Bernie’nin hikayesi (II): Halk için belediyecilik
Bernie elitlerin ve sermayenin alışık olmadığı şekilde giyiniyor ve konuşuyordu. Kravat takmaması, saçlarının düzensiz ve dağınık olması karşıtları tarafından bir korku aracı olarak bile kullanılıyordu. Bu adam şehre zarar verecek, diyorlardı. Öte yandan, aynı gruplar onun için kızıl mantar deyimini kullanıp onun Sovyet destekçisi bir ajan olduğunu bile yayıyordu.
Alphan Telek*
Geçtiğimiz hafta Gazete Duvar’da, Bernie Sanders’in 1981-1989 yılları arasında ABD’nin Burlington kentinde ‘ortak yarar ve ortak zenginlik’ etrafında bir belediye başkanlığı yaptığını yazmıştım. Bernie şimdi ABD’de başkanlık yarışında Demokrat Parti’den aday adayı. Halkçı belediyecilikten ABD Başkanlığı'na bir hat çizilmiş durumda. Öte yandan, Sanders’in deneyimleri, 31 Mart sonrasında Türkiye’de yeni kent yönetimleri için iyi bir yön ve perspektif verebilir.
Ancak ilk yazıda Bernie’nin yaptıklarını kısa bir fragman olarak ortaya koymuş, daha çok Türkiye’yle ilgili tespitler yapmış ve dizinin sonraki yazılarında onunla ilgili daha detaylı bir portre çizeceğimi belirtmiştim. Öyleyse, dizinin bundan sonraki kısmında, Bernie’ye ve onun Burlington şehrinde belediye başkanı olarak yaptıklarına bakmayı deneyelim. İnancım o ki elimizdeki (hayali) periskobu iyi (gerçek) örneklere çevirirsek, yeni ufuklar kazanabiliriz. Peki kim bu Bernie ve yaptıkları bizi neden ilgilendirsin? Onun yakın tarihini kısaca incelersek önemini anlayabiliriz.
BERNIE’NİN KISA TARİHİ
Bernie ABD’nin ve dünyanın ilgisini 2015 itibariyle çekmeyi başardı. Daha öncesinde ABD’nin Vermont eyaleti senatörü olarak görev yapıyor ve çokça bilinmiyordu. Demokrat Parti üyesi olan Bernie ABD’li bir senatör. Ancak 1941 doğumlu olan Bernie’yi dünya gündemine taşıyan şey 2016 yılında yapılan ABD başkanlık seçimleriydi. İki partili ABD sisteminde Cumhuriyetçiler ve Demokratlar birer aday çıkarır. 2016 başkanlık seçimlerinde Bernie, Demokrat Parti’den aday adaylığını koydu. Cumhuriyetçilerin adayı ise malum Donald Trump. Burada kısa bir parantez açalım, bu bize hem Bernie’nin yükselişinin hem de Trump’ın göreve gelişinin arka planını verecek.
2008 yılı itibariyle ABD büyük bir ekonomik kriz yaşadı. Tarihin en büyük finansal krizlerinden biri. Hani bize teğet geçen. Bu krizle birlikte ABD toplumunun önemli bir kesimi yoksullaşırken, zenginler krizi değerlendirerek daha da zenginleştiler. Bu dönemde ABD’de yüzde 1’e karşı (ABD servetinin önemli bir kesimini elinde tutan zenginler) yüzde 99 (halkın geriye kalanı) temalı eylemler meydana geldi. Olaylar oldukça büyüdü. Öyle ki Obama döneminde ordunun, olası bir halk ayaklanması durumunda halkı bastırma yönünde tatbikatlar yaptığına ait fotoğraflar ve bilgiler ortaya saçıldı. Anlayacağınız, dünyanın en güçlü ülkesinin kendi halkından çekindiği bir dönem yaşanıyordu.
