Kuşa bakmak!
Parlamento seçimlerini öne alarak yeni kurulacak partileri hazırlıksız yakalamak, bunları marjinalleştirerek değersizleştirmek, Kürtleri saf dışı bırakarak siyasal ortamı stabilize etmek bir başarı hikayesi yaratmak; 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de yeni siyasal manevra alanları, böylece, ve belki yüzde 50+1 formülünü de değiştirerek seçime gitme olanakları yaratacaktır.
Gültekin Uçar
Son dönem açıklanan kamuoyu yoklamaları AKP’nin oy oranlarının yüzde 30’lar düzeyine kilitlendiğini gösterirken, MHP’yi ise yüzde 10-15 aralığında gösteriyor. Bu verileri gerçekçi veriler olarak kabul etmemek için bir neden yoktur. Çünkü 25 yıllık yerel, 17 yıllık merkezi AKP iktidarı boyunca devletin ve ekonomik kaynakların dağıtımının yeniden örgütlenmesine bağlı olarak böylesi bir sosyal-siyasal tabanın oluştuğu ortadadır. Tersinden söyleyecek olursak AKP iktidarının yıkılması durumunda doğrudan etkilenecek bir yüzde 30’luk grubun olduğunu söylemek abartı olmaz.
Çözül-e-meyen Kürt sorununun Türkiye’nin kuruluşuna da temel olan, devletin yedek ve operatif gücü olarak hazırda tutulan militarist milliyetçi bir akımı sürekli beslediği ve güçlendirdiği ise gözle görünen bir gerçek. Bu verilerden hareketle AKP-MHP koalisyonunun yüzde 40’ların altında bir oy alacağı üzerine hesapların çok gerçekçi olmadığını söylemek gerek. Bu oranların yeni kurulan ve kurulacak partilerin herhangi bir seçimde yüzde 10 gibi bir potansiyelleri olduğunu dikkate alarak yapıldığını da zaten ilgili anket şirketleri açıklıyorlar.
İlgili anket şirketleri oy oranlarını da CHP yüzde 24, İyi Parti yüzde 8-10, SP, yüzde 1.5 olarak tahmin ederken HDP oyları ise yüzde 10 civarında tahmin etmektedir. Bu verilere göre yaklaşık yüzde 5-6’lık kararsız bir seçmen kitlesi olduğu da anlaşılmaktadır.
Bu verilerden hareketle AKP’nin üç ayaklı bir strateji ile hareket etmek zorunda olduğunu söyleyebiliriz. Bu stratejinin birinci ayağı, Millet İttifakı’nı dağıtmak, ikincisi kurulacak partilerden birisi ile ittifak veya onları baraj altında bırakacak bir operasyon, üçüncüsü ise HDP’yi yüzde 10 barajının altında bırakmaktır. Bu stratejinin birinci ve ikinci ayağı konusunda çabaların seçim gününe kadar devam edeceği açıktır. Ancak birinci ve ikinci seçeneklere yönelik strateji, gerek aktörlerin Türklüğü, gerek uluslararası bağlantıları ve olası etkileri nedeniyle ancak siyasi-mali operasyonlar ve şantajlar düzeyinde sürdürülebilecektir. Bu nedenle ne ölçüde başarılı olacağını önceden kestirmek zordur. Bildiğimiz AKP’nin ise böylesi bir belirsizlik durumuyla hareket etmeyeceği ve kazanma olasılıklarını en üst düzeye çıkarttığında seçimi gündeme getireceği açıktır.
AKP için garantili yol üçüncü seçenektir: Yani HDP’nin baraj altında bırakılması. Bu konuda mevcut rejim partilerinin tümünün HDP’ye yönelik siyasal kırıma zımni onay verdiğini günlük politikalarından izliyoruz. HDP’ye yönelik kırım operasyonu Edirne’den Ağrı’ya, İstanbul’dan Ege ve Akdeniz’e o kadar sıradan, günlük bir görünümle sürdürülmektedir ki, adeta bir siyasal partinin yok edilme süreci görünmez hale getirilmektedir. Dolayısıyla öncü ve etkili kadroları tasfiye edilmiş, örgütsel mekanizmaları dağıtılmış, yerel yönetimleri elinden alınmış bir partiye yüzde 1,2 oy kaybettirmek diğer riskli seçeneklerden çok daha garantilidir. Buna örneklerini önceki seçimlerde gördüğümüz sandık ve seçmen operasyonlarını ilave ettiğimizde bu olasılık daha da olanaklı görünmektedir. Bu başarıldığında ise yüzde 40 düzeyinde bir oy potansiyeli HDP’ye kaybettirilecek vekillikleri de alarak parlamentoda çoğunluğu sağlamak ve iktidarı sorunsuz sürdürmek mümkün olacaktır. Bu sonuçla karşılaşıldığında ise zamanında “Ermeni’yi dövmüş” siyaset geleneğinin “Kürd’ü dövdürmeyecektik” sözleri bir anlam taşımayacaktır.
Parlamento seçimlerini öne alarak yeni kurulacak partileri hazırlıksız yakalamak, bunları marjinalleştirerek değersizleştirmek, Kürtleri saf dışı bırakarak siyasal ortamı stabilize etmek bir başarı hikayesi yaratmak; 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de yeni siyasal manevra alanları, böylece, ve belki yüzde 50+1 formülünü de değiştirerek seçime gitme olanakları yaratacaktır. Bu ikili seçim stratejisi bir yandan iktidarın ömrünü on yıl daha uzatmaya olanak verirken diğer yandan da ülkeye yaşattıkları terör ve yağma döneminin sorumluluklarını örtbas etmen zamanı kazandıracaktır. Senaryoların basitliği her külahtan bir tavşan çıkartan AKP’nin kalibresine uygun görünmese de kanaatimce: Köy görünmekte, planlar yapılmakta, baskın seçim yaklaşmakta, ama tüm muhalefet kendi gündemiyle sokağa hakim olmak yerine, rahat meclis koltuklarında iktidarın gündemine bağlı olarak kuşa bakmaktadır.