Kürtler, Türkleri anladı da Türkler, Kürtleri anladı mı?
31 Mart ve 23 Haziran seçimleri tarihsel Kürt-Türk ittifakının güncellenmiş daha somut bir parametresini oluştururken Kürt cephesinde, “Kürtler, Türkleri anladı da… Peki, Türkler, Kürtleri anladı mı?” sorusu yanıtını arıyor.
Oktay Candemir
31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimleri Türkler ve Kürtler arasında yeni bir ittifakın kapısını aralar mı?
Malazgirt, Çaldıran ve Kurtuluş Savaşı gibi tarihi kavşaklarda birlikte hareket etmeyi başarmış olan iki kadim halk, son zamanlarda yaşanan ve monarşiye evrilmeye başlayan badireden kurtulmak için son iki seçimde önemli bir başarıya imza attı, ancak iki halk arasında henüz konuşulmamış ve dile getirilemeyen konular var.
Kürtler, sadece kendilerinin değil, tüm halkların özgürce yaşadığı demokratik bir Türkiye için oy kullanırken, CHP ve İYİ Parti tabanı pragmatist bir yaklaşım ile Kürt oylarını ‘kullanışlı’ bir araç olarak görmenin ötesine henüz geçemedi. Kürtler bunu bilmesine rağmen bağrına taş basarak, yeni bir dönemin kapılarını aralarken, Kürt ve Türk halkları arasında bir sorunun bulunmadığını, sorunun devleti yönetenlerden kaynaklandığını bir kez daha ortaya koydu.
Türkiye halkları İstanbul’da bir araya geldi.
Her ne kadar ülkenin içinde bulunduğu siyasi konjonktürden ötürü bazı şeyler sümen altı edilse de önümüzdeki dönem içinde özellikle Kürtlerin hak talepleri karşısında, İstanbul’da birlikte mücadele ettiği Türkler, Lazlar, Çerkezler ve onların siyasi temsilcileri ne yapacak, sözünü ettiğimiz bu kesimler Kürtlerle bir diyalog ve müzakereye psikolojik olarak hazır mı?
Örneğin, böylesi bir durumda Meral Akşener, ‘Asena’mı’ olacak, yoksa bu taleplere ılımlı yaklaşan bir demokrat mı?
Önüne Kürt sorununun çözümü geldiğinde, Kılıçdaroğlu, yine altı oku mu saplayacak, yoksa altı oku, demokrasi, barış, özgürlük, hukuk, refah ve mutluluk olarak güncelleyecek mi?
Ya da İmamoğlu, ‘Ben Kürtlere böyle bir söz vermedim kardeşim. Bu kadar net söylüyorum’ mu diyecek?
Türk halkı ‘et-tırnak’ retoriğinin ötesine geçebilecek mi?
31 Mart ve 23 Haziran seçimleri tarihsel Kürt-Türk ittifakının güncellenmiş daha somut bir parametresini oluştururken Kürt cephesinde, “Kürtler, Türkleri anladı da… Peki, Türkler, Kürtleri anladı mı?” sorusu yanıtını arıyor.
Buna dair şu ana kadar elimizde somut bir veri yok. İstanbul seçimlerinde Kürtlerle birlikte hareket eden geniş kitleler, konu barış, demokrasi ve Kürtlerin ulusal talepleri olduğunda aynı dayanışmayı gösterecek mi? İşte Kürtler bundan emin değil.
Türkiye’de Kürtler dışında yaşayan tüm etnik ve inanç grupları, toplumsal önyargıların oluşturduğu anti-Kürt duyguları bir kenara bırakarak, “Kart-kurt, dağlı, kuyruklu, kökenli’ dediğimiz Kürtler, bugün büyük bir teveccühte bulunarak ülkemizi uçurumun kenarından çekip aldılar. Buna karşın bizim de onların taleplerini göz önünde bulundurmamız ve onların yaşadığı acılara son vermemiz gerekiyor” düşüncesine kavuşursa işte o zaman barış yolunda önemli bir psikolojik eşik aşılmış olacaktır.
İstanbul seçimleri Türkiye’de geniş bir kesimin yaşadığı ve ‘Kürt fobisi’ olarak adlandırılan ‘bölünüyoruz’ sendromunun sona ermesine yol açabilir.
İstanbul seçimlerinde gördüğümüz gibi Kürtler bu ülkeyi bölmüyor, aksine 96 yıldır olduğu gibi bütünleşmesine katkı sunuyor. Kürtlerin hak taleplerini artık Kürtlerden daha çok diğer halklar dile getirirse barışa ulaşabiliriz.
Şu andan itibaren çok önemli bir fırsat ortaya çıkmıştır. Kürt meselesinden ötürü büyük zararlar görmüş olan Türk ve Kürt halkları İstanbul seçimlerinde elde ettiği başarıyı bir barış ve demokrasi zaferiyle taçlandırmalıdır.
Eğer ki, CHP hâlâ 1930’ların CHP’si ise, Türkiye zaten zerre kadar yol olamaz. Ancak, İmamoğlu ile birlikte 1930’lardan bu yana, ‘Atatürk ilkelerini konserve etmeyi’ amaçlayan CHP’nin 90 yıldır sürdürdüğü statükonun bekçiliğinden vazgeçmesi gerekiyor.
CHP bunlar yapar ve Kemalist statükodan vazgeçerek, reforme edilmiş bir Kemalizm ile meydanlara çıkarsa o zaman Kürtler başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm kesimlerinin desteğini alacaktır.
Ortaya çıkan yeni durumu Ortadoğu’da ve Rojava’da yaşanan yeni gelişmelerle ele almayan ve Ankara merkezli düşünen CHP’nin başarı şansı oldukça düşüktür.
Yarından itibaren CHP ve İYİ Parti'nin yapması gereken ‘çözüm deklarasyonunu’ açıklamak, yeni anayasa için hükümete baskı yapmak, kayyum ve KHK rezaletine son verilmesi için duyarlılık yaratmak gibi önemli sorunlara el atmaktır.
Bu yapılırsa demokrasi ittifakı vücut bulur ve kısa bir süre sonra Türkiye’yi yönetmeye başlar.
Kürt ve Türk halkının ‘kardeşliği’ bir slogandan daha fazlasıdır. Sözde değil, özde bir kardeşlik, en büyük toplumsal ihtiyacımızdır.
Kürtler yapacağını yaptı, sıra toplumun diğer kesimlerinde… Demokrasi sadece Kürtlerin değil, Türkiye’de yaşayan tüm halkların talebi olursa o zaman sorunlarımızı daha kolay çözebiliriz.
Sadece oyları ortaklaştırmanın ötesi geçelim, duygularımızı, acılarımızı ortaklaştırırsak işte o zaman barışabiliriz.
Kürtlerin 96 yıldır Cumhuriyet rejiminden yediği kazıkları düşünürsek, yeni bir kazık yemesi her an ihtimal dâhilindedir, Bu defa aksi olursa bu da Cumhuriyetin demokratikleşmesi demek olur.
*Gazeteci