İnsanlar 2008 krizinin sebebinin aç gözlü şirketler ve onların yöneticileri olduğunu biliyordu. Ancak Obama yönetimi 2008 krizinin başlıca sorumlusu olan şirket ve bankaların yöneticilerini cezalandırmamış, cezalandırmadığı gibi bir çok bonus ve siyasi pozisyonlar aracılığıyla onları ödüllendirmişti. Krizin faturası ise her yerde olduğu gibi halkın sırtına yüklenmişti. 2001’de Türkiye’nin yaşadığı büyük ekonomik kriz gibi. ABD’de insanlar evlerini kaybederek, bankadaki birikmişlerini tüketerek, işlerini kaybederek, öğrenci borçları alarak ve güvencesizliklerle boğuşarak krizin faturasını ödedi ve halen ödüyor. Kısacası sosyal eşitsizliğin zirve yaptığı bir dönemdi.
Eşitsizlik soyut bir kavramdır, insan aklı kolay kavrayamaz. Ancak kriz anlarında sosyal eşitsizlik öylesine keskinleşir ki neredeyse elle tutulur hale gelir. İşte böylesi bir ortamda insanlarda zenginlere ve elitlere karşı büyük bir öfke birikti. 2016 yılına gelindiğinde Trump’ın elit karşıtı söylemleri bu noktada son derece etkili oldu ve halen bu kartı oynuyor. Popülizmin yükselişinde (Türkiye dahil) bu sosyal eşitsizliklerin ve elitlerin aç gözlü tavırları ile siyasetçilerin bunu yönetememesi ve maniple etmesi temel etkenler. İşte bu ahval ve şerait altında, bizim Bernie bir fikrin cisimleşmiş hali olarak devreye girdi: Sosyal eşitlik.
Bireysel zenginlik ya da şirketlerin zenginliği karşısında ortak zenginlik için kamusal politikalar yürütmek ve karar alım süreçlerinde şirketlerin rolünü kısıtlamak ve güçsüzlerin (güvencesizlerin) rolünü artırmak sosyal eşitliğin bazı yönleri. Öğrencilere ücretsiz üniversite hakkı, herkese sağlık hakkı, sigorta sistemi, öğrenci harçlarının kaldırılması, şirketlerin sosyal gücünün azaltılması gibi talepler sosyal eşitliğin temel bileşenlerini oluşturuyor. Bizim Bernie de bunları temsil ediyor.
Kısaca diyebiliriz ki Bernie’nin ulusal sahneye çıkışı ve ABD toplumunun dikkatini çekmesi 2008 ile 2016 arasında yaşananlar yüzünden. Eşitsizlik öyle bir seviyeye gelmişti ki, bu fikrin karşısında sosyal eşitliğin cisimleşmiş halinin dikkat çekmemesi düşünülemezdi. Anlayacağınız bizim Bernie popüler taleplerin seslendiricisi. Bana ne ya demeyin. 2015 yılından beri gittiği her yerde özellikle gençler (güvencesizliğin içine doğanlar) tarafından büyük bir sevgiyle ve ilgiyle karşılanıyor.
Youtube görüntülerinde gençlerin adeta bir rock-star gibi 70’lerindeki bir adamı karşılaması inanılmaz gelebilir ama gerçek. Tahmin ediyorum ki onda kendi geleceklerine yönelik bir inanç görüyorlar: Mücadeleye duyulan inanç. Ya da gidecekleri başka kimse yok.
ABD’de Demokratlar elbette ki Cumhuriyetçilere göre daha demokrat bilinirler. Ancak durum hiç de öyle değil. Demokratların içinde kuvvetli bir yerleşik elit damarı var. Bunlar yönetimi kendi fikirleri dışındaki kimseye vermek istemiyorlar. Bernie de diğer yakada kalıyor. O yüzden 2016’da krizin mimarı bankalar ve şirket yöneticileriyle iyi anlaşan Hillary Clinton’u onun yerine aday gösterdiler. Trump çok da zorlanmadı. Çünkü Hillary’nin adaylığı halkın gözünde sosyal eşitsizliğin bir kez daha onaylanması anlamına geliyordu. Trump bu elit kartını iyi oynadı ve başkan oldu.
