Mülkiye'den artakalanlar: Muhbir ve arşiv
Her derste yerini almaya çalışan “Vatansever, teröristsavar” gönüllü muhbir öğrenciler. Hocalar ve öğrenciler hakkında muhbirlik yapmanın bir gurur kaynağına dönüştüğü “yerli ve milli Mülkiye.” Bu öğrencilerin varlığına dair küçük bir ihtimal bile, hocaların negatif anlam yüklü örnekler için Türkiye dışındaki, dünya ülkelerinden birinde konuya dair örnekler bulmaya yönelik o hazin uğraşısı...
Ezgi Gümüldür*
Mülkiye’nin son yıllarda başından geçenler, esas olarak herkesin bildiği bir cinayeti ilk cümlesinden itibaren okuyucusuna aktaran ve Gabriel García Márquez’in en bilindik edebi metinlerinden biri sayılan Kırmızı Pazartesi kitabının bir benzerini teşkil ediyor.
Mülkiye’de hocalarımız ihraç edildikten sonra, geriye nelerin kaldığına dair sizlere öğrenci gözüyle bir “hasar tespit çalışması” sunmaya çalışacağım. Ama ilk cümleden itibaren dediğimiz gibi; bu bir cinayet hikâyesi. Akademik bir cinayet. Akademik nomosun polis postalları altında ezildiği bir hikâye.. Aynı zamanda, yüzlerce ve hatta binlerce mağduru olan, kimi mağdurunun da mağdur olduğunu dahi bilmeyecek kadar mağdur olduğu sarsıcı bir cinayet bu...
“Hocalarımız akademiden ihraç edildikten sonra Mülkiye’de neler değişti?” sorusuna simgesel örnekler üzerinden cevaplar vermeye çalışıp, olup bitenlere dair bir manzara sunmakla işe başlanabilir.
Mesela, Mülkiye’nin binaları sil baştan boyandı, gıcır gıcır yapıldı. Tuvaletlerimiz baştan aşağı yenilendi. Hatta her gün tuvalet kağıtları bile konulmaya başlandı. Tertemiz klozetlerimiz var artık. Alafranga tuvalet alışkanlığı olan öğrenciler için büyük bir nimet!
Bir de Mülkiye’nin girişindeki tabelamız yenilendi mesela. Son derece ciks bir görünüm kazandı.. Mülkiye’ye yeni kayıt olan öğrenciler arasında bu tabela önünde fotoğraf çektirmeyenleri dövüyorlarmış hatta!
BİR BETON YIĞINI MIDIR MÜLKİYE?
Barış Ünlü’yü, Pınar Ecevitoğlu’nu, Dinçer Demirkent’i, Kerem Altıparmak’ı, Murat Sevinç’i, Ayhan Yalçınkaya’yı, Faruk Apkaya'yı ve ismi şu an zikredilmeyen onlarca hocamızı... Yani yüzlerini görünce “evet şu an ve burada Mülkiye’deyim” hissini uyandıran kişileri ve yüzleri göremiyorsunuz mesela. Yani tertemiz bir bina, gıcır gıcır tuvaletler ama içi boşaltılmış, içine korku salınmış, herkesin birbirinin “ajan” olmasından şüphelendiği bir beton yığını mıdır Mülkiye ve Mülkiyelilik?
Evet evet, birbirinden korkan öğrenciler, hocalarından korkan öğrenciler, öğrencilerinden korkan hocalar. Ve bu korkunun temelinde yatan muhbirlik ve Erkan İbiş’in arşivine sokulma ihtimali...
'YERLİ VE MİLLİ' MÜLKİYE
Derslerin işlenişine gelince...
Hani çok şey olmuştur, felaketler yaşanmıştır da, ama yine de, ısrarla hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalışır ya kimi insan, Mülkiye’nin mevcut durumu da biraz böyle... Bir felaket alanında gülme mecburiyeti ile dolaşanları görüyoruz her gün. Ama o maskeli gülüşlerin altında yatan tedirginliği, mobbing korkusunu yine de gizleyemiyorlar.
Öğrenciler, derslere katılmamakta, hocalarsa suya sabuna dokunmayan örnekler bulmakta pek de mahir oldular mesela. Çünkü “ne olur ne olmaz” diye. Zira Büyük Birader’in küçük gözleri amfilerde bizleri gözlüyor olabilir!
Her derste yerini almaya çalışan “vatansever, teröristsavar” gönüllü muhbir öğrenciler. Hocalar ve öğrenciler hakkında muhbirlik yapmanın bir gurur kaynağına dönüştüğü “yerli ve milli Mülkiye.”
Bu öğrencilerin varlığına dair küçük bir ihtimal bile, hocaların negatif anlam yüklü örnekler için Türkiye dışındaki, dünya ülkelerinden birinde konuya dair örnekler bulmaya yönelik o hazin uğraşısı...
