Kürt Sefer ve Albay Türkeş (*)
Köy meydanında toplanan köylüler, köyde bulunan tek radyodan Albay Türkeş'in tok sesi ile okuduğu darbe bildirisini dinliyordu. Tam bu esnada Sefer, aniden ortaya atıldı, Belçika marka tabancasıyla radyoya iki el ateş ederek Alparslan Türkeş’i susturdu. Türkeş'in üç gündür aralıksız okuduğu bildiriye çok sinirlenmiş ve daha fazla dayanamamıştı.
Oktay Candemir
"Sevgili vatandaşlar dün geceden itibaren hava, deniz ve kara kuvvetleri el ele vererek memleketin idaresini ele almıştır. Vatandaşlarımızın sükûnet içinde bulunmalarını ve resmi sıfatı ne olursa olsun sokağa çıkmamalarını rica ederiz."
Köy meydanında toplanan köylüler, köyde bulunan tek radyodan Albay Türkeş'in tok sesi ile okuduğu darbe bildirisini dinliyordu.
Tam bu esnada köy sakinlerinden Sefer, aniden ortaya atıldı. Köylüler daha ne olduğunu anlamadan Belçika marka tabancasıyla radyoya iki el ateş ederek, Alparslan Türkeş’i susturdu, radyo paramparça olmuş, geriye cızırtılar kalmıştı.
Üç gündür aralıksız Türkeş'in radyodan okuduğu bildiriye çok sinirlenmiş ve daha fazla dayanamamıştı. Albay Türkeş’in sesi kesildi ama Sefer'in unuttuğu bir şey vardı. Koskoca Albay Türkeş'e saldırıda bulunmuştu ve köylülerden birinin bunu jandarmaya ihbar etmesi an meselesiydi. Eğer yakalanırsa darbeye karşı silahlı eylemde bulunduğu gerekçesiyle idam bile edilebilirdi.
Bazı köylüler de bu durumun onun başına büyük dertler açacağını söyleyince Sefer, durumun vahametini daha iyi anlamaya başladı.
Sefer, yeni kentlere gitmek, yeni insanlarla tanışmak istiyordu. Coşkulu ve enerjikti. Köy insanını sevmiyor; onları fazlaca kurnaz, anlamsız ve gevşek buluyordu,
Ama ne yaparsa yapsın bir biçimde köylülerin yaşamına ayak uyduruyor ve köylüce hallerini sürdürüyordu.
En çok da jandarmalardan korkuyordu. Bir defasında köyü bastıklarında çavuş ve onbaşıların köylülerin sırtına binerek derenin karşı tarafına geçmelerini, bunu yaparken köylülerin nasıl aşağılandığını ve yaptıkları işkenceleri unutmuyordu. Bu yüzden her jandarma denildiğinde karşıda bulunan dağlara doğru koşmaya başlıyordu. Onun için en korunaklı yer karşıki dağlardı.
Sefer, kaçmasına kaçmış ama jandarma muhtemelen köyü basacak ve köylülere onun yerini söylemesi için işkence yapacaktı. Ama elden bir şey gelmiyordu. Sefer, artık kaçabileceği yere kadar kaçacaktı.
Nitekim beklenen oldu. "Meskûn Mahal bir köyde darbe bildirisini protesto eden bir takım şahısların bulunduğu ihbarı üzerine harekete geçen birliklerimiz, şahısların yakalanması için söz konusu bölgelere intikal etmiştir" resmi yazısı ilgili komutanlıklara iletildi.
Jandarmalar serin bir Haziran akşamı köyü bastılar. Uzun süren kış ayının ardından yaprak açan kavak ağaçlarının hafiften esen rüzgârın etkisiyle hışırdarken, uzaklardan gelen kurbağa sesleri ise kavak ağaçlarına adeta vokalistlik yapıyordu.
Köyün erkekleri meydanda tek sıraya dizilerek askerlerin karşısında esas duruşa geçirildi.