Ancak Bernie’nin etkisi bitmedi. Tersine, aday adaylığı süreci onu iyiden iyiye ulusal gündeme taşıdı. Gençlerin, güvencesizlerin, emeklilerin, kadınların sorunlarıyla ilgili herkesin söylemleri dışında orijinal fikirler seslendirdi. Son olarak öğrenci borçlarını (1.47 trilyon dolar) silmeyi önerdi (Malum bizde de bu borçlar giderek artıyor ve bel büküyor).
Bernie 2020’de bir kez daha başkanlık aday adayı. Belki seçilemeyecek. Ama şimdiden aday adaylarının programına baktığımızda onun halkçı taleplerinin etkisini görüyoruz. Başkan olmasa bile gündemi belirlemeyi başarabiliyor. Demek ki eşitlikçi yaklaşım ABD’de bile güç kazanıyor. Bu da nesi demeyin. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Akbil ve İSKİ indirimiyle bugün yılda yaklaşık bin TL cebimde kalıyor ve beni bir ölçüde rahatlatıyor, gündelik hayatta eşitlikçi müdahalenin böylesine gerçek bir tarafı var. Sürekli eşitlik ve özgürlük kelamı etmenin gençlerin gözünde bir anlamı yok. Gündelik hayatta bu yönde yapılan gerçekçi müdahaleler ise eşitliğin ete kemiğe bürünmüş hali oluyor. Belediyelerin bu anlamda insanların hayatını değiştirme yönünde önemli bir güçleri var. Bu yüzden dünyada benzer örnekleri bulup bunları analiz edersek Türkiye’de eşitlik ve özgürlük yönünde önemli bir külliyat oluşturabiliriz.
BELEDİYE NASIL ALINIR, NASIL YÖNETİLİR?
Bernie ise yaklaşımını 70 yaşında oluşturmadı. 1981 ve 1989 yılları arasında Vermont eyaletinin Burlington kentinde belediye başkanlığı yaptı. İşte Bernie’nin hikayesinin başladığı yer. Periskoba ufak bir parça eklemeye ne dersiniz? Zamanda geriye giden bir parça. Kısacası elimizdeki bu periskopla hem farklı mekanlara hem de farklı zamanlara bakacağız. Şimdi onu 1968’e ayarlayalım ve ABD’nin kuzeydoğu yakasına yönlendirelim: Burlington, Vermont, 1968.
Kente yeni bir delikanlı geldi. Dağınık saçları ve tarzıyla dönemin hippi kültürünü yansıttığı bile söylenebilir. Vermont’lular New York ve Chicago gibi büyükşehirlerden gelen yeni insanlara karşı önce mesafeli davranıyorlar. Sonra onları tanıyıp seviyorlar. Bernie de bu yeni gelenlerden biri. Brooklyn, New York doğumlu olan Bernie kendi döneminin gençliğini yansıtıyor. O bir 68’li. ABD’de siyahlara uygulanan beyaz ırkçılığına karşı mücadele etti. Irksal eşitliği savundu. Bunun için lisans eğitimi gördüğü Chicago Üniversitesi’nde öğrenci aktivizmi gösterdi. Sanders ayrıca ABD’nin içinde olduğu Vietnam Savaşı'na da karşıydı. Bir gösteride bu yüzden tutuklanmıştı. Ancak bir süre sonra New York’tan taşınma kararı aldı. ABD’nin kuzeydoğusunda yer alan Vermont eyaletindeki küçük bir şehir olan Burlington’a geldi. Sanders’ın burada metropol bir kentten Vermont’a gelişinin sebebi ise dönemin ruhundan kaynaklanıyor.
