ABD’nin geleceği dört kadında peki ya Türkiye?
Dört kadının etkili siyaseti ABD’de Demokrat Parti’nin ve siyasetin dinamizmini değiştirebildi. Gündem belirleyen ilerici politikaları ve siyasete dahil oluş biçimleri ile ABD’nin geleceğinde önemli etkileri olacağı aşikar. Çünkü dönüşüm bu isimlerin kişisel kariyerlerinden öte açtıkları ve açacakları yolun geleceğin siyasetine katkısı ile ilgili. Peki ya Türkiye?
Türkiye'de toplumun gittikçe genişleyen bir kesimi siyaseti içinde bulunduğu sıkışmışlıktan kurtaracak bir kahraman arayışında. Bu kahraman kimileri için yeni bir parti ile yola koyulacak bir lider, kimileri içinse mevcut partilerin içinden dönüşümü sağlayacak liderler. 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri sonrasında iktidar kanadında ortaya çıkan çatlakla belirginleşen yeni parti hazırlıkları ve muhalefet kanadında ortaya çıkan yeni siyasi aktörler lider arayışındaki topluma yeni alternatifler sundu. Peki Türkiye’nin sorunlarını yeni bir lider mi çözer, yoksa çok daha köklü bulldozer bir dönüşüme mi ihtiyacımız var? Geleceğin arzu edilen siyasetini bugünden kurmaya başlamak mümkün mü? Mümkünse nasıl?
Şüphesiz ki benzer sorular, sorunları ortaklaşan dünyanın ilericilerinin zihnini meşgul ediyor. Yeni çağ, eski siyasal sistemin getirdiği tıkanan, bozulan idealler ve algılarla tamir edilemiyor. Öyleyse, yepyeni fikirler ve stratejilere ihtiyaç var. Bu arayışlar sonucu ortaya çıkan bazı deneyimler ise Türkiye’deki ilericilerin arayışına ışık tutacak nitelikte. ABD Temsilciler Meclisi’nde Trump’a kafa tutan ve her yönüyle yepyeni bir siyaset tarzı ortaya koyan dört kadının hikayesinden öğreneceğimiz çok şey var.
Kendi tabirleri ile “The Squad” (Ekip) olarak bilinen dörtlü Kasım 2018’de Temsilciler Meclisi’ne ilk kez seçilen Demokrat Parti’li Alexandria Ocasio-Cortez, Ayanna Presley, Ilhan Omar ve Rashida Tlaib’den oluşuyor. Bu dört kadın yaşları, mensup oldukları sosyal sınıf ve kimlikleri ile alışıldık ABD’li politikacıların dışında. Siyasi pozisyonlarını elde etmek için verdikleri mücadele de, siyasal programları ve siyaset yapma biçimleri de bizlere yeni siyasete dair ipuçları veriyor. Siyaseti bir ekip işi olarak görüyorlar. Her biri kendi bölgesinde siyaseti meslek edinmiş, varlıklı ve nüfuz sahibi “güçlü erkek” adaylara karşı önseçim zaferini kazandı. Dördü de Demokratik Sosyalistlerin üyesi. Dördü de Adil Demokratlar (Justice Democrats) adlı platform tarafından aday gösterildi ve desteklendiler. Kimse onları kurtarıcı olarak görmedi, hatta hikayelerinin başında verdikleri mücadele imkansız görüldü. Şimdi ABD siyasetinde adından en çok söz ettiren politikacılar ve ABD toplumunun gündelik hayattaki dertlerini, derin eşitsizlikleri siyasallaştırıp sınıf-kimlik temelli ilerici politikalar ortaya koyuyorlar. Ezilenlerin, yoksulların, kenara itilmişlerin, öğrencilerin, göçmenlerin haklarını savunuyorlar. Peki bu hikaye nasıl başladı ve Türkiye için ne ifade ediyor?
