İşçi sınıfı tuvalette nasıl rahat eder?*
İngiliz StandardToilet adlı şirket, işçilerin tuvalette geçirdikleri zamanı kısaltmak için eğik bir klozet tasarladı. Eğik klozet, işçilerin beş dakikadan fazla oturmasını zorlaştırıyor. OSTİM’de otuzlu yaşlardaki bir metal işçisi, çalıştığı yerlerdeki tuvaletle olan anılarını şöyle anlattı: “Geçen sene daha az kurumsal bir yerde çalışıyordum. Krizde tuvalet kağıtları fiyatının uçmasıyla patron çok az tuvalet kağıdı almaya başladı. Biz de takdir edersiniz ki çoğunlukla suyla yıkamaya başladık. Ama içerde sürekli elimiz makine yağı olduğu için popomuza da makine yağı bulaştı. İstinasız hepimizin poposunda kabarcıklar oluştu."
Ayhan Aydoğan
Geçtiğimiz ay çıkan, 13 derece eğimli, çalışanların beş dakikadan fazla oturamayacağı tuvalet haberini duymuşsunuzdur. Bu müthiş icat! tarihsellikten kopuk ele alındığında, tasarlayanların patolojik olarak sıkıntılı insanlar olduğunu düşündürebilir. Fakat özellikle Fordizm sonrası kapitalizmin, fabrikada üretim dışında geçen zamanı ve fabrika dışındaki yeniden üretim alanını da örgütlemeye çalıştığını bildiğimizde, yapılan insanlık dışı uygulamanın salt şimdiye özgü olmadığını, bir tarihsellik barındırdığını söyleyebiliriz. Konuyu dağıtmadan bir örnek verecek olursak sırtlığı olmayan yüksek bar tabureleri işçi sınıfının eğlenceye ayırdığı zamanı daraltmak ve üretim hattına en optimal fiziki durumla gitmelerini sağlamak amacıyla Fordizm sonrası yaygınlaşmış oturma aparatlarıdır. Hayatın içinde ve fabrikalarda bu tip düzenlemelere binlerce örnek sayabiliriz ama biz ana meramımız olan tuvalete dönelim. İşçi görüşlerinden faydalanarak cevabını arayacağımız soru ise şöyle: “İşçi sınıfı nasıl rahat rahat tuvaletini yapar?”
— Protecting.co.uk (@ProtectingUK) December 17, 2019
“HEPİMİZİN POPOSUNDA KABARCIKLAR OLUŞTU”
OSTİM’de ‘eğimli tuvalet haberi’ üzerinden işçilerle konuşurken, otuzlu yaşlardaki bir metal işçisi, çalıştığı yerlerdeki tuvaletle olan anılarını şöyle anlattı: “Geçen sene daha az kurumsal bir yerde çalışıyordum. Krizde tuvalet kağıtları fiyatının uçmasıyla patron çok az tuvalet kağıdı almaya başladı. Biz de takdir edersiniz ki çoğunlukla suyla yıkamaya başladık. Ama içerde sürekli elimiz makine yağı olduğu için popomuza da makine yağı bulaştı. İstinasız hepimizin poposunda kabarcıklar oluştu.”
Krizde ilk vazgeçilecek ilk kalemin işçi sağlığı olduğunu doğrulayan bu anlatıdan sonra, işçi şimdiki kurumsal fabrikasındaki tuvaletten de şu şekilde bahsetti: “Şimdiki tuvalet rahat, kapının üzerinde temizlik çizelgeleri falan bile var ama ay sonu puantaj geldiğinde kartla girdiğimiz tuvalette kaç dakika geçirmişiz, sigara içmek için dışarı ne kadar çıkmışız hepsi yazıyor. İlk başlarda mavrasını yapıyorduk, ‘Mesainin şu kadarını kenefte ezmişiz’ diye ama sonra işten çıkartmalarda bu tuvalet zamanı dikkate alınmaya başlayınca, millet tuvaleti öğle arasına denk getirmeye başladı. Öğle aramız yemek, tuvalet sırası, tuvalet şeklinde ilerler oldu.”
