Çin’in çıkmazı ve ticaret savaşları
Dünyanın üretim fabrikası olarak bilinen Çin’in durgunluğa sürüklenmesi diğer büyük ekonomiler başta olmak üzere tüm ülkeleri uçurumdan aşağı yuvarlayacaktır. Artık sadece ABD hapşırırken dünya nezle olmuyor, Çin de aynı yolda ABD’ye refakat ediyor.
Reza Behjati*
Ticaret savaşlarının küresel ticareti ciddi tehditlerle karşı karşıya getirdiği bir dönemde Çin’in üstesinde gelmesi gereken daha önemli sorunları olduğu ortaya çıkmıştır. Bu ciddi sorunlara yakından göz atarsanız Trump’ın Çin hakkında ilginç ve bir o kadar tutarsız tweet'lerinin bunların gölgesinde kaldığını hemen anlarsınız. Ticaret savaşlarının bu tehlikenin yanında çok daha önemsiz kaldığından söz etmek istiyorum. Olsa olsa bu, tehlikenin dozunu artırabilir. Peki bu ciddi ve bir o kadar tehlikeli dediğimiz sorunlar nelerdir? En başta Afrika domuz gribi (African swine fever: ASF) ve ardından güz tırtılı (Fall armyworm: FAW).
Resmi rakamlara göre son bir yılda (Mart 2018’den Nisan 2019’a kadar) ASF Çin’de domuz nüfusunun yüzde 21’ini telef etmiştir. Bu oran yaklaşık 73 milyon domuza denk gelir. Ancak söylentilere göre yetkililerce açıklanan bu rakam vahametin doğruluğunu yansıtmıyor. Resmi olamayan kaynaklar gerçek oranın toplam domuz stokunun yüzde 40’ının çok daha üzerinde olduğunu iddia ediyor. Rakamın büyüklüğünü anlamak için Avrupa ve ABD’de toplam domuz nüfusunun bir anda ortadan kalktığını hayal edin. Protein ihtiyacının büyük bir kısmını domuz eti tarafından karşılayan kıta gibi böyle bir ülke için bunun ne anlama geldiğini kavramak pek de zor değil. İstatistikler de bunu doğruluyor: Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) mayıs ayında yıllık olarak yüzde 2.7 arttığı Çin ekonomisinde domuz eti fiyatları aynı dönemde yüzde 18.2 yükselmiştir. Uzmanlar fiyatların önümüzdeki aylarda ve 2020’de çok daha yükseleceğini öngörüyor.
Diğer taraftan buğday, pirinç ve mısır gibi tarım ürünleri güz tırtılı isimli zehirli bir böcek (FAW) tarafından yok olma tehlikesi altındadır. Günde 60 mil kadar mesafe kat eden bu böceğin çok yakın zamanda (yıl sonuna kadar) Çin’in tüm eyaletlerini istila edebileceği tahmin ediliyor. Eğer bu zehirli böceği önlemek için, çok geç olmadan, gerekli tedbirler alınmazsa gündelik gıda ihtiyacının önemli bir kısmını bu ürünlerden karşılayan tüketicinin çok daha yüksek fiyatlara maruz kalacağı açıktır. Buna rağmen Çin’de yetkililer ulusal ve uluslararası medyaya bu sorunu çok önemsiz bir mesele olarak yansıtıyor. Fakat arka planda karanlık tablonun farkında oldukları da göz önündedir. Ticaret tansiyonları yükselmeden hemen önce Çin’in söz konusu gıdalarda ithalat artışına gitmesi buna bir işarettir. Ancak yaklaşık 1.5 milyar tüketiciye sahip olan Çin gibi bir ülke için ithalat artışının sorunu ne ölçüde çözebileceği bir muammadır.
Bilindiği üzere giderek daha fazla durgunluk sinyalleri veren küresel ekonomide Pekin, ihracat hacminde daralan kısmı yurt içi taleple telafi etmeye yönelirken, tüketici sepetinde büyük bir yeri olan gıda fiyatlarında hızlı artış hedefin gerçekleşmesi önünde büyük bir engel olarak görülüyor. Daha birkaç gün önce Çin yetkilileri hız kaybeden bu mega ekonomide, soruna kısmen çözüm üretmek adına, tüketici kararlarında etkileyici olduğunu düşündükleri yeni bir program açıkladılar: Tüketicilerin ev eşyası, araba ve elektronik cihazlar satın almalarını uyaran bir vergi indirimi programı. Fakat belirtildiği gibi gıda fiyatlarındaki hızlı yükseliş yurt içi talebi uyarmak için uygulanan politikaların etkisini ortadan kaldırabilir.
