Sağ 'anti-kapitalizmler'

Anti-kapitalizm sosyalist çıkışlı olmasına rağmen, egemen söylem gerçek olup olmadığına bakmaksızın, kapitalizme muhalif görünen bütün hareketleri, fikirleri ve tutumları, birbirlerine zıt olsalar bile, ortak bir başlık altında topluyor. Oysa anti-kapitalizmlerden yalnız bir teki, burjuvazinin iktidarını devirip proletarya iktidarını kurarak sosyalist toplumu inşa etmeyi hedefleyen devrimci komünistler için gerçek ve doğru, öbürleri bakımından ya büsbütün sahte ya da sistem içidir.

Google Haberlere Abone ol

Yaşar Ayaşlı*

Neoliberalizmin krizi anti-kapitalist söylemde belirgin bir tırmanışı beraberinde getirdi. Kapitalizm karşıtlığının komünistleri, post-Marksistleri, sol popülistleri ve anarşistleri aşarak muhafazakârlara, neo-faşistlere ve aşırı sağın öteki partilerine doğru yayılması bunu gösteriyor. Aralarında kendini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan ABD başkanlık seçimlerinin kuvvetli adayı Bernie Sanders’ın ve geçen aralıkta yapılan seçim öncesinde sosyalist program uygulayacağı sözü veren İngiliz İşçi Partisi lideri Jeremy Corbin’in de bulunması üzerinde düşünülmesi gerekir.

Anti-kapitalist söylemin bu kadar geniş bir yelpazeye yayılması bir yandan demagojik etkileri dolayısıyla olumsuzken, öte yandan kapitalizmin tarihsel olarak ömrünü doldurduğunu hissettirmesi, geniş halk kitlelerinin kapitalizm karşıtı propagandaya duyarlılıklarının artması, daha da önemlisi sosyalizmin değer kazandığını göstermesi bakımından olumludur. Sulandırılmış da olsa Amerikan halkının tarihinde ilk defa sosyalist söyleme bu denli ilgi göstermesi, sosyalizmin yeni kıtadaki geleceğinin parlak olacağına dair bir işaret olarak algılanabilir. Sosyalizmin 1990’larda kaybettiği itibarını yeniden kazanmaması için hiçbir sebep yok.

Anti-kapitalizm sosyalist çıkışlı olmasına rağmen, egemen söylem gerçek olup olmadığına bakmaksızın, kapitalizme muhalif görünen bütün hareketleri, fikirleri ve tutumları, birbirlerine zıt olsalar bile, ortak bir başlık altında topluyor. Oysa anti-kapitalizmlerden yalnız bir teki, burjuvazinin iktidarını devirip proletarya iktidarını kurarak sosyalist toplumu inşa etmeyi hedefleyen devrimci komünistler için gerçek ve doğru, öbürleri bakımından ya büsbütün sahte ya da sistem içidir.

Önce en sağdan başlayalım.

FAŞİST 'ANTİ-KAPİTALİZM'

G. Dimitrov, faşizmi, “finans kapitalin iktidarının ta kendisidir” diye tanımlar. Bunu tersinden okursak, faşizmin anti-kapitalist değil, kapitalizmin gözü kara savunucusu olduğu sonucunu çıkarırız. Buna rağmen en başta İtalya ve Almanya‘da faşistler komünistlerin ve sosyal demokratların proletarya üzerindeki etkilerini kırmak, kitlelerdeki anti-kapitalist duyguları sömürmek amacıyla propaganda silahı olarak kullanmışlardır. Faşist “anti-kapitalizm”in amacı, devrimciliği ve kapitalizm karşıtlığını komünistlerin elinden almak, işçileri aslı astarı olmayan vaatlerle kandırmaktır. Bu sayede kapitalizmin büyük bir kriz yaşadığı koşullarda, kriz kurbanı küçük burjuvazinin banka ve tekellere duydukları tepkiyi nötralize etmeyi ve sınıf bilinci gelişmemiş işçilerin kafalarını bulandırmayı başarmışlardır. Hitler tarihinin en derin krizini yaşayan Almanya’da sosyal (anti-kapitalist) demagojiyi kullanmasa muhtemelen iktidara gelemeyecekti.

