Air France ile kâbus dolu yolculuklara var mısınız?

Nihayet uçuş zamanı yaklaşıyor ve kapıda bekleşen benim durumumda olan dört beş kişiyi tespit ediyorum, tabii ki aralarında herhangi bir AB vatandaşı yok, benim haricimde Kuzey Afrikalılar, Rus ve Ukraynalılar var. Burnuma feci biçimde ayrımcılık kokuları geliyor.

Google Haberlere Abone ol

Alp Aslan

Orta Amerika’ya yapmayı planladığım seyahatin rotasını çıkartmaya çalışırken, daha önce gitmediğim Karayipler’deki büyük ada devletleri ve Meksika’yı da acaba rotaya dahil edebilir miyim düşüncesi ile özellikle Karayipler’deki vize uygulamaları ve ulaşımı araştırmaya başlamıştım. Bu ülkeler bildiğiniz gibi Küba, Jamaika ve tek bir adada yer alan Dominik Cumhuriyeti ile Haiti’dir. Küba vizesi almakta sıkıntı yok, uçak biletleri ve bir iki evrakla parayı veren düdüğü çalıyor. Meksika’ya uçakla giden TC vatandaşları e-vize alabiliyor, Dominik Cumhuriyeti ve Haiti’ye ise yine havaalanından vize alma kolaylığı var. Ama bu son iki ülke aynı adada olduğundan karayolu geçişinde nasıl bir uygulama var bilemiyorum. Zira bir yandan vize uygulamalarına bakarken, bu üç ada arasındaki havayolu bilet fiyatlarına baktığımda gözlerime inanamamıştım. Yüzme mesafesinde olan Küba-Jamaika arası direkt gidiş tek yön 400 ABD doları, eğer Panama üzerinden Jamaika’ya gidersen 300! Dominik Cumhuriyeti’ni veya Haiti’yi ise toptan unutmakta fayda var.

Nitekim bir süre sonra pes edip Jamaika, Dominik ve Haiti’yi rotamdan çıkartmaya karar verdim. Küba’ya THY’den direk uçuş vardı diye hatırlıyorum, oradan da Meksika’ya geçerim, Orta Amerika’yı karadan kat ederek en nihayetinde Panama’dan da dönüş yaparım diye düşünüyordum. Ne var ki sandığımın aksine THY, Küba’ya Venezuela üzerinden uçuyormuş ve fiyatı da yine aktarmalı giden KLM ve Air France’ın oldukça üzerinde olunca, biletleri KLM’den alayım bari dedim. Ancak ekonomik kriz içinde olan KLM ve Air France da partner olmuş, birine bakınca öbürü çıkıyor, derken nihayetinde Air France’dan biletlerimi almak durumunda kaldım.

Pasaportumda az sayfa kaldığından gidip yeni pasaport çıkarmıştım, malum on tane ülkeye giriş çıkış yapacağız. Yeni pasaportumu alıp birkaç gün de İstanbul’da pinekledikten sonra neşeyle, ülkemizin medar-ı iftiharı olan yeni havaalanına gidiyorum. Bu kadar büyük bir orman alanının yok edilmiş olması içimi sızlatıyor. Lüzumsuz büyüklükteki işlevsiz binanın içindeyse bir sürü kişi yerlere serilmiş uyuyor, sağda solda kablolar açıkta duruyor.

İlk sürpriz: Air France, sanırım masrafı iyice kısmak için İstanbul-Paris arası uçuşunu bir başka anlaşmalı firması olan Atlas Global’e vermiş. Uçuş kartını almak için girdiğim sırada uzun zamandır muhatap olmadığım güvenlik firması elemanlarına maruz kalıyorum. Pasaport yeni olduğundan eski pasaportumun yanımda olup olmadığını soruyorlar önce, kibarca eski pasaportumu neden yanımda taşımam gerektiğini soruyorum, yanıt yok.

Almamamın nedeni ise eski pasaportlarımı inceledikleri takdirde, bu kez de ‘neden oraya gittin, neden buraya gittin’ gibi bir sürü saçma soruyla karşılaşma olasılığı artacaktı, tamamen baş ağrısı. Sonra bana Küba’da nerede kalacağımı soruyorlar, sinirlenmeye başlıyorum hafiften, “Küba’da kalacağım yer sizi neden bu kadar ilgilendiriyor, işte Küba vizesi, bu yeterli olmalı” diye tersliyorum. Kibarlıklarını bozmadıkları için en sonunda kalacağım yerin adresini verip geçiyorum. Kontrol ettikleri ise Küba gidiş Panama dönüş bileti olan şahsımın Fransa’ya kaçıp kaçmayacağı olsa gerek.

Uçuş kartımı aldım ama artık yeni havaalanından mı yoksa Paris’tekinden mi kaynaklı olduğunu bilemediğim sağlam bir rötar geliyor. İşte şimdi olay tatsızlaştı. Zira De Gaulle Havaalanı’nda ineceğim terminal ile Küba uçağına biniş yapacağım terminaller farklı. Ve bu havaalanında kısa sürede terminaller arası geçiş yapmak kabus ötesidir.

