İstanbul depreminde bizi neler bekliyor?

İstanbul’da iki farklı senaryoya göre (7.5 veya 7.7 büyüklüğünde bir deprem için ön görülen) muhtemel kayıp ve hasar durumu; yaklaşık 750 bin bina, 3 milyon 40 bin hane ve 9 milyon nüfus üzerinden yapılan analizlere göre bizi şöyle bir tablo bekliyor: 50 bin ila 60 bin ağır hasarlı bina, 500 bin ila 600 bin civarında evsiz aile, 70 bin ila 90 bin civarında ölü, 120 bin ila 130 bin ağır, 400 bin hafif yaralı...

Google Haberlere Abone ol

Oktay Kargül*-Nur Kardelen Öztürk**

AFAD tarafından afet; toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olaylar olarak tanımlanmaktadır. Daha geniş tanımıyla ise, insanların fiziksel ve sosyal kayıplarına neden olan, normal yaşamı kesintiye uğratarak toplumları etkileyen ve ülkelerin kendi kaynakları ile baş edemediği doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olaylardır. İstanbul için bakıldığında ise diğer afet türlerinin yaşanma olasılığı bulunmasına karşın asıl karşı karşıya olduğu afet riski depremdir.

Marmara Denizi'nde aktif olduğu kanıtlanmış olan, Kuzey Anadolu fay hattının son parçası bulunmaktadır. Uzmanlar bu hattın gerilim biriktirdiğini ve önümüzdeki 30 yıl içerisinde İstanbul’da 7.4 büyüklüğünde bir depremin meydana geleceğini düşünmektedirler. Depremin yanı sıra, depremle birlikte beklenen tsunami ise İstanbul’u tehdit eden diğer doğal afet türüdür. İstanbul’un engebeli arazi yapısı ve artan kentleşmeye bağlı olarak yükselen betonlaşma faaliyetleri nedeniyle kent halihazırda taşkın riski altında olup, tsunami'den en fazla etkilenmesi beklenen bölgeler Kasımpaşa, Alibeyköy, Küçükköy, Maltepe, Kartal, Bağcılar, Esenler, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Sarıyer, Tarabya, Beşiktaş ve Bahçelievler’dir.

1999 yılında İzmit ve Düzce’de meydana gelen depremlerin sonuçları ortadadır; resmi rakamlara göre 10 bin kişi hayatını kaybetmiş, 300 bin konut hasar görmüştür. İstanbul’u da etkilemiş olan bu depremlerin sonucunda kamu yapıları hasar görmüş, arama kurtarma çalışmaları plansız olduğu için günlerce başlayamamış, lojistik destek yetersiz kalmış ve günlerce iletişimsizlik devam etmiştir. Buradan çıkarılacak sonuç; Türkiye ve İstanbul’un afet sonrası durumda savunmasız ve yetersiz kaldığı olup afet yönetimi ile ilgili çalışmalara ihtiyaç duyulmasıdır.

Afet yönetimi, afet öncesi, anı ve sonrası ile birlikte bir bütün olarak düşünülmesi gereken, afete karşı hazırlıklı olmayı ve asgari düzeyde zararla afetleri atlatmayı hedefleyen, kamu ve toplum arasında işbirliği gözeten bir konudur. Afet riski altında olan ABD, Çin, Japonya gibi dünya ülkelerine bakıldığında afet yönetiminin ciddiye alındığını ve 1950’li yıllardan itibaren devlet tarafından yürütülen çalışmalar ve kurulmuş birimler olduğu görülmektedir. Türkiye örneğinde ise 2000’lere kadar afetle ilgili hiçbir birim kurulmamış olup, 2009 yılında Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD) kurulmuş, 2012 ve 2013 yıllarında ise afete yönelik planlar hazırlanmıştır.