Faşistler kendi ideolojilerine eklemleyebilmek için sosyalist anti-kapitalizmi sistemli bir deformasyona tabi tuttular. Nasyonal sosyalizm tabirinden de anlaşılacağı gibi, anti-kapitalizm, milliyetçi, ırkçı ve emperyalist bir muhtevaya kavuşturulduktan sonra dolaşıma sokulmuştur. Bu amaçla ücretli emek sömürüsünden ve sermaye birikiminden soyutladıkları kapitalist sınıfı önce yabancı-“yerli ve milli”, kötü-iyi, açgözlü-yaratıcı gibi yapay ayrımlara tabi tutmuşlar, sonra da “kötü” dediklerini atıp “iyi” dediklerini sahiplenmişlerdir. Aslında “yabancı”,“kötü” ve “açgözlü” dedikleri Alman kapitalizmi değil, kadim tefecilik ve mülksüzleştirmeyi baştan kafalarına koydukları Yahudi sermayesidir. Böylece Nazi “anti-kapitalizm”i anti-Semitizme dönüştürülmüştür.

Faşistlerin gerçek anti-kapitalist olmadıklarının bir kanıtı demagojiden öteye geçmemeleriyse, diğer kanıtı da iktidara geçtikten sonra o kadarından da vazgeçmeleridir. İktidar olur olmaz Hitler’in ilk işi Nazi partisi içinde anti-kapitalist demagojiyi en çok kullananların başını çeken “sol” kanattaki azılı SA şefi George Strasser’i ve yandaşlarını tasfiye etmek, Alman finans kapitalini tedirgin edecek tutumları sona erdirmek olmuştur. Kimden yana olduğu iş işten geçtikten, işçi sınıfının haklarını savunan tüm parti ve sendikalar kapatıldıktan, solun tümü ezildikten sonra görülecektir.

NEO-FAŞİST 'ANTİ-KAPİTALİZM'

Günümüzdeki aşırı sağ ve neo-faşist partiler mirasçısı oldukları tarihsel faşizmin eski geleneğini sürdürüyorlar. Yeni yüzyılda kapitalist küreselleşmenin yıkıcı sonuçlarının belirginleşmesiyle birlikte kapitalizme hoşnutsuzluğun artması, anti-kapitalist duyguları sömürmek için fırsat kollayan halk düşmanlarının iştahını kabartmıştır. Neoliberal kapitalizmin işçiler ve yoksul kesimler üzerindeki tahribatına karşı çıkıyor görünerek anti-kapitalizm bayrağını solun elinden kapmak için atağa kalkmışlardır. Bu sayede birçoğu geçmişte sola oy veren mavi yakalı işçileri ve işsizleri kendi yanlarına çekebilmişlerdir. Irkçı, milliyetçi, demagojik anti-kapitalizmi selefleri eski faşizmden devralmışlardır.

“Uluslararası finans kapital”e sosyalist sol kadar yüksek sesle saldırıyorlar ama bu hem kapitalist ekonomik sistemin özüne, insanın insanı sömürüsüne yönelik değil, sadece bazı yanlarını, tüketim ve kültürel alanlardaki yansımalarını eleştirmekle sınırlıdır. Hem de anti-kapitalizm ırkçı nefreti ve milliyetçiliği işçi sınıfı içinde yaymak, göçmenlere ve yabancılara düşmanlık aşılamak için araçtır. Üstelik iktidara geldiklerinde dediklerini unutup, kapitalistlerin bir dediklerini iki etmemektedirler.

Türkiye’de de MHP kurulduğu yıllarda Nasyonal Sosyalizm Türkçeye çevrilerek ülkücü yerine “milliyetçi toplumcu” adı kullanılmıştı. Devrimci hareketin güçlü olduğu 1980 öncesi yıllarda kapitalizm ve emperyalizm aleyhtarı sloganlar kullanmaktan geri durmadılar. Ne ki emperyalizm karşıtlığına Sovyetler Birliği’ni (“kızıl emperyalizm”) ve pan-Turanist yayılmacılığı kattılar, hatta anti-emperyalizmi bunun üzerinden yorumladılar. Günümüz Türkiye’sinde anti-kapitalist demagojiye fazla ilgi göstermiyorlarsa, bizde kayda değer sosyalist bir işçi hareketi olmadığı içindir.