1960’ların sonunda ABD’de bir karşı kültür doğuyordu. Bu karşı kültür, kentten uzaklaşmayı ve doğayla daha çok iç içe yaşamayı içeriyordu. Biraz bugünün Türkiye’sine de benziyor. Bir çok okumuş etmiş insan bugün fırsatı olsa ve nasıl yapılacağını bilse bir köye yerleşip yaşamayı ve tarım yapmayı düşünüyor – ben dahil. Sanders Ailesi böylece 1968 yılında Burlington’a geldi. Sanders 1970’li yıllar boyunca siyaset yapmak için çeşitli adımlar attı. Bölgede Özgürlük ve Birlik adında bir siyasal parti bile kurdu. Burada ilginç olan şey Vermont’da Özgürlük ve Birlik Partisi'nin tabanının yoksullar ve işçi sınıfından oluşması. Sanders işçiler ve yoksullar arasında örgütlenme göstermeye özellikle dikkat ediyordu. 1970’li yıllar boyunca ulusal düzeyde Vermont eyaletinin senatörü olmak için çabaladı ama başarılı olamadı.
10 OY FARKLA BELEDİYE BAŞKANI OLDU
Bernie bir gün arkadaşlarıyla Burlington’un güzel kafelerinden birinde otururken, planını açıkladı. Burlington’un belediye başkanı olmak için aday olacaktı. 1981 yılında yapılacak seçimler öncesinde Bernie’ye şans veren pek yoktu. Bunun en başta gelen sebebi ABD’nin iki partili yapısı ve iki partinin adaylarının siyasete her yerde hakim olması. "Kente yeni gelen adam mı? Onun şansı yok" diyorlardı. Bernie o zamanlar Demokrat Parti üyesi değildi. Dahası Burlington’da belediye başkanlığı 1981 yılına geldiğinde 10 yıldır kentliler tarafından iyi tanınan Demokrat Gordon Paquette’teydi.
Paquette şehirde yapılan son beş belediye başkanlığı yarışından galip çıkmış, dahası kent konseyinde Cumhuriyetçilerle de iyi anlaşan biriydi. Yerleşik bir siyasal elit gruptan bahsedebiliriz. Yönetim onlardan sorulur ve kentte onların istemediği şeyler kolay kolay olmaz. Elbette şehirde güçlü konumda olan sermaye kesimi de Bernie’den ziyade alışkın oldukları Paquette’i destekliyordu. Paquette’in iki partili sisteme dahil olmayan, kendisine göre düşük profilli biri olan Bernie tarafından yenilmesine imkan verilmiyordu. Ama Bernie 1981 seçimlerinde galip geldi, hem de sadece 10 oy farkla. Bunun arkasında onun samimiyeti olduğu gibi, 1970’ler boyunca partisi ile yoksullar, işçiler ve öğrencilerle yapmış olduğu çalışmaların faydası var.
Bernie bu ufak kentte sosyal bir koalisyon sonucu yönetime geldi. Düşük gelirliler-yoksullar, emekliler, işçiler ve polislerin bir kısmı (Bernie onların maaşını artırmayı vaat etmişti). Kentin elitleri ve sermaye kesimi ise kendine demokratik sosyalist diyen bu adamın yönetimi almasına dayanamıyordu. Ona kravatsız Bernie diyorlardı. Bernie elitlerin ve sermayenin alışık olmadığı şekilde giyiniyor ve konuşuyordu. Kravat takmaması, saçlarının düzensiz ve dağınık olması karşıtları tarafından bir korku aracı olarak bile kullanılıyordu. Bu adam şehre zarar verecek, diyorlardı. Öte yandan, aynı gruplar onun için kızıl mantar deyimini kullanıp onun Sovyet destekçisi bir ajan olduğunu bile yayıyordu. Mantar, Bernie için son derece uygun bir isim çünkü mantar birdenbire ortaya çıkan ve beklenmedik şekilde yayılabilen bir bitkidir.
Elitler Bernie seçildikten sonra onun seçilmesinin normalden bir sapma olduğunu ve iki yıl sonraki seçimlerde yönetimi alacaklarını düşünüyorlardı. Kentin bütün dinamikleri onların elindeydi. Güç, para ve etkili konumlarda yer alan destekçiler. Bu noktada Bernie’nin karşısındaki en büyük zorluk Kent Konseyi’ydi. Bizdeki İl ve İlçe Meclisleri gibi partilerin burada üyeleri vardı ve önemli kararlar buradan geçmekteydi. Kent Konseyi de 1981 itibariyle Demokratların ve Cumhuriyetçilerin elindeydi. Bu yüzden elitler ve eski siyasetçiler iplerin kendi elinde olduğunu düşünüyorlardı.