İstanbul’da ise; 2002 yılında İBB kapsamında Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM) kurulmuştur. AKOM’un görevi, koordinasyon, risk azaltma ve kriz yönetimi çalışmaları yürütmektir. Aynı yıl İstanbul Deprem Master Planı (İDMP) hazırlanmaya başlanmış ve İstanbul Afet Riski Önleme ve Azaltma Temel Planı (JICA) tamamlanmıştır. İDMP kapsamında üniversiteler ve İBB işbirliğinde, yapı inceleme ve güçlendirme, imar uygulamaları, hukuki uygulamalar ve afet risk yönetiminin temel ilkeleri belirlenmiştir. JICA ise İBB ve Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı ortaklığında hazırlanmış olup, olası deprem senaryolarına göre İstanbul’da beklenen hasarı ortaya koymuştur. 2014’te İstanbul Afet Müdahale Planı (İSTAMP) hazırlanmıştır. İSTAMP, Türkiye Afet Müdahale Planı'nın bir uzantısı olarak hazırlanmış ve afet durumu için temel stratejileri belirlemiştir. 2016’da başlamış olan ve şu anda karar aşamasında olan İstanbul Kentsel Dönüşüm Master Planı (İKDMP) hazırlanmıştır. İKDMP temelinde bir dönüşüm planıdır ancak alt başlıklarında acil müdahale ve afete yönelik kararlar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Zeytinburnu ve Fatih’te kentsel dönüşüm esaslı bazı pilot uygulamalar yapılmıştır. Bu çalışmalar dünya örneklerine bakıldığında geç kalmış olan çalışmalardır. İstanbul için hazırlanan bu planlar bir başlangıç niteliğinde olup, kapsamları genişletilmelidir.

OLASI SENARYOLARA GÖRE KAYIP VE HASAR DURUMU

Muhtemel bir depremde, ilimizde hasar riski yüksek alanların belirlenmesi konusunda mahalle bazında bina ve alt yapıların hasar görebilirliği incelenmiştir. Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile ortaklaşa yürütülen ve dört farklı senaryo depremi esas alınarak hazırlanan bu proje ile mahalle bazında tüm alt ve üst yapılarda meydana gelecek hasar miktarları tespit edilmiş bulunmaktadır.

İstanbul’da iki farklı senaryoya göre (7.5 veya 7.7 büyüklüğünde bir deprem için ön görülen) muhtemel Kayıp Ve Hasar Durumu; yaklaşık 750 bin bina, 3 milyon 40 bin hane ve 9 milyon nüfus üzerinden yapılan analizlere göre;

•50 bin ila 60 bin ağır hasarlı bina,

•500 bin ila 600 bin civarında evsiz aile,

•70 bin ila 90 bin civarında ölü,

•120 bin ila 130 bin ağır, 400 bin hafif yaralı,

•Bin ila 2 bin noktada su sızıntısı,

•30 bin doğalgaz kutusunda gaz çıkışı,

•Elektrik kablolarının yüzde 3 ünde kopma,

•50 milyon ton enkaz,

•40 milyar ABD Doları civarında maddi kayıp,

•1 milyon kişi için kurtarma operasyonu,

•330 bin çadıra ihtiyaç duyulacaktır.

Bunlar çok iyimser rakamlar. Yapılması gereken gerçeklerden kaçmayan, doğru verilerle yapılan analizler sonucunda gerçekten en kötü senaryoyu belirleyerek bu senaryoya yönelik önlemler almak. Bütünleşik bir afet planı gerekiyor. Bütünleşik afet planı; afet öncesi, afet anı ve afet sonrasını bir arada ele alarak yapılmalı. Afet öncesinde; toplumu bilinçlendirme, farkındalık arttırma ve afetlere hazırlık çalışmaları yapılmalı. Örneğin; afet anında altyapısal binalar (itfaiye, iletişim vb.) önceden güçlendirilmiş olduğu için zarar görmemeli. Afet anında yine bu planla belirlenen görevliler ve birimler acil duruma uygun davranmalı.

TOPLANMA ALANLARI NASIL OLMALI?

Olası bir afet sonrasında insanların nasıl tahliye edileceği ve nereye tahliye edilecekleri gibi bazı kilit noktalar bulunmaktadır. Afet sonrasında ilk 12-24 saatlik süre gerçekleşen müdahaleler nedeniyle en önemli süreçtir. Bu süreçte insanların güvenli bir alanda bulunmaları ve acil yardıma erişmeleri gerekmektedir. Bu nedenle “Toplanma alanı” olarak adlandırılan, afet sırasında ve sonrasında kişilerin en hızlı şekilde ulaşabileceği, afet riski bulunmayan güvenli alanlar belirlenmektedir.

Toplanma alanları, afet sonrasında insanlara kendilerini güvende hissedebilecekleri bir alanda bulunmaları, yaşadıkları büyük şoku atlatabilmeleri, yakınları ile bir araya gelebilmeleri ya da haberleşebilmelerine imkân yaratan hayati öneme sahip alanlardır.

Herhangi bir afet sırasında ve sonrasında insanların acilen ulaşabileceği afet açısından zarar riski taşımayan, güvenli ve afet yönetim çalışmasının da yürütülebildiği alanlardır. Afet sırasında insanlar bulundukları kapalı mekândan kaçmak ve afet yaşanan alandan da uzaklaşma eğilimi gösterir. Parsel bahçesi bulunmaması veya yol alanlarının binalar nedeniyle risk taşıması durumunda ise hareket en yakın kamusal açık alanlara doğru gerçekleşir.

Geçici barınma alanı kavramı özetle afet sonrası ilk kargaşanın atlatılması sonrasında afetzedelerin geçici bir süre de olsa barınmaları, rahat ve insanca yaşayabilmeleri için önceden planlaması yapılmış, olası en iyi yaşam şartlarının sağlandığı, temel barınma alanlardır (Çınar, Akgün, Maral, 2018). Geçici barınma alanı terimi birçok disiplinde farklı şekillerde kullanılmaktadır. Afete yönelik çalışmalarda, doğal veya insan kaynaklı herhangi bir afet sonrası, belli bir bölgede yaşayan halkın, afet sonrasında da geçici süreli de olsa insan onuruna yakışır ve rahat bir şekilde yaşamasının sağlanması için önceden belirlenmiş ve planlanmış alanlardır. Burada geçici barınma alanının afet öncesinde belirlenmesi ve planlanmasından, tamamen afet sonrasında insanların tekrar bir kargaşa içinde bulunmaması, huzur ve mutluluğu yakalayabilmeleri hedeflenmektedir. (Özdemir, 2011)

Afete maruz kalmış insanların bilgilendirildiği, yardım aldıkları ve yakınları ile haberleşebildikleri bu alanlarda kişilerin kendini güvende hissetmesi ve ilk şoku atlatmaları gerekmektedir. Kişilerin toplanma alanlarına erişebilmeleri için ise “Tahliye yolları” belirlenmektedir. Araçlar için ve yayalar için ayrı belirlenen bu yollar tehlike anında insanları, tehlikeli bölgelerden güvenle uzaklaştırabilmek için önceden belirlenmiş ve işaretlenmiş nakil yollarıdır. İstanbul’da olası bir depremde kapanacak olan yollar vardır. Özellikle Tarihi Yarımada'nın yollarının neredeyse tamamının kapanacağı öngörülmektedir. Bu nedenle kapanma riski olan yollar belirlenmeli ve ardından tahliye yolları belirlenmelidir. İstanbul için bakıldığında, AFAD tarafından 2 bin 864 adet toplanma alanı belirlenmiştir ancak bu alanların uygunluğu ve kapasitesi soru işaretidir. Kişi başına düşen toplanma alanı miktarı dünya genelinde 1.5 metrekare kabul edilmiştir. Bu kabule göre, İstanbul’da belirlenen toplanma alanların büyüklüğü ve miktarı yetersiz kalmaktadır.

Afet sonrasında ise belirlenmiş toplanma alanları ve barınma alanlarına tahliyeler sağlanmalı ve bu alanlarda toplumun ihtiyaçları giderilmelidir (sağlık, gıda, iletişim, psikolojik destek vb.).

Son olarak ise plana dahil olan afet sonrası durumda iyileştirme çalışmalarına yönelik bir çalışma yapılmalıdır. Kentin en hızlı ve uygun şekilde nasıl eski gündelik haline dönebileceğine dair yapılması gereken bu çalışma da afet kapsamında değerlendirilmelidir. Örneğin ilk önce açılacak yollar, geçici işler, ilk önce onarılması gereken altyapı vb hizmetler..

Sonuç olarak, İstanbul için deprem yüksek olasılıklı bir risktir. İstanbul gibi 15 milyon nüfusu barındıran ve tüm ülkenin ekonomik değeri olan bir kentin bu riskin farkında olup önlem alması gerekmektedir. Büyükşehir Belediyesi tarafından bazı çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır ancak bunlar kentsel dönüşüm ve hasar tespiti odaklıdır. Bu çalışmalar başlangıç niteliğinde olup, kapsamları genişletilerek bütün tahliye koridorlarının, toplanma alanlarının ve diğer afet sonrasına yönelik işlemlerin yer aldığı, bütüncül bir anlayışla hazırlanan çalışmalara dönüşmelidir. Afet sonrası kadar afet öncesinde de toplumu bu duruma hazırlamak adına farkındalık çalışmaları yapılmalıdır.

*TMMOB Şehir Plancıları Odası Şube Sekreteri, İstanbul Teknik Üniversitesi, Y. Şehir Plancısı

**Şehir Plancısı