'İç etme' taktiği ile kıdem tazminatına saldırmak
Kıdem tazminatı fonu sistemi sürpriz bir kararla Yeni Ekonomi Programı'ndan dolaylı şekilde çıkartılmış olsa da aslında yapacaklarının altını çizdiler. Siyasi iktidar emekçilere kıdem tazminatlarınız değerli iken önce sermayeye kullandıracağım, değer kaybettikten sonra belki size de parça parça veririz. Siz şimdilik esnek çalışma modeline uygun çalışmaya devam edin, diyor.
Sami Evren
Yeni Ekonomi Programı adı altında yapılan kaçıncı açıklama bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey iktisadi kriz derinleştikçe açıklanan program sayısının arttığıdır. Açıklanan bütün "yeni" ekonomik programların ortak özelliği bütçe açıklarını kapatmak için ek zamlar yapmak, dolaylı vergi oranlarıyla oynamaktır. Sonuç olarak halkın alım gücü düşüyor, şirketlere önemli teşvikler sağlanıyor. Çalışma yaşamına dair usulen de olsa istihdamın artırılmasından söz etmeleri ise öngördükleri ekonomik büyüme hedefleri arasına sıkıştırılıyor.
Açıkladıkları rakamlarla hayatın gerçekleri bir türlü örtüşmüyor. Nasıl oluyorsa enflasyon düşüyor, alım gücü azalıyor. İşsizlik artıyor, faizler düşüyor, bankaların kârları artıyor.
İktidar sahipleri bu garip çelişkiler yumağında işlerin yolunda gittiğini zevkle anlatıyorlar.
Sermaye örgütleri açıklanan her yeni programı tabiri caizse ayakta alkışlıyorlar. Mücadeleci sendikalar hariç adı emek örgütü olan sendikalardan eleştirel bir değerlendirme dahi gelmiyor. Çünkü siyasi iktidarın ayağı altında fazla dolaşmak istemiyorlar.
Kıdem tazminatı fonu sistemi sürpriz bir kararla Yeni Ekonomi Programı'ndan dolaylı olarak çıkartılmış olsa da aslında yapacakları uygulamanın altını çizmiş oldular.
Metinde yer alan ifade tam olarak şöyle: “Ekonomimizin uluslararası sermaye hareketlerindeki oynaklığa dayalı kırılganlığını azaltacak, reel sektöre TL cinsinden ucuz ve uzun vadeli kaynak sağlayacak bir tamamlayıcı emeklilik sistemi (TES) sosyal tarafların mutabakatı ile kurulacak ve sermaye piyasalarını derinleştirecek kapsamlı bir reform paketi devreye sokulacaktır’’ denilmektedir.
Ayrıca programda “İşgücü piyasasında yasal düzenlemesi bulunan ancak yeterli uygulama alanı olmayan esnek çalışma biçimlerinin uygulanabilirliği artırılacaktır” ibaresi ekleniyor.
Siyasi iktidar emekçilere kıdem tazminatlarınız değerli iken önce sermayeye kullandıracağım, değer kaybettikten sonra belki size de parça parça veririz. Siz şimdilik esnek çalışma modeline uygun olarak çalışmaya devam edin, diyor.
Esnek çalışma kuralları zaten uygulanıyor. Onların derdi bu sistemin tamamen yaygınlaştırılmasıdır. Bu durum düzenli güvenceli gelirin yok olması, iş yeri aidiyetinin kaybolması, örgütlenme olanağının ortadan kaldırılması, emekçiler arasında rekabetin artması, ırkçılığın güçlenmesi, göçmen işçilerin kayıt dışı çalıştırılması ve ucuz emek sömürüsünün çoğaltılmasıdır. Sonuç olarak taşeron şirketlerin daha fazla devreye girmesidir.
Öncelikle şunun altını çizmek isterim: Bu program ideolojiden yalıtılmış bir program değildir. Tam aksine neoliberel politikalarla uyumlu siyasi bir programdır. Tercihi küresel şirketlere emekçiler üzerinden nefes aldırma hamlesidir.
Sosyal tarafların mutabakatını dikkate alacağız demeleri ise tam bir aldatmacadır. Avrupa'da ekonomik sosyal konseyler aracılığı ile var olan mekanizma kör topal uygulanırken, Türkiye’de ESK doğru dürüst toplanmıyor. Hükümet, sendikalar ve işveren örgütlerinin ortak toplandığı bir yapı olan konseyin yeni rejime göre yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Her neyse benim asıl üzerinde durmak istediğim konu "sosyal taraf’" konusu. Hükümet tarafsız hakem pozisyonunda kendini sunuyor. İşveren örgütleri sosyal taraflardan birisi, işçi sendikaları da emekçiler adına taraf. Şekli olarak demokratik bir durum var. Peki, taraflar sosyal mi? Sermaye örgütleri asosyal örgütlerdir. Toplumsal mücadelelerde hep karşı taraftadırlar. Küresel şirketlerin ekonomik programını uygulayan hükümetlerle aynı taraftadırlar. Geriye kaldı sendikalar. Demokratik bir çalışma yaşamının olmadığı ülkelerde sendikaları işveren ve hükümetler ablukaya alırlar. Ve sosyal tarafların ortaya çıkması muhtemel enerjilerini bertaraf ederler. Türkiye’de hükümetten yetki alan Türk İş-Memur Sen gibi sendikaların son toplu sözleşmelerde yetkilerini rejimin talepleri doğrultusunda nasıl kullandıklarını unutmadık. DİSK’in, KESK’in ve bazı mücadeleci sendikaların ortaya koyduğu tepkiler de bunların umurunda değildir. Kıdem tazminatı sendikaların kırmızı çizgisidir lafının arkası boştur.
Siyasi iktidar sürekli erken seçim tartışmalarının olduğu bir ülkede ortaya çıkacak milyonlarca emekçiden çekiniyor olmasa bu konuyu bu kadar beklemezdi.
Önce kıdem tazminatları sonra emekli ikramiyelerinin akıbeti aynı olacaktır. Yaklaşık yirmi milyonun birikimini ilgilendiren bu konuyla ilgili DİSK ve KESK gerçek bir sosyal taraf olarak sahneye çıkmalılar ve milyonlarca emekçinin sözcülüğüne denk gelen yeni bir örgütlenmeye de adım atmalıdırlar. Bu sorumluluk kendilerini gözden geçirmeleriyle mümkündür. Çünkü bu mücadele KHK ile işten atılanlardan, milyonlarca mülteci işçiden, emeği görünmez kılınan kadınlardan, işsizlerden, süreklilik kazanan zamlardan etkilenen yoksullardan, emeklilikte yaşa takılanlardan (EYT) ayrı değildir. Demokrasi mücadelesinde neoliberalizm ve yeni iktidar oyunlarını boşa çıkaracak yeni bir yürüyüş kolu bizi beklemektedir.
*İkinci ve Dördüncü Dönem KESK Genel Başkanı