En başta, Kent Konseyi Bernie’nin teklif ettiği her adımı ve her atama önerisini reddetti. Bernie’nin sekreter ataması bile reddedildi. Bu Bernie’ye bir mesajdı. Bernie’yi zorlayan unsurlardan biri de belediyede özellikle müdürlerin önemli yetkileri olmasıydı ki bunların çoğu eski dönemden kalma müdürlerdi. Bu durum bir belediye başkanı olarak Bernie’nin etkisini azaltıyordu elbette. Öte yandan, kentin önemli sermayedarlarından biri olan Bay Pomerlau 1981’de Bernie’ye şöyle diyordu: "Belediye başkanı sen olabilirsin ama bu halen benim şehrim". Evet yerleşik düzen ufacık Burlington’u bile kaybetmek istemiyordu. Bu, zaman ve mekan tanımaz, her coğrafyada ve zamanda aynı. Dengeler kolay değişmiyor.
Belediye başkanı olmasına rağmen adım atamıyordu. Bu durum karşısında Bernie Burlington halkına "Beni başkan seçebilirsiniz ama görünen o ki radikal bir değişim gerekiyor" dedi. Peki Bernie bunun karşısında ne yaptı? Ne yapacak, kendisini pasifleştirmek ve kontrol etmek isteyen bu kliği halka ifşa etti. Kapı kapı dolaştı. Bernie kapı kapı dolaşıp insanlarla diyalog kurmanın önemini her zaman vurguladı. Bunu da genelde yoksul mahallelerde ve şehirde sayıları fazlaca olan öğrenci yurtlarında yaptı. Yine de kolay olmadı. Bernie’yi destekleyen yoksullar, işçiler ve öğrenciler birlikte harekete geçtiler.
PAZARTESİ ÇETESİNE KARŞI HALKLA BİRLİKTE
Kent konseyi, toplantılarını pazartesi günü yaptığı için, Bernieciler kent konseyine ‘pazartesi çetesi’ diyordu. Bernie destekçileri, Burlington’da kent konseyinin çevirdiği oyunlarla ilgili olarak bir seferinde 10 bin bildiri dağıttı. Bildiri Bernie’nin nasıl engellendiği üzerine bilgiler içeriyor ve bunu yapanın kent konseyi üyeleri olduğu belirtiliyordu. Halkın çıkarı için yapılmak istenenler karşısında yerleşik düzenin nasıl davrandığı anlatılıyordu. Düşünün 40 bin kişilik bir kasabada 10 bin bildiri dağıtılıyor. Tabii bugün böyle bir şey yapılmak istense, sosyal medya daha makul bir araç olarak ortaya çıkar. Ancak temel motivasyon aynı, eğer engelleniyorsanız bunu halka taşıyın ve rızayı halkın arasında arayın, elitlerin arasında değil.
Öte yandan Bernie engellemeler karşısında bununla da yetinmedi. Engellemeleri Birleşik Devletler Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Başına gelenleri ulusal seviyede duyurdu ve anlattı. Kazanan kim oldu? Yerleşik elitler mi? Hayır. Halk Bernie’nin samimiyetini görerek onu engelleyenleri cezalandırdı. 1982 yılında yapılan kent konseyi seçimlerinde Konsey çoğunluğu Bernie’ye geçti. Artık Bernie’nin önü açıktı. Kamusal politikalarını uygulayabileceği dönem başlıyordu. Bu dönemde onun yaptıklarını belirleyen iki unsur vardı: Halk çıkarı ve ortak zenginlik. Bireysel yarar ve bireysel zenginlik değil. Peki Bernie kentte neler yaptı?
DEVAMI YARIN
* Alphan Telek – Siyaset Bilimci, Sciences Po Paris’te Doktora Araştırmacısı, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Akademi Direktörü