Pisa’da korona virüsü günlüğü: Boşluk ve belirsizlik…
Bir anda değişti her şey diyeceksin bir metrelik mesafeyle görüştüğün arkadaşına. İki hafta önce böyle bir şeyi aklından bile geçiremediğini konuşacaksın. Sanki bir rüyadaymışsın gibi gelecek sana. Ancak bir rüya bu kadar boşluk dolu olabilir çünkü. Şehirlerin sokaklarında, meydanlarında sadece güvenlik görevlerinin bir metrelik mesafeler içerisinde sohbet ettiklerine tanık olacaksın.
Sevgi Doğan*
Demiştik ya korona virüsü bize pek çok şeyi yeniden sorgulatacak diye. Kavramlarımızı, ifadelerimizi, nefes alışlarımızı, yürüyüşlerimizi, selamlaşmalarımızı, yakınlaşmalarımızı, yaklaşımlarımızı, kendimiz olmayı değiştirecek; bulunduğumuz şehrin, sokakların, parkların anlamını yeniden kurduracak. Yaşamın, ölümün, yaşama renk katan sevincin kendisini, ihtiyacını yeniden sorgulatacak.
Pisa’nın sokaklarında—yaşadığın bölgenin sınırlarına çıkmadan—dolaştığında bir film sahnesini andıran bir boşluk hissiyatıyla dolacaksın. Sokaklar, meydanlar, köprüler bomboş. Dükkanlar, barlar, mağazalar, kafeler kapalı. Boşluğun anlamını hatırlatacak sana korona virüsü. Şehrin bütün çelişkileriyle sakinliğini yaşatacak sana. Doluluğun içindeki boşlukla yüzleşeceksin. Dünya, şehirleri, sokakları, ağaçları, meydanları, köprüleri, nehirleriyle birlikte dinleniyor olacak. Sen Cavelieri Meydanı'ndaki tek bir birey olarak boşluktaki doluluğu düşüneceksin. Defterin ve elindeki kaleminle etraftaki maskeli birkaç kişinin geçişini ve kafalarının içindeki düşünceleri sayfalara dökeceksin.
Sokakta geçen bir iki insanın kendi doluluğunu boşluğa aktarışına tanık olacaksın. Sokaklarda topu topu bir iki kişiyle izin verilen mesafeler içerisinde yürümesini ve selamlaşmasını öğreneceksin. Selamlaşmanın iki çift laf etmenin ne kadar değerli olduğunu anlayacaksın. İki üç canlı varlık görmenin keyfini uzaktan yaşayacaksın. Birlikteliğe, birlikte iş yapmaya, başkasına ne kadar ihtiyacın olduğunu göreceksin.
Bütün bunların haricinde “belirsizliğin” anlamını daha da bir pekiştirecek sana. Sabahları birlikte uyandığın kaygının içeriği ve biçimi değişecek; güvencesiz işsiz olarak çalıştığın üniversitenin uzat(a)mayacağı sözleşmenin anlamı belirsizlikten yokluğa dönüşecek. Korkutanın korona virüsü olmadığını bu belirsizliğin yarattığı yokluk olduğunu göreceksin.
Bir anda değişti her şey diyeceksin bir metrelik mesafeyle görüştüğün arkadaşına. İki hafta önce böyle bir şeyi aklından bile geçiremediğini konuşacaksın. Sanki bir rüyadaymışsın gibi gelecek sana. Ancak bir rüya bu kadar boşluk dolu olabilir çünkü. Şehirlerin sokaklarında, meydanlarında sadece güvenlik görevlerinin bir metrelik mesafeler içerisinde sohbet ettiklerine tanık olacaksın. Bu meselenin küresel bir mesele olduğunu hatırlatacak sana acı acı. Korona virüsü boşluktaki doluluğu sana aratacak. Sokak sokak, meydan meydan dolunun peşine düşeceksin. Sesleneceksin ama cevap alamayacaksın. Göreceksin ama dokunamayacaksın. Korana virüsü içindeki doluyu boşluğa aktaracak bir ihtimal boşluk sana seslensin diye.
Sadece eczane ve yiyecek satan marketlerin ve dükkanların açık olduğuna sokak sokak şahit olacaksın. Bu dükkanların önünde insanların bir metrelik mesafeyle sıralarını birbirlerine saygı duyarak beklediklerini göreceksin. Dükkanlarda görevlilerin hijyene ne kadar dikkat ettiğine şaşıracaksın. İnsanların korona virüsünün ciddi bir mesele olduğunu ve kolektiflikle, dayanışmayla ve gerçek anlamda “topluluk” olmakla bu salgından kurtulabileceğini kabul ettiklerine sevineceksin.