İhraç edilen hocaların yerine farklı okullardan, Mülkiye’de ders vermek için getirilen, ihraç hocaların izlediği ders izlencesini, kaynakları ve müfredatı “yerli ve milli” olmamakla itham eden kimi kayyım hocalar...
“Mülkiye böyle değildi” diye hayıflanan hocanın, “hocam bunu derste neden söylemiyorsunuz?” sorusuna “Bakmak zorunda olduğum çocuklarım var” cevabı. Muhbir öğrenci fenomeniyle, ekmeğinin elinden alınması ihtimali arasında sıkışıp kaldığını düşünen kimi hocalar. Ama kimi zaman Arkabahçe’de sohbetlerinde, Osman Abi’den alınan sütlü kahve eşliğinde ülkeyi kurtarma temalı, bir o kadar da iddialı, koca koca laflarla bezeli sohbetler, maskeli balolar...
İhraç edilen hocaların yüzlerine aşina olanlar, yani bizler, yani Erkan İbiş hegemonyasının üzerinden korkunç bir silindir gibi geçtiği “gerçek Mülkiyelilik” ruhunun son tanıkları, imkânsız bir tanıklığa bu şekilde gark edilenleriz. Bizler bu sürecin son tanıklarıyız!
MÜLKİYE'YE ÇULLANILIYOR
Çok şey değişti Mülkiye’de...
En çok da Sütunlu Salon’un parıldayan dış cephesi..
Ha bir de, kadın-erkek girişi aynı olan tuvaletler; kadın tuvaleti üst katta, erkek tuvaleti ise aşağı katta olacak şekilde yeniden “kuruldu”... Bu bir ara derste, toplumsal cinsiyetin tartışıldığı bir konuya örnek verildi ama konu Şili’de değil de Türkiye’de geçtiği için art niyetli bir yaklaşım sahibi olarak mimlediler o öğrenciyi...
Mülkiye’de çok şey değişti,
Asıl acıtıcı olanı ise, yeni gelen ve gelecek olan öğrencilerin bu dramatik değişimden asla haberi olmaması için okul yönetiminin özel olarak sarf ettiği çaba. İhraç edilen hocaların anılarıyla bile problemli bir hegemonik güç ile Mülkiye’ye çullanılıyor. Örneğin Barış Ünlü’nün yayınlanan makalelerinin okulun resmi internet sitesinden silinmesi bunun sadece küçük bir örneği.
Mülkiye’de çok şey değişti.
Herkesin bir diğerinden muhbir olarak şüphelenebileceği kadar çok şey yaşandı ve değişti Mülkiye. İhraç hocaların geri dönmeleri yönündeki ihtimal dahi, kimi hocaları gerginliğe sevk edecek boyutta mesela.
Çoğu kişinin düşündüğünün aksine; Mülkiye’nin akademik bir çöle dönüştürülmesinin yarattığı travma, gidenlerin değil, bilakis kalanların üzerinde bir yıkıma neden olmuş durumda... Zira, ihraç hocalarımız yine üretiyor, yine dayanışıyor, yine gülüyorlar bir şekilde; fakat hiçbirinin, her gün yüz yüze gelmek zorunda olduğu kişiler için “muhbir mi acaba?” diye düşünmek, işkillenmek için bir nedeni yok.
Mülkiye’yi çok değiştirdiler.
“Devlet-millet aşkıyla” gönüllü muhbirlik yapan öğrencilerin gururu yüzünüze çarpıyor Orta Kantin’de veya Akvaryum’da mesela..
İhraç edilen arkadaşlarının dönme ihtimali ile tedirginlik içinde “aman ekmeğimizden olmayalım” sinmişliğiyle kaplanan derslikler, amfiler... “Salonlar, piyasalar, sanat sevicileri...”
Son kertede, Mülkiye’den geriye kalanlar şunlar oldu:
Değiştirilmiş, göz alıcı ahşap pencereler, yenilenmiş tabelalar ve tuvaletler, bir de bu süslü “yeni Mülkiye” içinde dışarıya sızmaması için bin türlü çabanın harcandığı muhtelif korkular... Muhbir korkusu, ihraç hocaların bir gün dönecek olma ihtimalinin kimilerinde yarattığı endişe ve korku...
Sonra durup diyoruz ki; “İyi ki Mülkiyeliler Birliği var be”... Bu aralar, Mülkiye ve Mülkiyelilik tamamen orada zira.. Alafranga tuvaletleri ve tuvalet kağıtları da cabası ayrıca
* Yazıda da bahsi geçen muhbirlik ve mobbing tehlikesi nedeniyle, yazı sahibi mahlas kullanmıştır.