Yargı paketi sürprizlerle dolu!
Sosyal paylaşım sitelerinde sadece haber paylaştıkları için yüzlerce insanın yargılanıp cezalandırıldıklarını, ülkenin gidişatına dair iki satır laf ettikleri için hapishanelere tıkıldıklarını biz zaten biliyorduk da kendi ağızlarından duymayı beklemiyorduk diyelim en azından. Bize de sürpriz oldu, sürprizlerle dolu bu paket.
Yemen Cankan*
Üzerine çokça hamasetin yapıldığı ve bize adeta bir kurtuluş manifestosu gibi sunulan Adalet Bakanı'nın anlata anlata bitiremediği, Barolar Birliği Başkanı'nınsa alkış tutmaktan ellerini nasır bağlatan “yargı reformu” hamlesinin ilk adımı geçtiğimiz günlerde atılmış oldu.
Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında hazırlanan ve birinci yargı paketi adıyla anılan, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören bu değişikliklerden ilki meclis genel kurulunca onaylandı ve eli kulağındadır ki Resmi Gazete'de de yayınlanıp yasalaşacak.
Allanıp pullanıp paket haline getirilen birinci yargı reformu hamlesi, Barolar Birliği Başkanı'nı yarınlar yokmuşçasına eğlendiren “avukatlara yeşil pasaport verilmesi” mevzusunu saymazsak, daha çok ceza ve ceza usul kanunlarında değişiklikler öngörüyor.
Bu değişikliklerin neler olduğuna dair basında çokça haber yer aldığı için bu konunun bir bütün olarak –en azından- bu metne dâhil edilmeyeceğini baştan belirtmiş olayım.
Bu metin, eğitiminden sağlığına, ekonomisinden yargısına sürekli bir değişim ve dönüşüm içerisinde “yolunu” bulmaya çalışan bu ülkenin, hasbelkader yolunu henüz yitirmemiş bir vatandaşının, yapılan değişikliklere ilişkin birkaç kelam etme zarureti duymasının bir ürünü olarak okunsun lütfen.
YEŞİLLİM AMAN
İlginçtir, yakında yasalaşacak olan birinci yargı paketi, çokça insanı etkileyecek birçok kritik değişiklik içermesine rağmen, bir yeşil pasaport konusu kadar dikkat çekemedi. Tabii bu konuda Barolar Birliği Başkanı'nın azımsanmayacak çabalarını, yaptığı PR çalışmalarını ve adeta bir kelebek etkisi yaratan alkışlarını unutmamak gerekiyor. Sezar’ın hakkı Barolar Birliği Başkanı'na. Hatta hepimizin hakkı Barolar Birliği Başkanı'na. Sağ olsun!
Değişiklik uyarınca baro levhasına yazılı olan ve en az on beş yıl kıdemi bulunan avukatlara, eğer haklarında kısaca devlete karşı işlenmiş bir suç ya da “terör” suçları nedeniyle soruşturma veya kovuşturma bulunmuyor ise artık yeşil pasaport verilebilecek.
Avukatlara yeşil pasaport verilmesi hususunun yukarıda anılan suçlar nedeniyle yapılan soruşturma veya kovuşturma bulunmaması şartına bağlanmış olmasının, yeşil pasaport alabilecek avukat sayısında bir miktar daralma yaratacağını tahmin ediyor olsam da bundan çok daha ciddi bir sorunun söz konusu olduğunu belirtmeliyim.
Meslekte on beş yılını doldurmuş ve bu süreçte devletle arasını iyi tutabilmiş, haliyle soruşturma ve kovuşturması bulunmayan (böyle söyleyince bir hastalık gibi geliyor kulağa) avukatlar için yapacakları yurtdışı gezilerinde şimdiden iyi eğlenceler dilemiş olayım.
Peki, ya sonra gelenler n’olacak? Örneğin henüz mesleğin beşinci yılında olan ben ve benim gibiler? Ya benden de sonra gelenler?
Her yıl yüzlerce avukatın barolara kaydolup mesleğe başladığını, yine yüzlercesinin önceden köşesini tutmuş (ve yeşil pasaportun hakkını layıkıyla verecek olan) avukatların yanında asgari ücrete yahut asgari ücretin biraz üstünde çalıştıklarını, çalıştırıldıklarını; kendi bürosunu açanların büro kiralarını ödemekte zorlandıklarını, birçoğunun açtığı büroyu kapatmak zorunda kaldığını bilmeyen kaldı mı?
Kim nereye gidiyor? Hem hangi parayla? Tablonun bizler için hiç de aydınlık görünmediğini kim inkâr edecek?