İnsanların içine kapandığına göreceksin. Kendi yalnızlığını şehrin boşluğunda yaşadığını gözlemleyeceksin. İnsanların korona virüsüyle uzatılacak -uzatılma ihtimali olabilecek- “olağanüstü hal” durumuyla içine girecekleri maddi sıkıntıya -krize- tanık olacaksın. Arkadaşlarının ev kiralarını, faturalarını ödemeyeceklerini ve market masraflarını karşılayamayacaklarını göreceksin. İnsanların refah devletinin ne olduğunu sorguladıklarını duyacaksın. Tartışmaların devletin işlevinin olup olmadığına kadar uzandığını okuyacaksın. Sosyal devletin böylesi olağanüstü hallere ne kadar hazırlıklı olduğunu sorgulayacaksın. Kendi ülkenin bir İtalya olamadığını bir Avrupa olmadığını sana bir kez daha hatırlatacak. Endişen deprem korkusundan virüs korkusuna dönüşecek. Liberal devlet anlayışına göre devlet “koruyucu” bir işleve sahip ise kendi vatandaşını yani vergisini veren vatandaşını ne kadar koruyabileceğini düşüneceksin. Hegelci anlamda eğer vatandaşın devletine karşı “sorumlulukları” var ise devlet kendi üzerine düşen “görevi” buna karşılık ne kadar sağlayabilecek diyeceksin. Sorular peşi sıra geldikçe sen ülkenin yoksulluğu karşısında devletin hiçliğini göreceksin. Devletin ancak bu “olağanüstü hallerde” varlık ve anlam kazandığını—anlamının ortaya çıktığını bir kez daha keşfedeceksin. Devletin bu olağanüstü hallerde gerçekliği ve işlevselliğini göstermek zorunda olduğunu düşündürtecek sana korona virüsü. Kurgusal teoriler, komplolar ve olasılıklarla bir ülkeyi savaşa sürükleyen zihniyetin korona virüsü karşısındaki çaresizliğine tanık olacaksın. Eğer önlemlerini örneklere bakarak almaz ise vatandaşlarının hayatını her zaman yaptığı gibi tehlikeye nasıl attığını görmek zorunda kalacaksın. Bilimin dayattığı gerçeklik karşısında ne yapacaklarını kaygılanarak sorgulayacaksın. Korona virüsü bir salgın diyeceksin ve bu salgın kontrol edilemezse, devlet işlevini yerine getirmezse vatandaşlarını kaybedeceğini, onlarla birlikte kendi gerçekliğini de yitireceğini göreceksin.
Dini liderlerin hutbelerde bir yığın insana kalabalıklardan uzak durun dediğini şaşırarak okuyacaksın. Bu dini liderlerin bir süre Cuma namazını ve camilerimizde namazlarımızı erteleyelim diyemeyişini, aymazlığını, bilmezliğini, cehaletini tedirginlikle karşılayacaksın. Bu bilinçsizliği takip edenleri ve herkesi sadece kendilerini değil çevrelerindeki bütün tanıdık tanımadık herkesi tehlikeye büyük bir zevkle attıklarını göreceksin. Fırsatçıların market fiyatlarını nasıl arttırdıklarını üzülerek okuyacaksın. Dijital mesafeyle görüştüğün annenin onlara okuduğu bedduaların gerçekleşmesini zevkle dileyeceksin!
Devleti eleştirmeye devam edelim diyeceksin ama şu anın aciliyeti içinde çok basit bir şekilde devletin yapması gerekenleri düşüneceksin. Çok basit şeylerle başlayabileceğini söyleyeceksin çok felsefi ve siyasi tartışmaya girmeye gerek kalmadan. Her şeyden önce devletin insanları paniğe sürüklemeyecek şekilde bilinçlendirmesi ve bunu bilim insanlarıyla el ele yapması gerektiğini dile getireceksin. Yalan haberlere itimat etmeden, şeffaf bir ortam yaratması gerekliliğine vurgu yapacaksın. Saklamak yerine gerçeklerle vatandaşını yüzleştirmesi gerektiğini ve şimdiden hastaneleri olası koşullara hazır duruma getirmesi gerektiğinin altını çizeceksin. Bilinçlenmenin ve bilinçlendirmenin sadece devlet değil ama tek tek bireylerin yapması gereken bir görev ve sorumluluk olduğunu ekleyeceksin.
Öğrencilerin yeni bir eğitim biçimiyle ve öğretmenlerin, üniversite hocalarının yeni bir öğretme biçimiyle karşı karşıya kaldığını gözlemleyeceksin korona virüsüyle. Ev ile iş arasındaki açıklığın artık yokluğa dönüştüğünü göreceksin. Özel ve kamusal olanın yok olduğuna tanık olacaksın. Kamusal yokluğa ve ev kamusal bütünlüğe bürünecek. Bütün bunlar yeni bir teorinin ve yeni yaşam biçimlerini yaratmanın yollarını açabileceği gibi yeni kamusallıkların tartışılmasına zemin hazırlayabilir diye düşüneceksin. Demiştim ya korona virüsü pek çok şeyi düşündürecek diye! Sağlıkla kalım!