İktidar için savaş
Şiddetten, kandan, ölümden beslenmek, savaş çıkartarak oy devşirmek ve böylece iktidarını korumak gibi tüm dünya siyasetçilerinin muzdarip olduğu, insanlığın başına bela bu 'hastalık', nasıl oluyor da bizdeki siyasi iktidarların kapısından dahi geçmiyor?
Tugay Bek
ABD, SİHA ile düzenlediği ifade edilen bir nokta operasyonu ile İran Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Generali Kasım Süleymani ve Irak’ta faaliyet gösteren Haşdi Şabi Genel Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis'i öldürdü.
Olay henüz çok yeni olmasına rağmen Türk medyasındaki 'Ortadoğu uzmanları', bu saldırının Ortadoğu'da büyük bir kırılmaya neden olacağını ve Üçüncü Dünya Savaşı'nın kapısının aralandığı şeklinde yorumlar yapıyor.
Aynı 'uzmanlar', Donald Trump'ın, bu suikast ile birlikte önümüzdeki yıl yapılacak ABD seçimlerinde çok önemli bir avantaj elde ettiğini, terörist ilan edilen Süleymani’nin ölümünün Amerikan iç siyasetindeki dengeleri Trump’ın lehine etkileyeceği tespitine yer veriyorlar.
'Uzmanlar', komşusu Irak’ta ve ülke içinde tırmanan protestolarla zor günler geçirmekte olan İran yönetiminin, bir ulusal kahraman olan Kasım Süleymani'nin 'şehit edilmesini', toplumu konsolide etme, muhalefeti bastırma, ulusal birlik söylemi etrafında iktidarı güçlendirme fırsatına çevireceği şeklinde hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kesin tespitlerde bulunuyorlar.
Aynı uzmanlar, İsrail'in, Filistin'de askeri operasyon yapmasını, çatışmaları ve gerilimi tırmandırmasını Netanyahu'nun seçim hesaplarına bağlamakta da bir tereddüt yaşamamışlardı.
Ya da Fransa, Suriye'ye asker gönderdiğinde, IŞİD'e yönelik hava bombardımanı yaptığında da 'Fransa'da seçimler yaklaştı ya ondan' tespitinde uzlaşılmıştı.
Peki, başka ülkeler söz konusu oluğunda, savaş, ölüm, terörle mücadele, ulusal birlik, şehadet ile siyasetçinin seçim kazanma ve iktidarda kalma çabası arasında peşinen ve rahatlıkla kurulan bu korelasyon, mesele Türkiye ve iktidar olduğunda neden hiç akla gelmiyor?
Şiddetten, kandan, ölümden beslenmek, savaş çıkartarak oy devşirmek ve böylece iktidarını korumak gibi tüm dünya siyasetçilerinin muzdarip olduğu insanlığın başına bela bu 'hastalık', nasıl oluyor da bizdeki siyasi iktidarların kapısından dahi geçmiyor?
Çok uzak coğrafyalarda başka ülkeler söz konusu olduğunda savaş ve 'terörle mücadelenin' iktidarda kalmanın en kestirme yolu olduğu hususunda derin analizlere girişen, son derece gerçekçi tespitler yapan yerli ve milli medya, nasıl oluyor da kendi ülkesinin siyasi iktidarının yapıp ettikleri söz konusu olunca 'hipermetrop' oluveriyor.
'Havuz' ile birlikte yerli medyanın şirazesinin tamamen kaymış olması bir yana 'mevzubahis vatan' olduğunda, Amerika, İsrail ya da başka herhangi bir ülke medyasının da bizimkilerden aşağı kalır bir yanı yok.
Yöneticilerin, iktidar ve ganimet derdine ülkemizi içine sürüklediği savaşların, başka devletlerinkinden daha haklı ve insani zorunluluklar taşımadığını görmek için savaş çığırtkanı medyaya sırtımızı dönmekle işe başlayalım.
Ardından, 'Milliyetçilik osuruk gibidir, herkes kendisininkinin daha güzel koktuğunu düşünür. Milliyetçilik, sizin doğduğunuz ülkeyi, diğer tüm ülkelerden daha mükemmel olduğunu zannetmenizdir' diyen George Bernard Shaw’ı hatırlayalım.
İnsanlık, hep birlikte yok olup gitmemek için, savaş çıkartarak seçim kazanacağını hesap eden iktidarlar karşısında, barıştan ve kardeşlikten yana bir seçeneği hayata geçirmek mecburiyetindedir.