Cepheden cepheye, gazetecilikten muhabirliğe, amigoluktan bakan danışmanlığına, her nerede ihtiyaç varsa oraya koşturup duran Barolar Birliği Başkanı'nın avukatlık mesleğinin içinde bulunduğu bu karamsar tablodan haberi mi yok?
Olmaz olur mu? Var elbet. Avukatlık mesleğinin, sadece avukatlık mesleğinin de değil, A’dan Z’ye birçok mesleğin içinde bulunulan ekonomik koşullarda iç açıcı bir sonunun olmadığını herkes kadar o da biliyor. Ama o kadar. Yapabileceğinin en iyisi avukatlığa girişi bir sınava tabi tutarak, arkadan gelenlerin bir kısmını çemberin dışında bırakmak oluyor. Bunu kesin çözüm diye sunuyor.
Sorunu kaynağından çözemeyeceğini bildiği için de başka gündemlerle meslektaşlarını oyalamaya çalışıyor. Bugün evinin, bürosunun kirasını ödemekte zorlanan meslektaşına birkaç yıl içinde yurtdışında rahatça gezebileceği hayalini satıyor. Özce tüccarlık yapıyor.
Her ne kadar bu metin amacının dışına bir miktar sapıp, bu noktada Barolar Birliği Başkanı'na yönelmiş olsa da okuyanların bunu biraz olsun mazur görebileceği inancı içerisindeyim.
Neyse, devam edelim.
MAGNA CARTA RAHMET İSTEDİ
Birinci yargı paketi ile yapılan değişikliklerden en çok dikkatimi çeken bir diğeri ise 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7'nci maddesinde yapılacak olan değişiklik.
Anılan madde hâlihazırda, bir “terör” örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişilerin cezalandırılacağını düzenliyor.
Yapılan değişiklikten sonra ise artık “haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının” suç oluşturmayacağı da madde metnine eklenmiş olacak.
Şu inceliğe bakar mısınız! İnsanın bu ülkeye dair umutları yeşeriyor yeniden. Adeta “bilgece bir yumuşaklık, hikmetli bir dinginlik, derinlikli bir eda” içeriyor.
Fakat dikkatle okunursa yapılan bu değişiklikle, Türkiye yargısı iki şeyi de -belki istemeden- açıkça itiraf etmiş bulunuyor. Kendi ağızlarından aktarıyorum:
Bir: Haber verme sınırlarını aşmayan açıklamaları (bile) ve İki: Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarını bugüne kadar suç olarak kabul ediyor ve cezalandırıyorduk.
Metni okuyan avukat veya hukukçular anılan maddenin değişiklikten önceki halinin de bu iki hususu içerdiğini ve anılan hususların suç oluşturmayıp cezayı da gerektirmeyeceğini biliyor olmalılar.
Bu iki hususun maddeye ayrıca eklenmiş olması Türkiye yargısının ve adalet sisteminin içinde bulunduğu “gayrimeşru” durumu ağızlarından kaçırdıklarının ilanıdır.
Sosyal paylaşım sitelerinde sadece haber paylaştıkları için yüzlerce insanın yargılanıp cezalandırıldıklarını, ülkenin gidişatına dair iki satır laf ettikleri için hapishanelere tıkıldıklarını biz zaten biliyorduk da kendi ağızlarından duymayı beklemiyorduk diyelim en azından. Bize de sürpriz oldu, sürprizlerle dolu bu paket.
Bir başka yargı paketi ile de Kürt halkına seçme ve seçilme hakkı verilirse, sanıyorum bu ülkenin önü alınamaz artık.
Uzun lafın kısası; Şili, Lübnan, Hong Kong, İspanya, Irak, Azerbaycan ve daha nicesi, şimdilerde bir yangınla çevrilmiş durumda. Belki bu yangın geçici bir süreliğine de olsa söndürülecek ama herkes biliyor ki yakın gelecekte yeniden alevlenecek.
Zira kapitalizmin krizi gün geçtikçe büyüyor, yoksulluk olabildiğine derinleşiyor. İnsanlar geçim sıkıntısından kurtulmak için bedenlerini ateşe veriyor yahut kendilerini asıyor. Zira yoksullar için gelecek hiç de aydınlık görünmüyor. Yargı paketleri, ekonomik reformlar, Powerpoint sunumları, siyasal manevralar ve tabii savaşlar da artık yırtığı tümden kapatmaya yetmiyor.
Ve gayrısı, mesela benim yukarıda ettiğim onca laf, lafügüzaf.
*Avukat, İzmir Barosu