Bu durumda Çin ciddi tehlike oluşturan durumu örtbas etmek yerine yeni önlemler geliştirmelidir. İlk olarak ülke çapında ASF’yi önlemek için ciddi bir seferberliğe ihtiyaç vardır. Şu ana kadar bu yönde kaydedilen olumlu bir gelişmeden söz etmek mümkün değildir. FAW ordusuna gelince meselenin boyutunun yine aynı seviyelere yakın olduğu ortadadır. Eğer bu tırtılı durduracak ciddi bir önlem alınmazsa yakında bu ürünlerin fiyatlarında aşırı bir yükselişe şahit olacağız.
Peki bu karşı önlemlerin dışında ne yapılabilir? Burada akla gelen ilk politika söz konusu ürünlerin ithalatını artırmaktır. Ancak Çin gibi bir devin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli kaynakların nereden temin edileceği önemli bir sorudur. İster istemez insanın aklına gelen ilk şey ‘’acaba böyle bir kaynak var mıdır?’’ sorusudur. Eğer böyle bir imkan söz konusu olsa dahi giderek ABD ile kızışan ticaret savaşları aşılması gereken kocaman bir duvar olacaktır. Nitekim çok yakın zamanda Trump yönetimi Çin’in bu ülkeden ithal ettiği bazı ürünlere yüzde 25 tarife uygulamaya başladı. Bu ürünler arasında soya fasulyesi başta olmak Çin için hayati öneme sahip buğday, mısır ve pirinç gibi ürünler de vardır. Brezilya ve Arjantin gibi Güney Amerika ülkelerinden yapılabilecek ithalata gelince bu ülkeler Çin’in söz konusu ürünlerde toplam talebini karşılamaktan çok uzaktır.
Diğer bir alternatif yöntem –tabii ki sadece protein konusunda– domuz eti yerine tüketicileri diğer kaynaklara (tavuk ve sığır eti gibi) yönlendirmektir. Bu yöntemin de kısa dönemde etkin çözüm üretemeyeceği ortadadır. Yurt içi üretimde sağlanabilecek önemli bir artış şimdilik bir kenara bırakılırsa, sığır eti için Güney Amerika’dan gerçekleştirilebilecek ithalatın katkısı çok sınırlı kalabilir. Tavuk üretimine gelince kısa vadede böyle hızlı bir geçişin yapılması neredeyse imkansız gibi görülüyor. Gerçekleştirileceği takdirde bile çok yüksek maliyetlere katlanmak kaçınılmaz olacaktır ki bu da giderek yavaşlayan bir ekonomiyi daha fazla zayıflatır. Tavuk ürünleri ithalatı için de yukarıdaki benzer engeller söz konusudur.
Sonuç olarak, önümüzdeki aylarda Çin için şimdiden ufukta kara bulutlar gözüküyor. Çin’in bu engelleri aşıp aşamayacağını ise zaman gösterecektir. Son kırk yılda kapitalist dünyaya entegre olan Çin her defasında önemli krizlerden sağ çıkmayı başardığını ispatlasa da, böyle bir bulanık küresel tabloda yine de aynı başarıya imza atabileceği kuşkuludur.
Küresel ekonominin giderek daha fazla yalpaladığı bir dönemde Avrupa kıtasının derin bir krizin eşiğinde olduğunu, ABD’de yeni kriz sinyallerinin oluştuğunu ve gelişmekte olan ülkelerin de önemli daralmalar yaşadığını hatırlayalım. Böyle bir görüntüde dünyanın üretim fabrikası olarak bilinen Çin’in durgunluğa sürüklenmesi diğer büyük ekonomiler başta olmak üzere tüm ülkeleri uçurumdan aşağı yuvarlayacaktır. Artık sadece ABD hapşırırken dünya nezle olmuyor, Çin de aynı yolda ABD’ye refakat ediyor.
*İstanbul Üniversitesi, İktisat bölümü doktora öğrencisi