İngiltere'de muhafazakar darbe
Boris Johnson’ın Kraliçe’nin onayıyla parlamentoyu askıya alması kuşkusuz ki ciddi bir kırılmayı temsil ediyor. Fakat Johnson’ın icraatları bununla sınırlı değil. Brexit ile meşgul edilen gündem, Thatchervari emek düşmanı politikaları gizlemek için oldukça konforlu bir alan sağlıyor.
Kubilay Cenk* [email protected]
İngiltere 2016 yılında düzenlenen ve Avrupa Birliği'nden çıkışı öngören Brexit referandumunun politik sonuçlarıyla sarsılmaya devam ediyor. İngiliz parlamentosu, 29 Mart'ta gerçekleşmesi gereken anlaşmasız Brexit'i yasa çıkartarak engellemiş, o dönem Theresa May'in başını çektiği hükümet, AB'nin de onayıyla Brexit'i 31 Ekim'e ertelemişti.
Son olarak Theresa May'in istifasının ardından Muhafazakar Parti üyeleri tarafından Boris Johnson liderlik koltuğuna seçilmişti. Koltuğa oturduktan sonra anlaşmasız Brexit (no deal Brexit) konusunda çalışmalara başlayan Boris Johnson, Kraliçe 2. Elizabeth'ten eylül başında yeni yasama dönemi için açılacak Parlamentoyu askıya almasını talep etmiş, Kraliçe talebi onaylamıştı. Parlamento'nun 9-12 Eylül arasında bir tarihte askıya alınmasına ve 14 Ekim'de tekrar çalışmaya başlamasına karar verildiği açıklanmıştı.
3 EYLÜL'DE PROTESTOLAR DÜZENLENECEK
Boris Johnson hükümetinin parlamentoyu askıya alması muhalefetin de tepkilerine yol açtı. Kararın açıklandığı çarşamba günü, binlerce kişi Londra'da protestolar düzenledi. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, bu durumu "demokrasiye tehdit" olarak adlandırırken, anlaşmasız Brexit'i durdurma mücadelesinin AB’den ayrılmak isteyenlerle üyeliğin devamlılığını isteyenler arasındaki bir kavgadan ziyade, referandum sonucunu en tepedekilere daha da fazla güç ve zenginlik akıtmak için gasp eden birkaç kişiye karşı yığınların mücadelesi olarak niteledi. Buna ek olarak, ikinci bir referandum veya bir genel seçim çağrısında bulundu.
Öte yandan, İngiltere Parlamentosu'nun internet sitesinde "Parlamentoyu tatil etmeyin" başlığıyla açılan imza kampanyasında 1,3 milyon imza toplandı. İngiltere Parlamentosu, tartışma için 100 binden fazla imza alan tüm dilekçeleri dikkate alıyor. Ancak, parlamento askıya alınacağı için, dilekçenin mecliste görüşülme şansı pek mümkün görünmüyor.
Britanya Komünist Partisi, Savaşı Durdurun Koalisyonu, Yeşiller Partisi ve sendikaların 2013 yılında kemer sıkma politikalarına karşı oluşturduğu Halk Meclisi ise 3 Eylül günü "Boris Johnson'a karşı sosyalist sol" sloganıyla bir miting düzenleyecek. İşçi Partisi'nden bazı milletvekilleri de mitinge katılacak.
İKİNCİ REFERANDUM TUZAĞI
Başta İşçi Partisi ve lideri Jeremy Corbyn olmak üzere, muhalefetin önündeki engellerin başında Johnson karşıtı blokun içerisinde önemli bir yer tutan ve Owen Jones gibi isimlerin başını çektiği blok, Avrupa Birliği’nde kalınmasını savunuyor ve partinin de tutumunu değiştirmesi yönünde bir basınç oluyor. Parti liderliğinde bulunan Jeremy Corbyn ve ekibinin ise en başından beri AB’ye sıcak bakmayan bir siyasal tutumu benimsediği biliniyor. Corbyn ve ekibi tarafından Brexit krizine yönelik sunulan çözüm ise bir genel seçim ile Muhafazakar Parti’yi iktidardan indirmek ve Brüksel ile görüşme yaparak AB’den anlaşmalı çıkışı sağlamak. Parti içerisinde ikinci referandum yanlılarının çalışmaları sonuç verdiği söylenebilir. Zira Corbyn’in söylemlerindeki değişimlerden de bunu anlamak mümkün.
Parti liderliği ve parti içerisindeki çeşitli grupların Brexit konusundaki açı farkları, İşçi Partisi’nin iktidara yürüyüşünün önüne bir dizi sorun çıkarıyor. 2016 yılında parti tabanında ciddi bir toplam AB’de kalmak yönünde oy vermiş olsa da, tarihsel olarak İşçi Partisi’ne oy veren Kuzey olmak üzere, ülkenin çok büyük bir toplamını oluşturan ve AB’den ayrılma yönünde tercih belirten kırsal kesimin oyunu almak konusunda kritik bir sorun teşkil ediyor. Daha da ötesi, İşçi Partisi içerisindeki liberal kanadın ikinci referandum ısrarı, 2016 yılında İngiltere’nin AB’den çıkışı için oy kullanan büyük çoğunluğun Brexit Partisi gibi kendini düzen karşıtı olarak lanse eden aşırı sağın kucağına itiyor.
BORIS JOHNSON NE YAPMAK İSTİYOR?
Boris Johnson’ın Kraliçe’nin onayıyla parlamentoyu askıya alması kuşkusuz ki ciddi bir kırılmayı temsil ediyor. Fakat Johnson’ın icraatları bununla sınırlı değil. Örneğin, uzun yıllardır özelleştirilmesi için girişimlerde bulunulan Ulusal Sağlık Sistemi’ne (NHS) yönelik ‘reform’ hamleleri gerçekleştiriyor. Okullarda denetimleri sıkılaştırıyor ve disiplini artıyor. Emeklilik yaşının yükseltilmesine dair çalışmalar yürütüyor. Bu noktada ise Brexit ile meşgul edilen gündem, Thatchervari emek düşmanı politikaları gizlemek için oldukça konforlu bir alan sağlıyor.
Bunlara ek olarak, Johnson’ın temel dayanağı olan ve Muhafazakar Parti’nin de büyük bir çoğunluğunu oluşturan elitler, başında Corbyn’in olduğu bir İşçi Partisi iktidarı yerine diğer bütün seçeneklere razı olmuş durumdalar. Öyle ki, sermaye sınıfının ve elitlerin büyük kısmı AB’de kalmayı desteklemesine rağmen, Corbyn hükümeti korkusuyla Johnson’ın anlaşmasız Brexit senaryosunu bile görmezden gelebiliyor.
* Pavia Üniversitesi Siyaset Bilimi yüksek lisans