Devlet hazır vatandaş oralı değil
Deprem konusundaki bilgi kirliliğine de dikkat çeken, bununla yasalar yoluyla da mücadele edeceklerini söyleyen Oktay, toplanma alanlarının imara açılması yoluyla sayılarının azalmasına işaret ederek depreme hazır olmadığımızı söylemenin de bir tür bilgi kirliliği olduğunu ima etti. Öyle ki bu gerçeği söylemenin devlet tarafından suç olarak tanımlandığını duyarsak şaşırmayalım!
Abbas Karakaya
Dün AFAD’daki toplantıdan sonra Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay afet, deprem yönetiminde devletin ne kadar iyi olduğunu, planlarının ne kadar ayrıntılara hâkim olduğunu tek tek anlattı. Cenaze, trafik, iletişim vb. işlemler dâhil 28 hizmet/çalışma grubunun muazzam bir eşgüdümle afetin sıfırıncı saniyesinde bir düğmeye basılır basılmaz harekete geçeceğini; bu muazzam sisteminin bilgi, bileşim bileşeninin AYDES (Afet Yönetim ve Karar Destek Sistemi) olduğunu, dünyaya örnek, dünyadaki en iyi entegre sistemlerinden biri olduğunu da ekledi. Bütün planların, her şeyin ama her şeyin en ince ayrıntısına kadar hazır ve nazır olduğunu, her şeyin muazzam bir uyumla çalışacağını ve haftaya tatbikatlara başlayacaklarını da müjdeledi.
Oktay’ı dinlerken kendimi bir animasyon filminde ya da bilgisayar oyununun gerçekliğinde hissettim. Ya da Alice'in harikalar ülkesinde. Perşembe günkü, 5,8 şiddetinde bir depremde kilit olan trafik ve çöken telefon iletişimini düşününce, bu planların büyük İstanbul depreminde nasıl hayata geçirileceği sorusu insanın aklına takılıyor. Oktay’ın konuşmasında bu kritik sorunun cevabı yoktu. Ama hakkını yemeyelim, Oktay bir konuda özeleştiri (!) yaptı. Aslında, özeleştiri değil de yükü, eksikliği birine yıktı. O da vatandaş Ecrin ile Talha idi. Deprem konusunda vatandaşın ya bilinci yoktu ya da bilinçlenmeye yanaşmıyordu. Oktay’ın sözleriyle vatandaş “afete hazır mıyım, evim, okulum, işyerim afete hazır mı” diye sormalı ve gereğini kendi yapmalıydı. İşte depreme hazırlık konusunda yegâne eksiğimiz buydu. Güncellenen deprem haritalarımız, deprem gözetleme istasyonlarımızla vs. vatandaşın “gurur duyabileceğini” söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.
1999 Gölcük depreminden sonra İstanbul’da belirlenen 470 deprem/afet toplanma alanının imara açılıp sayılarının 77’ye inmesini, toplanma alanının ilgili literatürdeki tanımını bozarak savuşturmaya, akılları karıştırmaya çalıştı. Konunun uzmanları toplanma alanlarını afetlerde temel ihtiyaçlarının karşılanabileceği (beslenme, barınma, tedavi-sağlık, elektrik, su sağlayan) alanlar olarak tanımlamaktadırlar. Oysa Oktay buraları birer tahliye alanı olarak tanımlıyor, sadece insanların deprem sırasında, diyelim hastaneye, il dışına götürülmesinde kullanılacak alanlar olarak kurguluyor. Böyle olunca, buralar alınır da, satılır da, nüfus artsa da sayılarının azalması, üzerlerine AVM, rezidans ya da gökdelen dikilmesi hiç dert değil Oktay’a göre. Şüphesiz, böyle bir kurgu çöken, kapanan yollarla, çıkabilecek yangınlarla, patlamalarla kimi, nereye taşıyacaksınız, gibi ciddi soruları akla getiriyor. Konuşmada bu sorunun da cevabı yoktu.
Deprem konusundaki bilgi kirliliğine de dikkat çeken, bununla yasalar yoluyla da mücadele edeceklerini söyleyen Oktay, toplanma alanlarının imara açılması yoluyla sayılarının azalmasına işaret ederek depreme hazır olmadığımızı söylemenin de bir tür bilgi kirliliği olduğunu ima etti. Öyle ki bu gerçeği söylemenin devlet tarafından suç olarak tanımlandığını duyarsak şaşırmayalım!
Velhasıl, devletin dersine, ödevine çok iyi çalıştığı, planları, sistemleri ile dünyaya parmak ısırttığı ama vatandaşın bilinçlenme işinden kaytardığı anlaşılıyor bu konuşmadan. Oktay’ın konuşması, şu okullar olmasa ben maarifi ne güzel idare ederdim sözü gibi, "Şu bilinçlenmeye yanaşmayan vatandaşlar olmasa, afetleri çok güzel idare ederdik"e çıkıyor.