MUHAFAZAKÂR 'ANTİ-KAPİTALİZM'

Sağda anti-kapitalizmin merkezi faşist kanat olmakla birlikte, muhafazakâr bir anti-kapitalizm de olmuştur. Atası Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da sözünü ettikleri feodal sosyalizmdir. Sınıf olarak varlıklarına kasteden kapitalist burjuvaziye karşı direnen aristokratlar denize düşen yılana sarılır misali kapitalizme husumet besleyen ezilenlerin anti-kapitalist eğilimlerini sahiplenmişler; gerek kırsal ve kentsel küçük mülk sahiplerinin, gerekse proletaryanın anti-kapitalist duygularını sömürerek onları toprak sahiplerinin müttefikleri olduğuna ikna etmeye çalışmışlardır.

Bismarck, Weimar Cumhuriyeti döneminde bunu politik bir taktik olarak kullanmıştır. 1920’lerde Völkisch harekete mensup Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi kurucusu Anton Drexler ve genç muhafazakârlar modern anti-kapitalist demagojiye öncülük etmişlerdir. Genç Muhafazakarların öncülerinden Moeller van den Bruck Alman işçisinin Batılı güçler, yabancı kapitalizm tarafından sömürüldüğünü, düşmanın içte değil dışta aranması gerektiğini savunmuştur. Bruck, sosyalizmi yeni nüfuz alanları peşinde koşmayı hedefleyen emperyalizme eklemlemiştir.

MUKADDESATÇI-MİLLİYETÇİ 'ANTİ-FAŞİZM'

Türkiye’de zayıf da olsa “anti-kapitalist” bir milliyetçi-muhafazakâr damar vardır. Muhafazakâr-mukaddesatçı-faşist özellikler gösteren ideologlardan Nurettin Topçu (1909-1975) “romantik anti-kapitalist” denilebilecek görüşler savunmuştur. Irkçı görüşlere sahip koyu bir anti-komünist olan Nurettin Topçu, Genç Muhafazakârları ve Nazileri hatırlatırcasına, “Müslüman Anadolu sosyalizmi”, “kooperatifçiliğe dayanan devlet sosyalizmi”, “İslâm esaslarına dayanan sosyalist bir ahlâk nizamı”, “Anadolu İslâm sosyalizmi” gibi anti-kapitalist ibareler kullanmıştır. Fatih Yaşlı bunu şöyle yorumlamıştır: “Topçu’nun kapitalizm karşıtlığı, bu karşıtlığın anti-komünizmle yan yana yeşerdiği bütün sağ ideolojilerde olduğu gibi, onun düşüncesini de kaçınılmaz olarak faşist bir karaktere büründürür.”

Aşırıya vardırmasa da Necmettin Erbakan yer yer Batı ve neoliberalizm karşıtı anti-kapitalist söylem kullanmıştır. 1980 öncesinde Hıristiyan Batı kapitalizmine ve komünizme karşı İslam'ı üçüncü bir yol olarak göstermiş, bunu “Ne komünizm ne kapitalizm, adil düzen” sözleriyle sloganlaştırmıştır.

AKP’ye gelince anti-kapitalist söyleme fazla itibar etmemekle birlikte, rehber aldığı bazı İslamcı ideologlara da itiraz etmemiştir. Örneğin Nuri Pakdil, 2014 yılında Tayyip Erdoğan’ın elinden ödül alırken, “Değerli dostlarım, sizi antiemperyalist, antikapitalist, antifaşist ve antifiravunist duygularımla selamlıyorum!” ifadesini kullanırken alkışlanmıştır (Akt. Taha Akyol, Hürriyet, “Antikapitalist”, 6 Kasım 2014)

Bu söylemi adında yansıtacak kadar sahiplenen bir başka kesim de Antikapitalist Müslümanlardır. Antikapitalist Müslümanlar “Allah ekmek özgürlük”, “Mülk Allah'ın, emek işçinin” “kahrolsun küresel kapitalizm” “Cenneti istiyoruz; sınırsız, sınıfsız bir adalet ve barış yurdu (darusselam) istiyoruz” gibi sloganlar kullanıyorlar. Emperyalizm ve kapitalizmle barışık, statükocu İslamcı-muhafazakarlardan farklı olarak sosyalizan bir dil kullanan bu kesimi, sistem içi olmasına rağmen sol tandanslı kabul etmek gerekmektedir.

Gelecek yazımızda da sol anti-kapitalizmler üzerinde duracağız.