TUVALET TARTIŞMASIYLA GELEN AYDINLANMA
Fabrika tuvaletleri üzerine konuştuğumuz ikinci işçi ise Polatlı ORS’den Ahmet. Ahmet 2015’de greve çıktıklarında işverenin fabrika bahçesindeki genel tuvaletleri kilitleyip işçileri içeri almadığını, hal böyle olunca o zamanın MHP’li Belediye Başkanı’ndan fabrika alanına seyyar tuvalet istediklerinde şu cevabı aldıklarını söyledi: “Siz ne yaptığınızın farkında değilsiniz, bu grev sürdükçe Polatlı ahalisi yiyecek ekmek bulamayacak, tuvalet olmazsa üç kilometrelik yolu günde birkaç kere giderken düşünürsünüz ne halt ettiğinizi de, aklınız başınıza gelir.” Liseden beri ülkü ocaklarına üye olan Ahmet “Bu politikacılar kimdir, işçiyi mi yoksa patronu mu temsil ederler aydınlanmasını dandik bir hela yüzünden yaşadık. Hâlâ tuvalete gittiğimde bazen aklıma şu adamlar için verdiğim kavgalar gelir, geçmişimden utanırım” şeklinde görüşlerini anlatıyor. Fabrikada şimdi tuvaletlerin nasıl olduğunu sorduğumuzda ise “Grev bitince fabrika yönetimine tuvaletlerin yetersiz ve hijyenik olmadığını anlatan bir dilekçe yazdık, o zamanki eylemler ve örgütlülüğümüz patrona bir hafta içinde tuvalet inşaatını bitirtti. Yepyeni, geniş, düğmeye basınca naylonunun değiştiği tuvaletlerimiz oldu. O zaman bu zamandır yönetimden, işçilerin tuvalette çok zaman geçirmesiyle ilgili bir baskı da görmüyoruz, aslında gösteremiyorlar.” Yanından ayrılırken Ahmet kendi meramını şu şekilde özetledi: “Yani senin anlayacağın, tuvalette rahat oturabilmek için, neredeyse yirmi gün fabrikanın bahçesinde rahatsız kuru betonda oturduk.”
TUVALETE GİTMEMEK İÇİN SU İÇMİYORLAR
Metal sektöründeki işçilerin görüşleri bu şekildeyken şöyle bir parantez açmakta fayda var. Özellikle tarım sektöründeki kadın çalışanlar için tuvaletin fiziki şartları ve uzaklığı tacize ve istismara yol açmakta. Genel-İş’in yürüttüğü mevsimlik tarım işçileriyle yapılan saha çalışmalarında, çoğu kadında böbrek sorunu fark ediliyor. Raporda bu durumun sebebi çalışma esnasında tuvalete gitmemek için su tüketmemeleri olarak belirtiliyor. Amerika’daki devasa domates tarlalarında çalışan göçmen işçilerini konu alan ‘Tomatoland’ adlı kitapta da kadınların ‘çalışma alanına yakın, ışıklı, güvenli’ tuvaletlere erişebilmek için yaptıkları iş bırakmalar anlatılmakta.
''EVET İŞÇİLER O İŞİ DE EN RAHAT SOVYETLER BİRLİĞİ’NDE YAPIYORDU''
Uluslararası istatistiklere baktığımızda da şöyle bir durumla karşılaşıyoruz. NEBOSH yani Birleşik Krallık Ulusal Sınav Kurulu’nun istatistiklerine göre fabrikada ‘ürün, alet ve bant sistemi’ üzerine alınan verimliliği arttırıcı bilimsel patentler, işçi sağlığı üzerine alınanların tam 120 katı. Bu işin tersine büküldüğü yer ise SSCB. Sovyetler’de işçi sağlığı düzenlemeleri, bunun içine tuvaletler ve diğer fabrika tesis düzenlemeleri de dahil olmak üzere, ürün verimliliği düzenlemelerinin tam 25 katı. Görüldüğü üzere, işçilerin kurduğu devletin neyi, burjuvazinin egemen olduğu devletlerin neyi önemsediği ileri kapitalist ülkelerin istatistiğinde bile maniple edilemeyecek şekilde net.
Şimdi tekrar en başa, girişte sorduğumuz soruya gelelim. Aslında Ahmet’in son cümlesiyle yanıtlanmış oldu ama bir kez daha vurgulamanın sanırız zararı olmaz: “Evet rahat rahat sıçmak için de örgütlü mücadele gerekli ve evet işçiler o işi de en rahat Sovyetler Birliği’nde yapıyordu.”
*Bu yazı ilk olarak Evrensel gazetesinde yayınlanmıştır.