Nitekim iner inmez depar atıyorum. Etraf sağa sola koşuşturanlarla dolu. Uçağa yetişmek için acele eden yolcuların aksine, dünyanın en yavaş milletlerinden olan Fransız havaalanı çalışanları gayet rahat ve umursamaz görünüyor. Uçaktan inmene rağmen kaplumbağa hızıyla tekrar tekrar üst baş araması yapıyorlar. Terminaller arası servis otobüsleri ise uyuzlukta çığır açmış, binmesi ayrı dert, inmesi ayrı. Koşmaya devam ve zar zor uçağa yetiş. Tam bir gerilim filmi.

DÖNÜŞ

Küba, Meksika derken bütün Orta Amerika’yı kat ederek aylar içinde Panama’ya ulaşıyorum. Artık yurda dönme vakti. Havaalanına erkenden gidip uçuş kartımı almak için sıraya giriyorum. Air France’ın internet sitesi de berbat olduğu için internet üzerinden uçuş kartımı almayı tabii ki başaramamıştım.

Sıra geldiğinde görevli kadın değişiyor ve birdenbire güvenlik sorumlusu olduğu belli olan, bu kez suratsız bir kadın peyda oluyor. Saçma sorular da akabinde başlıyor...

(İç sesim: Evet, dünyanın en büyük ahmağı olarak bendeniz Fransa’ya kaçmak istiyorum ve bunu da belli etmeden yapmak için bütün Orta Amerika’yı aylarca geziyorum ve çuvalla para harcıyorum öyle mi güvenlikçi hanım, size kim eğitim veriyor gerçekten çok merak ediyorum.)

Sorduğu ahmakça sorulara bu kez sinirlenmeden yanıt veriyorum, nedense bu kez kibarlığım üzerimde. Ancak hatalı davranmış olacağım ki kadın bana uçuş kartı yerine alakasız bir kart veriyor. "Size uçuş kartınızı içeride verecekler" diyor. "Bu da ne demek oluyor?" diye soruyorum. Benimle ilk ilgilenen görevli kadın da gelip açıklama yapmaya başlıyor kibarca: “Yerimiz var ama aileler ve çocukların yerleştirmesindeki sıkıntıdan dolayı uçuş kartınızı şu anda veremiyoruz ama içeride kesinlikle alacaksınız.” “Dalga mı geçiyorsunuz siz?” diye sertçe çıkışıyorum. “Fazla bilet mi sattınız, uçuş kartımı içeride alacağım ne demek? Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?” Güvenlikçi kadın küstahça neden internetten check-in yapmadığımı soruyor. "İnternet siteniz o kadar kötü ki herhangi bir işlem yapmak sürpriz olurdu" diye yanıtlıyorum. “Hadi bunu geçtim de benim aktarmam var, bari onu verin, Paris’te uğraşmayayım” diyorum, “madem içeride uçuş kartımı almamda sorun olmayacak.”

“O başka bir havayolu şirketi, bizim sistemimiz onu görmüyor” diye yanıt veriyorlar. “Kardeşim elimde Atlas Global’in uygulaması var, bu Air France uçuşu olduğu için onların sisteminde görünmüyor. Sizin sisteminizde nasıl görünmez, partneriniz değil mi bu?!” Çıkmıyormuş. Yine koştura koştura uçağa yetişmeye çalışacağım görünüşe göre. Bunu düşününce hafakanlar basıyor ve güvenlik sorumlusuna “Sen hayatında hiç De Gaulle’e gittin mi? Oranın nasıl berbat bir yer olduğunu biliyor musun?” diye soruyorum. O da altta kalmıyor ve bana biletimi neden Air France’tan aldığımı, neden THY’den almadığımı soruyor. Sanırım tartışmada son noktaya geldik.

İçeride internet paketi satın alıp Air France yetkililerine ulaşmaya çalışıyorum. Mesajıma yarım saatte bir yanıt veriyorlar. Oradan da bir sonuç alamıyorum.

Nihayet uçuş zamanı yaklaşıyor ve kapıda bekleşen benim durumumda olan dört beş kişiyi tespit ediyorum, tabii ki aralarında herhangi bir AB vatandaşı yok, benim haricimde Kuzey Afrikalılar, Rus ve Ukraynalılar var. Burnuma feci biçimde ayrımcılık kokuları geliyor. O an idrak ediyorum Air France’ın güvenlik sorumlusunun ne demek istediğini:

“TC vatandaşıysan Türkiye’nin havayolları ile uç, Rusya vatandaşıysan Aeroflot, Arapça konuşuyorsan bir sürü Arap havayolu şirketi var. Aman sakın ha bir daha Air France’tan alma, sizinle uğraşmak istemiyoruz.”