Öncelikle Türkiye’de siyasilerden sıklıkla duyduğumuz bir ifadeyi hatırlayalım: “Kadınlar, gençler aktif siyasete dahil olsunlar, geri durmasınlar, her şeye rağmen devam etsinler...” Peki kadınlar siyasete ilgisiz oldukları için ya da kolayca pes ettikleri için mi siyasete dahil olamıyorlar yoksa daha sürecin en başından önlerine dizilen bariyerler mi onlara engel? Türkiye’de olduğu gibi ABD’de siyaset ayrıcalıklı, sosyal statüsü yüksek ve varlıklı insanların domine ettiği bir alan. Şüphesiz ki Alexandria Ocasio-Cortez gibi geçimini barmenlikle sağlayan 29 yaşındaki genç bir kadın bu profile uymuyordu. Ya da kongreye seçilen ilk Müslüman kadınlar olan Ilhan Omar ve Rashida Tlaib veya bölgesinden seçilen ilk siyah kadın olan Ayanna Pressley... ABD’de ilericiler dönüşümün köklü değişikliklerle yapılması gerektiğine inanıyorlardı. Doğduğunuz ailenin, mahallenin, yoksulluğunuzun siyasete katılmanızın önünde engel olmadığı bir gelecek nasıl inşa edilecekti? Elbette sistemin görünmez kurallarını delerek. Bu da kendiliğinden gerçekleşmiyor, sistematik ve dayanışma temelli bir örgütlülük gerektiriyor. Adil Demokratlar (Justice Democrats) adlı platform tam da bu anlayışla yola çıktı.
2017’de kurulan Adil Demokratlar Platformu, siyasette paranın ve kişisel çıkarların hakimiyetini kırmayı amaçlıyor. Bölgelerinde daha önce seçilmemiş ve dezavantajlı adayları destekliyorlar. Platform adaylara kampanya süresince finansal ve stratejik destek sunmak amacıyla hizmet ediyor. Finansal destek ise küçük meblağdaki fon kampanyalarına dayanıyor. Platformun en önemli özelliği ise yarışa oldukça dezavantajlı başlayan adaylarının motivasyonunu sürekli canlı tutacak dayanışma ve ekip ruhunu oluşturması. Yani bugün Amerika siyasetinde Trump’a kafa tutan ve ilerici politikaları ile gündeme gelen dört kadının seçilmesi yalnızca kişisel motivasyonları ile ilgili değil. Daha yarışın en başından itibaren onlara destek olan örgütlü bir yapı var. Adil Demokratlar da dünyadaki ilericilerin zihnini meşgul eden benzer bir soru ile yola çıkmışlar: “Dönüşüm mevcut partilerin içinden mi, yoksa yeni bir hareket ile mi mümkün?” ABD gibi iki partinin domine ettiği bir sistemde, Demokrat Parti içinden dönüşümün uzun vadeli dönüşüme katkıda bulunacağına karar veriyorlar. Bugün dört kadının Demokrat Parti’de yarattığı etki, birçok insanın siyasete ilgisini canlandırırken, özellikle siyasetten kategorik olarak dışlanan kesimler için “biz de yapabiliriz” dedirtiyor.
The Squad dörtlüsünün Trump’ın sağ-popülist politikalarına ve ABD’deki derin eşitsizliklere yaklaşımları ise bir başka popülizm örneği teşkil etmiyor. Popülerliklerini cesur ve etkili söylemleri kadar ortaya koydukları ilerici politika önerilerine de borçlular. 1980 sonrası küresel siyasete hakim olan ve sağ-popülistlerin de işlerini bir hayli kolaylaştıran kimlik siyasetinin bir başka formunu uygulamak yerine sınıf-kimlik temelli yeni bir siyasi yaklaşıma sahipler. Sınıfsal eşitsizlikleri, güvencesizliği ve temel ihtiyaçların korkunç bir şekilde metalaşmasını sağlık, eğitim hakkı gibi meseleler ile birleştirip siyasallaştırırken, kimliklerden kaynaklanan tanınma ve dışlanma problemlerini de vurguluyorlar. Kendileri de hem geldikleri sosyal sınıflar hem de göçmen ve “öteki” kimlikleri ile aslında bu yeni siyasetin tam da öznesi konumundalar. Siyasal ajandaları “sosyal ve siyasal adalet” ekseninde şekilleniyor
ABD siyasetinde adlarından oldukça sık söz ettirmeye başlayan dört kadın Trump’ın da açık hedefinde. Trump’un Ilhan Omar’a karşı ırkçı söylemleri bizim de çok yakından bildiğimiz bir kavramla The Squad ekibine yöneldi: “Ya sev, ya terk et”. "Dört kadın vekilin ülkemizi sevebileceğine inanmıyorum. Neden tamamen felaket olan ve suça bulaşmış ülkelerine geri dönüp düzeltmeye yardımcı olmuyorlar? Sonra geri dönüp bize nasıl yaptıklarını göstersinler. O yerlerin yardımlarınıza ihtiyacı var”.
İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarını eleştiren Müslüman temsilciler Ilhan Omar ve Rashida Tlaib’in Trump’ın çağrısıyla İsrail’e girişleri yasaklandı. Bir başka deyişle hakim popülist siyasetin hedefi ilerici ve evrensel politikaları ile siyasette dönüşüme hizmet eden yani sistemi derinden sarsan kadınlardı.
Görüldüğü üzere dört kadının etkili siyaseti ABD’de Demokrat Parti’nin ve siyasetin dinamizmini değiştirebildi. Gündem belirleyen ilerici politikaları ve siyasete dahil oluş biçimleri ile ABD’nin geleceğinde önemli etkileri olacağı aşikar. Çünkü dönüşüm bu isimlerin kişisel kariyerlerinden öte açtıkları ve açacakları yolun geleceğin siyasetine katkısı ile ilgili. Peki ya Türkiye?
Türkiye siyaseti de mevcut siyasette bariyerleri zorlayan veya dahil olmak isteyen The Squad dönüşümün bir parçası olmaya aday kadınlarla dolu. Bu kadınların siyasette ve hayatın her alanındaki mücadelesi devam ediyor ancak bu mücadele bireysel motivasyon ve çabalarla sınırlı kaldığı sürece etkili bir kazanım elde etmek mümkün değil. Yalnızca seçim dönemlerinde “kadın ve genç adayların azlığından” yakınmak yerine Adil Demokratlar benzeri dayanışma platformları ile çözümün bir parçası olmak gerekiyor. Bu noktada yalnızca bağımsız kişi ve kuruluşların değil, siyasal partilerde aktif görev alan kadın siyasetçilerin de sürece dahil olmaları elzem. Siyasete katılan kadınların da yine ayrıcalıklı sınıf ve sosyal statüye sahip olanlarla sınırlı olmayacağı geniş bir katılım hedeflenmeli. Kadınların siyasete katılımı kadar gündelik hayattaki sorunlarını siyasallaştıracak kapsayıcı bir platformun Türkiye’nin geleceğine ve siyasetin dönüşümüne katkısı büyük olacaktır.
Siyasette dönüşüm için klasik taşra siyasetinin görünmez kurallarından, ezberlerinden, ahbap-çavuş ilişkilerinden sıyrılıp evrensel siyasal gelişmeleri rehber almak gerekiyor. Belki de Türkiye’nin ilericilerinin en büyük mücadelesi siyaseti taşra normlarından evrensel normlara taşıma mücadelesi olacak. Tam da bu nedenle Türkiye’de “yeni partiler mi, yenilenen partiler mi?” tartışması sürerken alternatif arayışını ilkeler ve ilerici bir vizyon ile birleştirmenin tam zamanı. Böylece toplumsal talep karşısında yeni veya yenilenen hareketleri de şekillendirmek mümkün olacaktır. Bunun içinse evrende ne olup bittiğini ve yaşanılan deneyimleri rehber almak gerekiyor. Kadınların ve gençlerin aktif rol alıp temsil edilmediği bir gelecekten söz etmek ise tarihin tekerrüründen ibaret olacaktır.
*Siyaset Bilimci, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörü, Stockholm Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Enstitüsü'nde Doktora Araştırmacısı