Yüzlerce asker köyün etrafında mevzilenmişti.
Jandarma Komutanı konuşmuyor, adeta gürlüyordu:
"Bu köyde hain ya da hainler varmış doğru mu; bu hainler anarşik mi, gomünist mi yoksa Kürtçü mü?.. Albay Türkeş, devlet nizamının tesisi için bildiriyi okuduğunda sizler ona ateş etmişsiniz"
Köylüler her ne kadar 'Kimin yaptığını bilmiyoruz, görmedik' dese de Sefer'in yaptığını jandarma duymuştu belli ki... Köylüler dayak yemekten kurtulamadı, köydeki tüm evler didik didik arandı, köyün etrafını çevreleyen dağlarda arama faaliyetleri yapıldı ama Sefer bulunamadı.
Jandarma Komutanı son kez köylüye seslendi: “Şimdi gidiyoruz ama üç gün içinde o Sefer denilen hain gelmez ise hepinizi tutuklayacağız.”
Sefer’in Albay Türkeş konuştuğu sırada radyoya ateş etmesi Ankara'ya Milli Birlik Komitesine kadar ulaştı, Cemal Gürsel Paşa ve Albay Türkeş, şarkta vuku bulan hadise üzerine ilave tedbirlerin alınmasına karar vermişti.
Sıkıyönetim ilanı yeterli bulunmadığı zamanlarda ‘İlave tedbirler’ kararı alınıyor ve ilave şiddet uygulanıyordu.
Aradan üç gün geçmiş, on gün geçmiş, aylar geçmiş ama Sefer bulunamamıştı. Askerler de olayın peşini bırakmıştı. Çünkü, aradan geçen aylara rağmen darbeye karşı herhangi bir hadisenin vuku bulmaması askeri rahatlatmıştı.
37 yüzbaşı, binbaşı, yarbay, albay ve de general, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel ile 27 Mayıs 1960'da yönetimi ele geçirmiş, parlamentoyu feshetmiş ve Anayasayı askıya almıştı. Menderesler idam edilmiş, iktidardaki Demokrat Parti kapanmış ve Cemal Gürsel cumhurbaşkanı olduktan sonra 15 Ekim 1961'de seçimlerin yapılmasına karar verilmişti.
Ancak bizim genç Sefer'i bu defa köylüler ikna edemiyordu. Darbenin üzerinden 5 yıl geçmiş ama Sefer, ortaya çıktığı takdirde jandarmanın kendisini bulup kurşuna dizeceğini düşünüyordu ve bu düşüncelerinde haklıydı. Ağrı'da, Dersim'de, 33 Kurşun’da neler yaşandığını babasından duymuştu. Köylüler artık öfkelenmeye başlamıştı.
“Eğer köyüne dönmezsen yerini biz jandarmaya söyleyeceğiz."
Sefer, bu tehdidi çok umursamadı.
Sefer, “Şimdi bana söyleyin bakayım. Kim daha güçlü; Amerika mı, Japonya mı, Albay Türkeş mi?" diye sordu
Köylüler hep bir ağızdan: “Valla bize göre Albay Türkeş daha güçlü" dedi.
Sefer: “Neden, çünkü sizi kim eziyorsa en güçlü odur. ABD, Japonya bizi ne yapsın. Ama Albay Türkeş'in bizimle derdi var. Ben köye dönmesine dönerim de siz bunların bizim peşimizi bırakacağını mı sanıyorsunuz?"
Sefer, köyüne döndükten sonra bir jandarma baskınında alındı ve yaklaşık 4 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevinde soranlara gururla anlattı. Mahkemede ise radyoyu neden kırdığını olduğu gibi anlattı ve tahliye oldu.
Bizim Sefer’in Albay Türkeş’in konuştuğu radyoya ateş etmesi onun toplam 9 yılına mal oldu.
(*)Gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmıştır