. Onlar ne olup bittiğini anlamak, karar vermek ve bu karar doğrultusunda hareket etmek konusunda oldukça isteksizler. Sistemin kendilerinin etki edemeyeceği kadar büyük ve sorunlu olduğunu düşünseler bile ne şaibenin ne de haksızlık söyleminin de peşine düşüyorlar. Onlar kendi gündelik hayatlarının gündeminden başka bir şeyle ilgilenmek istemediklerini açıkça dile getiriyorlar.
Umutlu AK Partililer olarak tabir ettiğimiz kemikleşmiş gruptakiler ise hem medya ve sosyal medyaya hem de mahallelerindeki AK Parti teşkilatlarından gelen bilgilere referansla şaibeye ikna olduklarını söylüyorlar. Yalnızca şaibe söylemine ikna olmakla kalmayan, aynı zamanda mevzubahis söylemi sahiplenerek savunusunu yapan bu gruptakiler İmamoğlu’na hiçbir haksızlık yapılmadığını açıkça ifade ediyorlar. Ne var ki, onların anlatılarında İmamoğlu’na yönelik sert eleştirilerle karşılaşmıyoruz. Umutlu AK Partililerin eleştirileri kısmen parti politikalarına yönelik olsa da, daha çok seçimlere yeteri kadar hazırlanmadığını düşündükleri parti teşkilatını hedef alıyor. Onlara göre hileye meydan veren bu hazırlıksızlıktan başka bir şey değil.
AK Parti seçmeni için genel olarak “şaibe var” söylemi daha genel sistem eleştirisi olarak kabul görüyor. Şaibe hayatımızda hep var olan, bir anlamda kanıksanmış bir durum. O nedenle, şaibe olduğu iddiası da olmadığı iddiası da coşkulu duygularla ifade bulmuyor. Dahası, bu iddialar geçmiş dönemlerde geçerliliğini korumuş olan makro anlatılar aracılığıyla dış güçlerin, uluslararası lobilerin, büyük terör örgütlerinin suçlandığı Türkiye’ye yönelik bir komplonun konusu edilmiyor.
Bu resme dayanarak bazı genel çıkarımlar yapmak mümkün. Öncelikle şaibe söyleminin AK Parti seçmeninin ucundan tuttuğu ama tam olarak sahiplenmediği bir söylem olmasının arkasında, AK Parti’nin iktidarda olması ve şimdiye dek seçimlerde hilenin mümkün olmadığı propagandasını yapmış olması olabilir. Seçim güvenliği hususunda kendi gücüne güveniyor olması, kazandığı seçimlerde ve hatta 31 Mart seçimleri öncesine kadar sistemin iyi işleyişine vurgu yapmış olması nedeniyle AK Parti’yi şaibe konusunda mağdur pozisyonuna düşürmek zor görünüyor. Şaibe konusunda makro ve sivri söylemler olmamasında, her sene seçime gidiyor olmaktan duyulan bezginliğin de rolü var.
İmamoğlu’na haksızlık yapıldığı söylemi, AK Parti’den kopma eğilimindeki seçmene daha çok heyecan verirken, şaibe var söyleminin AK Parti seçmeninde bir heyecan uyandırmamasının nedeni de, birinin değişimi, diğerinin statükoyu vadediyor olmasında aranabilir. Tam da bu nedenle değişim arzusuna bir sonraki yazımızda bakacağız.
*Dissensus disiplinlerarası araştırmalar yürüten bir kolektiftir. Dissensus ürettiği bilginin aynı anda pek çok yöne aktığının farkında olan bir grup antropolog, ekonomist, siyaset bilimci, sosyolog ve tarihçiden oluşur. Muhalif olma anlamındaki dissent ile uzlaşı anlamındaki consensus kelimelerinin birleşiminden oluşan Dissensus belirsizlik ve çelişkilerin çoğalttığı imkanları görme yollarını arar. Gündelik hayatı şekillendiren duygu, deneyim, davranış ve düşüncelerin çokluğuna nüfuz ederek görmenin, anlamanın ve söz üretmenin yeni biçimlerinin peşindedir.